• 19 Temmuz 2016
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Bu cilt, antik Yunan felsefesinde mutluluğa odaklanan 14 makaleden oluşuyor. Son yıllarda, psikoloji, sosyal bilimler, edebiyat gibi disiplinlerde olduğu kadar, popüler kültürde de mutluluğa ve tarihine yönelen geniş çaplı bir ilgi var. Gerçekte, bu ilgi değişimi, “iyi yönde bir dönüş” olarak nitelendirildi: “eudaimonik”. Bu kelime, Yunanca mutluluk anlamına gelen eudaimonia kelimesinden türemiştir[1] Ki, bu cildin odağına aldığı konular güncel ilgi alanlarımızla örtüşür; fakat bütün bunların ötesinde, antik Yunan etiği bilimine de katkıda bulunur.

Son zamanlarda, antik çağlarda etik konusuna değinen birçok kitap yayınlanıyor; fakat bu kitap, iki açıdan ön plana çıkıyor: İlk olarak, kitap, sadece antik Yunan etiği konusundaki çalışmaları kanun sayılan Aristoteles’i incelemiyor; Plato, Helenistik ekoller, Yunan yorumcular ve Augustine hakkında makaleler de içeriyor. Felsefeleri, antik ve orta çağlar arasındaki kritik bağı temsil etmesine ve ahlaki değerleri henüz yeterince araştırılmamasına rağmen, geç Antik çağ filozoflarını içermesi açısından özel bir ilgiyi hak ediyor. İkincisi, bu cilt, “mutluluk kavramını temel odak noktası” olarak alıyor (5); ki, bu da, bu yeni ciltle, muhtemelen fazilet ve mükemmelliği ön plana çıkaran diğer ciltler arasında (amaçlanmış/kasıtlı) bir tezat oluşturulmasını sağlıyor.[2] Antik çağ ahlakçılığının iki ana kavramının—eudaimonia veya mutluluk ve aretê veya fazilet— olduğu doğrudur. Bilimsel tartışmalar, erdem ahlakının gelişmesine bağlı olarak, faziletten yanaydı.

Erdem ve erdem etiğine yönelen ilgi, bazı temalar ve konuların diğerlerinden daha ayrıcalıklı olarak ele alınmasına sebep oldu. Bu durum, bu ciltte yer alan bazı temaların antik tartışmalarda sıklıkla göz önüne alınmalarına rağmen neden akademik ilgi görmediğinin anlaşılmasına yardımcı olabilir (örn;mutluluk ve zaman veya tanrısallık olarak mutluluk). Bu cildin en büyük gücü, odağı erdemden mutluluğa doğru değiştirerek, yeni meselelere, konulara ve yaklaşımlara ışık tutması ve antik etik felsefenin daha karmaşık, daha zengin ve genellikle sanıldığından daha az homojen olduğunu göstermesidir.

Bu cildi ilginç yapan özellikler, aynı zamanda eleştirisini yapmayı da zorlaştırıyor. Temaların ve yazarların çeşitliliğini göstermek için, bütün makalelerin kısa özetlerini de ekledim, bunları da temalara göre düzenledim. Bu ciltteki en baskın temalardan biri de (en baskın tema olmasa bile) mutluluk ve zaman arasındaki ilişkidir.

Bu konuda yazılmış makaleleri nadiren uzun uzadıya ve detaylı tartışacağım; ve sonra da bu cildin bütünü hakkındaki eleştirel görüşlerimi belirteceğim. Aynı zamanda, cildin Oslo’daki İleri Araştırmalar Merkezi ‘nde yürütülen Antik Çağda Etik: İyi Bir Yaşam Arayışı projesinden doğduğunu ve İskandinav ülkelerinde, eudaemonist etiğe dair canlı ilginin kanıtı olduğunu da belirtmemiz gerekir. Antik filozoflar için, eudaimonia, özel bir çeşit deneyim y ada duygu değildi; mantığın neredeyse her zaman önemli bir rol oynadığı belirli bir yaşam şekliydi. Mutluluk ve akıl (mantık) arasındaki bağlantının hatları, Aristoteles tarafından Nikomakhos’a Etik (NE) kitabı, I 7’de açıkça çizilmiştir. Aristoteles bu kitapta, mutluluğun erdemle uyumlu gerçekleştirilen rasyonel eylemlere dayandığını öne sürmüştür.

Bu iddia, daha sonra Øyvind Rabbås tarafından “Eudaimonia, Human Nature, and Normativity: Reflections on Aristotle’s Project in Nicomachean Ethics Book I”da (Eudaimonia, İnsan Doğası ve Kuralcılık: Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik 1. Kitap Projesi’nden Yansımalar) da tartışılmıştır. Rabbås bu kitapta, Aristoteles’in etik anlayışının nasıl aynı anda hem natüralist hem de neredeyse kuralcı olduğunu açıklamayı hedefliyor; insan doğasının rasyonel bir varlık olduğu algısına dayanıyor ve aynı zamanda nasıl yaşamamız gerektiğine dair rehberlik sunuyor. Mutluluk ve mantık arasındaki bağlantı, Platonist gelenekte oldukça sıkıdır. Plotinus, mutlu hayatı akılla tanımlama yoluna gitmiştir. Plotinus’un mutluluk üzerine düşünceleri, Alexandrine Schniewind (Eyjólfur K. Emilsson ve Miira Tuominen katkılarıyla) tarafından tartışılmıştır. Schniewind, “Plotinus’ Way of Defining ‘Eudaimonia’ in Ennead I 4 [46] 1-3” (Eudaimonia’yı Tanımlamada Plotinus Metodu, Ennead I 4 [46] 1-3) adlı çalışmasında, Plotinus’un selefleri hakkındaki kafa karıştırıcı yorumlarıyla (Ennead I 4 de ortaya koyduğu) kendi mutluluk tanımına giden yolu açma amacı güttüğünü belirtmiştir.

Bu cilt, mutluluk ve akıl arasındaki bağlantının yanısıra, antik etikte mutluluk ve tanrısallık arasında da yakın bir bağ olduğunu gösterir. Bu konuya, birkaç makalede değinilmiştir. Ve Svavar Hrafn Svavarsson’ın “On Happiness and Godlikeness before Socrates” (Sokrates’ten Önce Mutluluk ve Tansırsallık Üzerine) adlı yazısında ayrıntılı şekilde ele alınmıştır. Mutluluğun ”mümkün olduğu kadar tanrı gibi” olmaya bağlı olduğu düşüncesi, Plato ve Aristoteles’in hemfikir olduğu (dolayısıyla paylaştığı) bir görüştür (28). Svavarsson bu fikrin gelişimini Homer ve Hesiod’a, lirik şairlere ve Heraklitos’a kadar takip eder. Odağın, mutluluk mevhumunun tamamen tanrılara bağlı, dışsal bir başarı olmasından, bu başarıya yol açan içsel faktörlere doğru nasıl kaydığını ortaya koyar. Diğer bir kayda değer değişim de, geç antik dönemde meydana gelmiştir. Bu gelişim, Christian Tornau tarafından “Happines in this Life? Augustine on the Principle that Virtue is Self-sufficient for Happiness” adlı çalışmasında ele alınır. Aziz Augustine ilkelerine göre, mutluluk için “erdemden başka bir şeye ihtiyaç yoktur.”Augustine, bu hayatta mutluluğun elde edilebileceği olasılığını reddeder ve mutluluğa ilahi bir inayet gözüyle bakar. Bununla beraber, erdemin mutluluk için yeterli olduğuna dair geleneksel görüşe bağlı kalır. Tornau, onun bu ikilemi çözme girişimini erdemin yeniden tanımlanması üzerinden inceler.

Bu cilt, öncelikli olarak, erdemden ziyade mutluluğa odaklanırken, mutluluk ve erdem arasındaki bağlantı, antik etikte önemli bir temadır. Birçok antik Yunan filozofu, erdemli olmanın mutluluk için yeterli olup olmadığı konusunda fikir ayrılıkları olsa da, bir kimsenin mutlu olması için erdemli olması gerektiğinde hemfikirdir. Stoacılar, erdemi bilgelik olarak kabul eder ve mutlu bir hayat için yeterli olduğuna inanırlar. Bu görüşe yönelen en yaygın eleştiri, bilge kişinin statüsünün sıradan insanların ulaşması imkansız bir mevki olmasıdır. Katerina Lerodiakonou’nun “How Feasible is the Stoic Conception of Eudaimonia?” isimli çalışması, Stoacıların antik filozoflara yönelen eleştirilere itirazlarını değerlendirir ve bunlara cevap verir. Lerodiakonou’ya göre, Stoacı ahlaki prensipler, ahlaki gelişimi hükümsüz kılmaz ve eudaimonik algıları ideale yönelen bir arzu olarak, diğer antik etik teorilerden daha uygulanabilir değildir (En az onlar kadar olanaksızdır). Diğer yazılar erdemi, aşağı yukarı daha dolaylı ele alırken, Lerodiakonou’nun makaleleri, muhtemelen, daha direkt olarak ele alır.

Adalet, en önemli erdemlerden biri olarak, Platon’un diyaloglarını konu alan iki makalede tartışıldı. “Wanting to Do What is Just in the Gorgias?”ta, Panos Dimas, okuyucuyu Gorgias’ın dünyasında bir gezintiye çıkarıyor. Ve Sokrat’ın insanların adil olduğunu bildikleri şeyi yapmak istedikleri görüşüne anlamlı bir savunma sunmakta başarısız olduğunu gösteriyor. Dimas, Sokrat’ın başarısızlığının pozitif bir adalet teorisinin yokluğundan kaynaklandığını ve Gorgias’ın, Devlet içinde tartışmaya giden yolu açtığını ileri sürüyor. “Plato’s Defence of Justice: The Wrong Kind of Reason” isimli yazısında Julia Annas, Sokrat’ın Devlet’te bireyin neden adil olması gerektiği sorusuna verdiği yanıta odaklanıyor. Cevabı, adil olmanın mutlu bir yaşama yolunu açacağı yönünde. Prichard, (Harold Arthur Prichard 1871–1947) çok iyi bilindiği üzere, uzun yıllar, bunun yanlış bir cevap olduğundan yakındı. Bunun nedeni, sıradan insanların adil olmayı mutluluğun cazibesiyle bağdaştırmamasıydı. Onlar bunu yapılacak doğru şey o olduğundan( öyle,davranmak doğru olduğu için) yapıyorlardı. Annas bu itirazın güncel versiyonuna odaklanıyor. Buna göre, Plato, adaleti eudaimonist bir yolla savunurken okuyucusuna sunulabilecek alternatif bir cevabı kasıtlı olarak görmezden geliyordu. Annas, konuyla ilgili pasajlar daha yakından incelendiğinde, “ anlış bir cevap” itirazını desteklemediklerinin görüldüğünü belirtiyor. Gösta Grönroos, “Why is Aristotle’s Vicious Perso Miserable? (“Aristoteles’in Erdemli İnsanının Neden Sefil Durumda”) olduğu sorusuna odaklanıyor. Erdemin mutlu bir hayat getirdiğini; ahlaksız yaşamın sefil bir hayata yol açtığını söylüyor. Kötü bir kimsenin neden sefil olduğunu açıklamayı amaçlıyor. Bunun birinci nedeninin ruhsal çatışma olduğunu söylüyor ve bu çatışmanın anlamına dair ayrıntılar sunuyor.

En eski antik filozoflar, erdemi, mutluluğun bir yapıtaşı olarak almalarına rağmen, bazı istisnalar da yok değildir. Epikürcüler, mutluluğun zevke dayalı olduğunu düşünür; ve Dimas’ın “Epicurus on Pleasure, Desire, and Friendship” eserindeki amacı, Epikürcüler için hedonist olmanın ne anlama geldiğini açıklamaktır. Dimas, Epikürcünün psikolojik ve etik bir hedonist olduğunu savunarak, zevk ve arzu ayrımını inceler ve Epikürcü hedonizmin kendi ( erdem ve arkadaşlık üzerine) görüşleriyle ne kadar örtüştüğünü açıklar. Aynı zamanda, Pyrrhocu septikler de mutluluk ve erdemi birbiriyle bağdaştırmamıştır; aksine kuşkucu şekilde inancın askıya alınmasıyla ilişkilendirmişlerdir. İnancın askıya alınmasıyla huzur anlamındaki mutluluk arasındaki ilişki, Svavarsson tarafından “The Pyrrhonian Idea of a Good Life” adlı çalışmasında tartışılmıştır. Dimas, bu kitapta, Pyrrhocu huzura dair dört çeşit metin ve ifadeleri, Sextus Empiricus ve onun şaşırtıcı girişimini tartışır: ”huzur üzerine skeptik amaçlar güder fakat bu gayeye şans eseri erişir.” (197).

Son olarak, tekrarlayan bir tema da mutluluk ve zamandır; ki bu, özel bir ilgiyi hakeder. Bu konu, akademisyenlerden neredeyse hiç ilgi görmezken, bu ciltteki makaleler, bu temanın antik tartışmalarda önemli bir yer işgal ettiğini gösteriyor. Gabriel Richardson Lear, “Aristotle on Happiness and Long Life”da Aristoteles’ in NE I 7’deki “mutluluğun kusursuz ve bütünlüklü bir yaşam gerektirdiği” iddiasını yorumlar. Aynı iddia, Emilsson’ın Aristoteles ve sonrasında hayat boyu gereklilik ilkesinden vazgeçen yazarların görüşlerini karşılaştırdığı “On Happiness and Time” isimli çalışmadında tartışılır. Tuominen, “Why Do We Need Other People to be Happy? Happiness and Concern for Others in Aspasius and Porphyry”de şahsi çıkar ve diğer insanları umursama arasındaki ilişkiyi Aspasius ve Porphyry’nin görüşlerini inceleyerek açıklar. Aspasius’un Aristoteles’in NE I 7’ deki iddiasını yorumlayarak diğer bireyler için endişe etmeyi nasıl mutluluğun merkezine koyduğunu gösterir: Mutluluk, kusursuz bir hayat sürmeyi gerektirir; çünkü bir kimse, diğer bireyler için de mümkün olduğu kadar çok iyilik yapmalıdır. Bu konu, Hallvard Fossheim’ın erdem ve mutlulukta yaşlanmanın etkilerini tartışan “Aristoteles on Happiness and Old Age” adlı çalışmasını da kapsayabilir.

Bu noktada, bir dakikalığına, Aristoteles’in mutluluğun “eksiksiz bir hayatta (çünkü ne tek bir gün ne de kısa bir süre insanı kutsanmış ve mutlu hissettirmez)” rasyonel eylemlere dayandığı iddiasına karşın ileri sürülen önermeleri değerlendirmek için durmak istiyorum (1098a16-20). Lear’ın yorumunda, mutluluğu oluşturan erdemli eylemler, alışkanığa bağlı, istikrarlı ve kendini bilen bir yapıda olmalıdır. Erdemli bir eylemin istikrarlı ve kendinden emin bir yaşam tarzına dönüşmesi zaman alır; bireyin, “bu durumun kendisi ve diğer yurttaşlar için belirgin hale gelmesi için nispeten uzunca bir süre iyi davranması gereklidir-erdemli bireyin ta kendisi olması için.(143) Lear’ın yorumu, erdemi kazanan ve bu doğrultuda davranan ancak bunu kısa süreli gerçekleştiren (örn. genç ölen biri) bir kimsenin mutlu olmadığını ima eder. (cf. 141). Yine de, bu durum mantığa aykırı görünüyor; ve Lear bu çeşit bir gözlem yapmaya son derece istekli ve bunu makalenin başında yapıyor: “Aristoteles, cesur insanın bir şekilde hayatından vazgeçmeye hazır, yani zaten mutlu bir birey olduğunu düşünür- bu nedenle de ölüm ihtimali onun için acı vericidir” (137). Bununla beraber, Lear’ın kendi önermesi, savaş alanında ölen ve cesur olma erdemini elde etmiş bireyin mutlu kabul edilemeyeceğini öne sürüyor. Emilsson, (Lear dan farklı olarak) tedbiri elden bırakmıyor ve erdemi elde eden ve mutlu olma amacına uygun olarak davranan birini yargılayabileceğimizi söyler ancak yargılarımızda açık olmalı ve şartların gelecekte değişebileceği ihtimaline açık olmalıyız. Yani, kişinin koşulsuz mutlu olmasına yargılayıcı bir şekilde yaklaşmayacağız fakat “mutluluğu yaşayan ve iyi durumda olan birine atfedeceğiz ki, o da sonuna dek öyle kalacak ve bir felaketle karşılaşmayacak. “(240). Bu önermedeki ayrıntıların gerçek hayatta nasıl karşılık bulacağı belli değil; fakat Emilsson’ın makalesi kesinlikle düşündürücü ve Lear’ınkiyle birlikte, daha geniş kapsamlı tartışmalar için bir başlangıç noktası sağlıyor. Aynı şey, ciltteki başka metinler için de söylenebilir.

Şimdi bu cildin bütünü hakkında bazı değerlendirmeler yapmama izin verin. Yukarıdaki özetlerin gösterdiği üzere, bu cilt son derece yoğun, karmaşık ve çeşitli antik yazarların eserlerini içeriyor. Bu çeşitlilik, kesinlikle bir güç, fakat aynı zamanda seçilmiş konular hakkında bazı sorular doğuruyor. Sokrat’ın antik eudaemonist geleneğe katkıları ve bu konudaki rolü hakkında kalıcı bir soruyla karşı karşıya kaldım. Bu gelenek, eudaimonia yı en yüksek inayet ve bütün insani çabaların esas amacı olarak görüyor. Bu cilt, aynı zamanda Gorgias hakkında bir makale ve giriş yazısında, Plato’nun felsefesinin” bizim hikayemizde özel bir vaka” olduğuna dair bir yorum içeriyor(24). Bunun nedeni, Plato’ nun asla Aristoteles gibi kapsamlı ve sistematik bir eudaimonia değerlendirmesi sunmamasıdır. Bununla birlikte, bu konu onun “felsefesine temel” oluşturur; (24) ki bunlar da Plato’nun ve Sokrat’ın diyaloglarıyla desteklenir.Ancak, Sokrat’ın “bu hikayedeki” belirleyici rolünün ne olduğu ve editörlerin Sokrat’ı eudaimonist geleneğin kurucusu kabul eden yazarlarla aynı fikirde olup olmadıkları netlik kazanmıyor. [3] Eğer bu görüşe katılıyorlarsa, Sokrat’ın kısa bir değinmeden fazlasını hak etmesi gerekmez miydi?

Aynı zamanda, ilginin erdemden mutluluğa kaymasının giriş bölümünde belirtilen avantajları var; fakat, öncelikli olarak mutluluğa odaklanma durumu aynı zamanda bazı potansiyel kaygılar barındırıyor. Örneğin, bu cilt mutluluğu konu almasına rağmen, mutluluğun ne anlama geldiği ve ona nasıl ulaşılabileceği hakkında çok fazla tartışma var. Bu sorulara verilen cevaplar, genellikle sadece varsayıma dayalı ve yazarlar, eudaimonist çerçeveyi başka açılardan tartışarak devam ediyorlar. Bu durum, ilgi odağındaki değişikliğin sonucu olabilir.Yunan filozoflar için “ Mutluluk nedir?” sorusu, erdem tartışmasına yönelecektir. Yani, erdeme odaklanmadan bu soruya odaklanmak zor olacaktır. Ancak, bu, ciltte yapılmaktan imtina edinilen bir şeydir. Aynı zamanda, editörler, bu ciltte güdülen amaçtan bahsettiklerinde, “ilk ve acil motivasyonun okuyucuya antik düşünürlerin mutluluk ve iyi bir hayat konusuna nasıl yaklaştıklarına dair bir fikir vermek” olduğunu söylüyorlar.(5) Antik yaklaşımda erdemin önemi göz önüne alınırsa, bu ciltle güdülen amaca erdem konusuna etraflıca eğilmeden erişilip erişilmediği merak konusudur. Erdeme olan tek taraflı bakış, antik etiğin bazı ilginç yönlerinin gözden kaçmasına sebep olabilir. Mutluluğun odak noktası olmasının, antik etiğin yanıltıcı olmasa bile, tek taraflı bir resmini yansıtacağına dair karşılıklı bir endişe var.

Dahası, antik filozofların “ Mutluluk nedir?” sorusuna verdikleri cevap tartışmalı olabilir. Bu, özellikle etik ve entellektüel erdemler arasında bölünen Aristoteles vakasında geçerlidir. Nikomakhos’a Etik’in ilk kitaplarında yaptığı mutluluk açıklamasında, bu konudaki anahtar rolü geçmişe yükleyerek, mutluluğun, akıl tarafından rehberlik edilen, etik olarak erdemli eylemlere dayandığını belirtiyor; oysa, son kitaptaki açıklamalarında, mutluluğu oluşturan erdemli eylemi teorik tasavvurlarla tanımlamıştır; ve bu açıklamaların birbirleriyle nasıl bağdaştırılacağı ise net olmaktan çok uzaktır. Bu zorluk, diğerleri,

kendi görüşlerini açık etmeden bir yoruma yada diğerine bel bağlarken, Lear tarafından kısaca tartışılmıştır; Fossheim da bu konuya ara ara değinmiştir. Grönroos, erdemli ve mutlu insanın ahlaki olarak erdemli olduğunh varsayar; oysa Svavarsson, Aristoteles için mutluluğun tanrısallığa bağlı olduğunu iddia ederek, mutluluğu açıkça teorik tasavvurla ilişkilendirir. Lear, uzman olarak kendisini farklı yorumlar ve varsayımlar dahilinde yönlendirebilirken, bu durum, sözü geçen konulara aşina olmayanlar için zorlayıcı olabilir.

Sonuç olarak, özellikle bu cildin sadece uzmanlara değil, uzman olmayanlara da yönelik olarak tasarlandığını düşünürsek, ulaşılabilirlik konusunda endişeler gelişebilir. Antik felsefeye dair bir altyapı olmadan bazı özel makaleleri okumanın zorlayıcı olduğu doğrudur, fakat, makaleler birbiri ardına güzel katkılarda bulunduklarından ve mutluluk konusundaki antik tartışmalar hakkında fikir verdiklerinden insanları okumaya devam etmeleri için cesaretlendirmek isterim. Günümüzde “mutluluğun doğası ve içeriği hakkında antik tartışmaların kusursuz anlayışından öğrenilmesi gereken birçok şey olduğuna”(5) ben de katılıyorum. Bu tartışmalara daha aşina olmanın, mutluluğa ilişkin önyargılarımızın daha çok farkına varmamızı sağlar, bazı önvarsayımlarımızı (örn;mutluluğun öznelci doğası) gözden geçirmeye iter ve genel olarak mutluluğa dair düşüncelerimizin gelişmesine yol açar. Her şeyi hesaba katarak, bu cildi okumanın sizi mutlu kılacağını söyleyecek kadar ileri gitmeyeceğim; fakat yine de kesinlikle ümit verici bir deneyim.


Kaynakça

[1] See The Eudaimonic Turn: Well-Being in Literary Studies, edited by James O. Pawelski and D. J. Moores, Fairleigh Dickinson University Press, 2014. For a comprehensive account of current happiness research, see Oxford Handbook of Happiness, edited by Susan A. David, Ilona Boniwell, Amanda Conley Ayers, Oxford University Press, 2013.

[2] The editors see Julia Annas’ Morality of Happiness (Oxford University Press, 1993) as most closely connected to their project, but add that “even here the focus seems to be more on virtue and morality than on happiness as such” (5).

[3] See, e.g., Terence Irwin, The Development of Ethics: A Historical and Critical Study; Volume 1: From Socrates to the Reformation, Oxford University Press, 2007, esp. pp. 22-23.

Yazar: Riin Sirkel, Vermont Üniversitesi
Çeviri: Zeynep Şenel Gencer
Kaynak: Sri Lanka Guardian 


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com