Paylaş

Bu şekilde ilerleyerek ilkin oluşun (değişimin/dönüşümün) bütünü üzerinde konuşalım; çünkü önce gelen olanları söylemek, sonra tekler üzerinde özel durumlara bakmak doğal.

İster yalın nesnelerden söz edelim ister bileşik, “bir nesne bir başka nesneden, bir nesne değişik bir nesneden oluşuyor” deriz. Bununla kastettiğim şu: “Bir insan eğitimli oluyor”; “eğitimli olmayan insan eğitimli oluyor” önermelerini alalım: Burada yalın dediğim, oluşan açısından “insan” ile “eğitimli olmayan”; oluşan nesne açısından yalın olan dediğim ise “eğitimli”. Bileşik olansa “eğitimli olmayan insan eğitimli oluyor” dediğimizde hem olunan hem de oluşan (yani değişime uğrayan) nesne. Bunların bazılarında yalnızca “belli bir nesnenin oluştuğu” değil, “neden oluştuğu” da söylenmektedir:

Sözgelişi “eğitimli olmayandan eğitimli”; ama bu her durumda söylenemez, çünkü “bir eğitimli”, “bir insandan” oluşmamıştır, bir insan eğitimli olmuştur. Yalın olarak oluşturulduğunu söylediğimiz nesneler içinde kimi, oluşma sürecinde kendini korur, kimiyse korumaz. Nitekim insan, eğitimli insan olunca da yine insan olarak kalıyor ama “eğitimli olmayan” ve “eğitimsiz” ne yalın ne de bileşik olarak kalıyor.

Bunlar belirlendikten sonra, dediğimiz gibi bakılınca bütün oluşanlardan şunu çıkarmak olanaklı: Her zaman bir şeyin oluşan (değişen/dönüşen) olarak taşıyıcı olması gerekiyor ve bu da sayıca bir olsa bile biçimce kesinlikle bir değil -“biçimce” ve “kavramca” ile aynı şeyi kastediyorum. İnsan olmakla eğitimsiz olmak aynı şey değil; biri kalıyor, öteki kalmıyor. Çelişkili olmayan kalıyor (insan kalıyor), “eğitimli olmayan” ile “eğitimsiz” ise kalmıyor; her ikisinden bileşik olan da yani “eğitimsiz insan” da kalmıyor. “Belli bir şeyin bir şey olması değil”, “bir şeyden bir şey olması” daha çok (oluşma/değişme sonrasında) kalmayanlarda söz konusu. Sözgelişi, bir eğitimli, bir insandan değil, bir eğitimsizden olur. Ama kimi zaman kalanlarda da böyle söylenir: Nitekim “bronzdan bir heykel oldu” deriz ama “bronz heykel oldu” demeyiz. Bir karşıtlıktan ve bir kalmayandan bir oluş söz konusu olduğunda her iki kullanım da olanaklı: hem “şundan şu oldu” hem de “şu, şu oldu”. Nitekim hem eğitimsizden eğitimli olur hem de eğitimsiz eğitimli olur. Bunun için bileşikte de böyle: Hem “eğitimsiz insandan eğitimli oldu” hem de, “eğitimsiz insan eğitimli oldu” denir. “Oluşmak” (değişmek/dönüşmek) çok anlamda kullanıldığına göre mutlak anlamda oluşmak (değişmek) sadece tözlere özgüdür. Öteki şeylerde bir şeyin oluşan olarak taşıyıcı olması zorunlu, bu açık (nitekim bir nicelik, bir nitelik, bir başka şeyle ilgi, bir zaman ve bir yer değişikliği bir taşıyıcıda oluşur; çünkü yalnızca töz bir başka taşıyıcıya yüklenemez, bütün ötekiler töze yüklenir.) İyi bir araştırmacı için şu da açık olsa gerek: Tözler ve mutlak anlamda var olan bütün öteki nesneler bir taşıyıcıdan oluşur; çünkü her zaman oluşan nesnenin ondan oluştuğu bir şey var. Sözgelişi bitkiler, hayvanlar tohumdan oluşur. Genel olarak oluşanlardan kimi şekil değişikliği ile oluşur, sözgelişi heykel; kimi eklentiyle, sözgelişi büyüyen nesneler; kimi eksilmeyle, sözgelişi taştan Hermes heykeli; kimi birleştirmeyle, sözgelişi bir ev; kimi de nitelik değişikliğiyle, sözgelişi maddelerdeki değişmeler.

Dolayısıyla söylediklerimizden çıkan şu oluyor: Oluşan her şey her zaman bir bileşiktir: Bir oluşan bir şey, bir de bu oluşan nesne haline gelen bir şey var: Bu oluşan da ikili: Ya taşıyıcı ya karşıt. Karşı olmakla “eğitimsiz”i; taşıyıcı olmakla “insan”ı kastediyorum; şekil almamışlığı, biçimden bağımsızlığı, düzenden bağımsızlığı karşıtlık olarak; bronzu, taşı ya da altını taşıyıcı olarak alıyorum.

Batıya Yön Veren Metinler
Aristo, Fizik, ii.7, Çeviri: Saffet Babür, Yapı Kredi Yayınları, 2005.

Değişim ile neyi kastediyoruz?

Felsefi sorgulamanın başlamasıyla, tüm diğer Yunan düşünürleri gibi, Aristoteles de varoluş ve oluş, istikrar/devamlılık/kalıcılık ve değişim sorununu çözümlenmesi gereken bir problem olarak gördü: Değişim sürekliydi, ama şeyler bu değişime dayanıyor, var oluyorlardı. Değişen ile değişmeyen; olmak ile var olmak arasındaki ilişki, Yunan spekülatif düşüncesinde türlü sorun ve karmaşalar yaratmaktaydı. Bu durum, Sokrates öncesi Yunan felsefesinin açmazı olup Aristoteles’in değişim sorununu her yönüyle ve sistematik olarak irdelemesi, hatta tüm felsefi çalışmalarının merkezine koymasına getirdi. Aristoteles’in Fizik’ten alınan yukarıdaki açıklama ve yorumları, insanın evren veya dünya hakkında ne bildiğinin izahı için gerekli bir dizi nihai doğunun etrafında yürütülen uzun Yunan tartışmasının sonlandırılması mahiyetindedir.

Bu yazı Cafrande Kültür Sanat & Hayat‘ın internet sitesinden alınmıştır.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir