• 17 Nisan 2017
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Rusya doğumlu bir şair, roman yazarı, eleştirmen ve ilk kadın psikanalist olan Lou Andreas-Salomé’un hayatı beyaz perdede hem müstehcen kurgulara hem de düşünsel dramalara esin kaynağı olmuştur. Ayrıca romantik açıdan dikkatlerini çektiği; filozof Paul Ree, şair Ranier Maria Rilke ve Friedrich Nietzsche gibi Avrupalı aydınlara da kağıt üzerinde ilham vermiştir. Duygularını yoğun yaşayan birisi olan Nietzsche Salomé’a aşık olur, evlenme teklif eder ve Salomé reddettiğinde ise kendine has tarzı ile ani bir şekilde ilişkilerine son verir.

Salomé açısından ise olay biraz farklıdır. O, bu arkadaşlıklara çok değer veriyordu ve o da bir teklifte bulunmuştu. 3:AM Magazine’den D. A. Barry bu teklifi şu şekilde aktarıyor; “Salomé, Ree ve Nietzsche aynı evde yaşayacaklar ve böylece istedikleri zaman edebiyat, felsefe ve sanat üzerine tartışabileceklerdi.” Bu fikir Nietzsche’nin kız kardeşini ve sosyal çevresini çılgına çevirmenin yanında Salomé’un 1894’teki Friedrich Nietzsche: The Man and His Works isimli biyografik çalışmasındaki tutkulu eleştirilerine de katkıda bulunmuş gibi görünüyor. Barry’nin de psikolojik bir portre olarak nitelediği Salomé’un bu çalışmasının fazlaca asılsız eleştiriler içermesi sebebi ile tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Salomé şöyle yazıyor; “Nietzsche’de acı verici bir hastalık ve başarılı bir iyileşmeyi, tam bir sarhoşluk hali ve sakin bir bilinci bir arada görebiliriz. Bazıları burada çelişkili duyguların birbirine karıştığını, bazıları da aşırı uyarılmış ve gergin enerjilerin kaos, karanlık ve terör olarak dışa taştığını ve dolayısı ile hafif ve en hassas duygularına doğru artan bir dürtüye sahip olduğunu hissedebilir.” Bu sözlerin, Salomé’un 1882’de birlikte Monte Sacro’ya tırmandıklarını iddia ettiği bir dostun anıları ışığında yazıldığını anlayabiliriz. Salomé,1882’de Nietzsche’nin Mote Sacro’da kendisine “bengi dönüş” kavramını anlattığını iddia etmişti.

Nietzsche, edebi üslup ile ilgili bazı özel fikirlere sahipti. 1882’de Salomé’a ilettiği “Üslup Eğitimine Doğru” başlıklı bir notta da bu düşüncelerinden bahsetmiştir. Nietzsche’nin belirlediği ve mektuplarda Salomé’a anlattığı, yazmaya dair on biçimsel kural şunlardı:

1. Başlıca gereklilik canlılıktır; üslup yaşamalıdır.

2. Üslubunuz iletişim kurmak istediğiniz kitleye hitap etmelidir.

3. Öncelikle, işi yazmaya başlamadan önce, “ne söylemek istediğine ve ne sunduğuna” karar vermelidir.

4. Yazar bir konuşmacının ifadelerinin çoğundan yoksun olduğu için, genel olarak anlatmak istediklerini net olarak ortaya koyan bir taslağa sahip olmalı. Yazılı bir metin bir konuşmaya nazaran kendini ifade etmek noktasında daha cılız kalır.

5. Canlılığın zenginliği kendini jest ve mimiklerin zenginliğinde gösterir. Bir yazar yazıma dair her şeyi, mimik ve jest gibi hissetmeyi öğrenmelidir. Cümlelerin uzunluğu ve okuyucuyu frenlemesi, noktalama işaretleri, kelime seçimi, duraklama, konuların ele alınış sırası ve dahası… Bunların hepsi yazarın jest ve mimikleridir.

6. Cümle içi bölümlere dikkat etmeli! Duraklamasız cümlelerden şikayet etmeyenler, uzun soluklu cümleler kuran insanlardır yalnızca. Birçok insan için ise bu bölümlerin uzunluğu bir problemdir.

7. Üslubunuz yazdıklarınızı sadece düşündüğünüzü değil aynı zamanda hissettiğinizi de yansıtmalı ve yazdıklarınıza inandığınızı kanıtlamalıdır.

8. Kişinin anlatmak istediği şeyler ne kadar soyutsa, o kadar duyulara hitap etmelidir.

9. İyi bir nesir yazarı olma stratejisinin bir adımı da; yazım araçlarını biraz şairane seçmektir. Ancak şiir yazmadığınızı da unutmamalısınız.

10. Okuyucunun en açık itirazlardan yoksun bırakılması akıllıca bir hareket tarzı değildir. Aksine yapılması gereken, bırakalım okuyucu (aklındaki soruları çevresindekilerle tartışarak) bilgeliğimizin özünü herkese duyursun.

Benzeri tüm reçetelerde olduğu gibi, bu kurallardan da uygun gördüğümüzü seçip seçmemekte özgürüz. Ancak bu kuralları göz ardı edemeyiz. Nietzsche’nin perspektivizmi kötü niyetli bir öznellik olarak yorumlansa da eski çağlara olan saygısı biçimsel sınırlamalarına büyük değer katmaktadır.Söyleyebiliriz ki; onun nesri Dionysos’a (şarap ve bekaret tanrısı) has terkediş ile Apollo’ya has sükunet arasındaki gerilimden beslenmektedir. Onun kuralları bizi, bir zamanlar bağımsız sanat profesörlerinin Trivium olarak adlandırdığı etkili, gösterişli ve inandırıcı yazımın üç temel dayanağına; dil bilgisine, söyleme ve mantığa yönlendirmektedir.

Salomé bu aforizma tadındaki kurallardan çok etkilenir ve bu kurallara biyografisinde yer vererek şu şekilde açıklar; “Bazı durumlar ve koşullar için Nietzsche’nin tarzını üslubunu, ifade ettiği fikirleri incelemekten çok daha fazlasıdır. Dahası onun iç sesini dinlemektir.” Mükemmel yazımın da böyle hissettirmesi gerekmez mi?

Salomé çalışmasında şöyle yazıyor; “Nietzsche sadece dil konusunda uzmanlaşmış değildir, onun eksikliklerini de aşmıştır” (Nietzsche’nin de 1886’da ifade ettiği gibi, onun kendisine “has bir dil” keşfetmeye ihtiyacı vardı).

 

Çeviren: Cihan Tunca
Kaynak: Open Culture

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com