Düşünbil Portal

21.Yüzyılın En İyi On Beş Felsefi Filmi

Paylaş

The Tree of Life

1950’li yıllarda, Orta Batılı bir aileyi merkezine alan film ailenin en büyük oğlu Jack’in, çocukluk masumiyetinin kaybolmasından başlayarak buruk bir yetişkinlik evresine geçişini konu alıyor. Tam bu geçiş sürecinde de babası (Brad Pitt) ile yaşadığı çalkantılı baba-oğul ilişkisi, öykünün merkezine oturuyor. Jack’in olgunluk hali (Sean Penn) artık modern çağda yolunu yitirmiş bir bireydir. Kaderin varlığını ve çıkmazlarını sorgularken, diğer yandan yaşamın anlamını bulmaya çalışır…

Synecdoche, New York

Hollywood’un ayrıksı, kendi kendiyle dalga geçebilen, komplekssiz senaristlerinden Kaufman, bu defa kamera arkasına geçiyor. Daha önce, özellikle “John Malkovich Olmak” ve “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” gibi destansı filmlerde bir senarist olarak sıra dışı yeteneğini izleyiciye ispatlayan yönetmen, New York Yanılsamaları adlı bu filmiyle de yönetmen kimliğiyle beğeni kazandı. Filmde, tiyatro yönetmeni olan Caden Cotard’ın dünyasına bir bakış atacağız. Cotard, bir yandan işiyle uğraşırken, bir yandan da hayatındaki kadınlarla cebelleşmektedir. Aklına son tiyatro oyunu için bir fikir gelen Cotard, bir deponun içerisine New York’un doğal büyüklükte olan bir kopyasını yaratır. Deneyimli oyuncu kadrosuyla merak uyandıran “New York Yanılsamaları”, Charlie Kaufman’ın ilk filmi..

Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Sil Baştan, ayrıldığı sevgilisinden kalan hatırlarını sildiren bir adamın hikayesini anlatıyor. İki yıl boyunca beraber olduğu sevgilisinden oldukça şaşırtıcı bir haber alan Joel Barish, bir teknolojik deneye katılan sevgilisine ilişkilerini tamamen hafızasından silinmeden hatırlatmaya çalışmaktadır. Yani Barish’in kim olduğunu bile hatırlamamaktadır. Bu gelişme üzerine küplere binen adam, aynı prosedürü kendi üzerinde de gerçekleştirmek ister.
Film, adamın hafızaları silinirken, yaşanılan ilişkiyi gözler önüne serer. Adam da bir kez daha oldukça iyi başlayan ve sonradan tadı kaçan ilişkiyi izler. Fakat zaman geçtikçe ve sıra yaşanılan güzel şeylere gelince, üzerindeki müdaheleyi durdurmak ister. Pişman olmuştur!

No Country for Old Men

İhtiyarlara Yer Yok, Coen kardeşler yapımıdır ve dört Oscar kazanmalarını sağlamıştır. Bir başyapıt olarak kabul görmektedir. Llewelyn Moss, bir olay yerinde bulduğu çantayı alır ve başını hiç ummadığı bir belaya sokar. Artık peşinde bir kiralık katil vardır. Moss bir Vietnam gazisidir ve bir şekilde uyuşturucu olaylarının ortasında soruna dönüşen bir meseleye karışır. Peşindeki katil Anton Chigurh planı konusunda kararlıdır çünkü işini yarım bırakmak niyetinde değildir. İşin için çok sayıda masum insanın ve suçluların da karışacağı soluk soluğa bir takip başlayacaktır.

The Fountain

Film, geçmiş, bugün ve gelecekten üç ayrı hikâye sunuyor izleyiciye. Her biri aşka dair sonsuzluğun peşinde olan erkekler hakkında. Mayalı bir kâşif, esir düşmüş kraliçesini kurtarmak için hayat ağacını aramaktadır. Türlü ağaçlar üzerine çalışan bir tıp araştırmacısı, ölmek üzere olan karısını kurtaracak bir ilaç aramaktadır. Bir uzay yolcusu ise hava kabarcığı içindeki kapsül halindeki yaşlı bir ağaç ile seyahat etmektedir. Nebula ile örtülü, ölmek üzere olan bir yıldıza doğru yol almaktadır. Aşkı ve ölümsüzlüğü arayan üç hikâye kesişir. Pi, Bir Rüya İçin Ağıt gibi filmlerin yönetmeni Daren Aronofsky’den yeni bir mücadele tutkusu.

Melancholia

Yeni evlenen çift Justin ve Micheal evliliklerini Justine’nin ablası Claire’nın malikanesinde, görkemli bir davet ile kutlarlar. Fakat bu iki kız kardeş yapı itibariyle birbirlerine ters karakterdedirler. Justine depresyona, drama ve melankoliye yakın ve yatkın bir kadınken, Claire kız kardeşine göre daha normal olan taraftır. Justine’nin düğün gününde ise ailede herkesin kendine has arızları bir bir ortaya çıkmaya başlar.

The Diving Bell and the Butterfly

43 yaşındaki Jean-Dominique Bauby, üç hafta süren koma halinden sonra gözlerini açmıştır. Bu mucizevi uyanış doktorlar tarafından şaşkınlıkla karşılanır çünkü Bauby fiziksel olarak hiçbir eylemi yerine getiremiyorken, beyin bölgesinde hiçbir sorun çıkmaz ve izleyici bu andan itibaren Bauby’nin iç sesiyle olaylara tanıklık etmeye başlar. Tek kontrol edebildiği organı sol göz kapağı olan adam bir mucizeye daha imza atarak insanlarla göz hareketiyle anlaşmaya, dahası hayat hikayesini anlatacağı kitabını yazmaya başlar.
Ünlü Fransız magazin dergisi Elle’de yazarlık ve editörlük yapan Jean-Dominique Bauby’nin gerçek hayatını anlattığı otobiyografik kitabından uyarlanan film Akademi Ödülleri de dahil yılın önemli ödül törenlerinde hak ettiği yeri bulmuştur.

Gone Baby Gone

Dört yaşındaki Amanda, ortadan kaybolmuştur ve polis davayı çözmek için fazla yol alamamıştır. Amanda’nın teyzesi Mc Cready bu iş için Patrick Kenzie ve Angie Gennaro adında iki dedektif tutar. Ancak dedektifler, bu tarz bir konu üzerine fazla deneyimlerinin olmadığını söylemekten kaçınmazlar. Aile özellikle onları iki sebepten ötürü istemektedir. Polis değillerdir ve yaşadıkları muhiti iyi tanımaktadırlar. Dava sürerken Kenzie ve Gennaro uyuşturucu satıcıları ve sübyancılarla karşılaşırlar. Tam davayı çözmek üzerelerken, ikiliyi birbirinden ayıracak bir çelişki ile yüz yüze gelirler. Filmin yönetmeni Oskar ödüllü oyuncu Ben Affleck.

Boyhood

En son Before Midnight filmiyle izleyici karşısına çıkan Richard Linklater’ın senaryosunu yazıp yönettiği film, çıkış noktası olarak yakın zamanda boşanmış bir çiftin, Mason ve Olivia’nın hikayesine odaklanıyor. Sahip oldukları tek çocukları ise artık anne ve babasının bir arada yaşamadığı gerçeğine alışmak ve bu yabancı düzen içerisinde yaşamayı öğrenmek zorunda. Çocuğun 6 yaşında başlayan bu yeni tecrübesini 12 yıl boyunca sürecek olan bir büyüme

A Serious Man

Mr. Nobody

Belçikalı yönetmenin bugüne kadarki en yüksek maliyetli bu filmini ‘hem bilimkurgu, hem romans hem de Lynchvari bir zihin oyunu’ diye nitelendiriyor. Başlıkta bahsi geçen Bay Hiç kimse, 2092 yılında dünyada kalmış son ölümlü olan 117 yaşındaki Némo adlı bir adam. Ölüm döşeğindeki Némo genç bir çocukken bir peronda durduğunu hatırlar. Tren kalkmak üzeredir. Annesiyle birlikte mi gitmeli, yoksa babasıyla mı kalmalıdır? Bu karar, sonsuz sayıda olasılığı doğuracaktır… Ve pek çok gezegen, iki ölüm ve sevilecek kadınlar…

The Man Who Wasn’t There

1949 yazında geçen film, küçük bir Kuzey California kasabası Santa Rosa’da berberlik yapan Ed Crane’in hikayesi. Yaşantısından hiç te memnun olmayan bir adam olan Ed (Billy Bob Thornton), karısı Doris’in (Francis McDormand) kendisine sadık olmadığını ve çalıştığı mağazanın müdürüyle birlikte olduğunu fark ettikten sonra, ortaya bir şantaj yapma fırsatı çıktığını ve böylece hayatını değiştirebileceğini fark eder ve müdürden 10 bin dolar sızdırır.
Ancak, yaptığı plan geri teper ve adam öldürmeye dek giden yolda çok daha karanlık sırlarla karşılaşır.

Yi Yi: a One and a Two

Tayvan’ın başkenti Taipei’de yaşayan Jian ailesinin hayatını ele alan filmde, hikayeleri farklı bakış açılarından ele alınıyor. Ailenin orta yaşlı babası NJ çalıştığı yerde mutsuzdur. İş ortakları yeni yapacakları iş anlaşmasında sadece daha fazla para kazanmanın derdindedir ve bu durum NJ’nin dürüst yapısına aykırıdır. Ayrıca kendisini bekleyen büyük bir sürpriz vardır. Ailenin küçük oğlunun başı okul ve öğretmenleriyle derttedir, kızları Ting-Ting ise zor bir aşk üçgeninin tam ortasında kalmıştır. NJ’nin en büyük problemi ise annelerinin komaya girmesi, bu nedenle de evlerine yerleşmesidir. Ancak bu misafir zamanla ailenin tüm fertlerinin birbirlerine olan bakışlarını değiştirecek sıra dışı bir sınav olacaktır. Edward Yang’ın yazıp yönettiği filmde birçok insani faktör harmanlanarak etkileyici bir hayat portresi çiziliyor. Filmin başrollerinde Nien-Jen Wu, Elaine Jin ve Issei Ogata yer alıyor.

Noah

Kabil’in soyundan gelen insanoğlu, kuşaklardır Yaradan’ın çizdiği iyilik yolundan sapmış, dünyanın tüm güzelliklerini ve nimetlerini sonuna kadar emip tüketerek yeryüzünü yaşanmaz hale getirmiştir. Dahası bir parça et için her türlü ahlaksızlık, hırsızlık, cinayet ve kaos normal hale gelmiştir. İnsanlığın bu sefil hali karşısında Nuh rüyasında, Yaradan’ın kendisini yaşanacak büyük bir tufana karşı uyardığını görür. Yaradan ondan büyük bir gemi inşa etmesini ve yeryüzünde yaşayan tüm hayvan cinslerinden bir çift almasını emreder. Bu gemi aynı zamanda ailesinin de tek kurtuluşu olacaktır. Tufanın yaklaşmakta olduğunu öğrenen sapkın insanoğlu ise geminin içine girmek için Nuh’a karşı saldırıya geçecektir….
Nuh Peygamber rolünde Akademi Ödüllü Russell Crowe’u izlediğimiz filmde Crowe’a Jennifer Connelly, Emma Watson ve Anthony Hopkins gibi isimler eşlik ediyor. Epik öğlerin yanı sıra fantastik unsurları da bir araya getiren filmin yönetmeni ise en son Siyah Kuğu (Black Swan) filmiyle izleyici karşısına çıkan ünlü yönetmen Darren Aronofsky.

Interstellar

Yıldızlararası’nda, teknik bilgisi ve becerisi yüksek olan Cooper, geniş mısır tarlalarında çiftçilik yaparak geçinmektedir; amacı iki çocuğuna güvenli bir hayat sunmaktır. Onlarla yaşayan Büyükbaba Donald çocuklara göz kulak olurken, henüz 10 yaşındaki kızı Murph şaşırtıcı bir zekaya sahiptir. Geçmişte bıraktığı bilim insanı kariyerini özleyen Cooper’un karşısına bir gün beklenmedik bir teklif çıkar ve ailesinin, dahası insanlığın güvenliği için zorlu bir karar alması gerekir… Christopher Nolan’ın, Jonathan Nolan ile kaleme aldığı ve yönetmenliğini sırtladığı filmin yıldız oyunculardan oluşan oyuncu kadrosunda Matthew McConaughey, Anne Hathaway, Jessica Chastain, Matt Damon, Bill Irwin, John Lithgow ve Michael Caine gibi isimler yer alıyor. Bilim kurgunun yanı sıra dramatik ögeler de içeren filmin senaryosu Fizikçi Kip S. Thorne’nun evrendeki ‘Solucan Delikleri’ teorisinden ilham alıyor.


Paylaş
Exit mobile version