Düşünbil Portal

Alain Badiou: “Mao neredeyse sınırsız bir şekilde düşünüyordu”

Paylaş

50 yıl önce, 16 Mayıs 1966’da Komünist lider Mao Zedong, Kültür Devrimi’ni başlatmıştı. Badiou’nun “tövbe etmeyen” Maoizmi onun düşüncesindeki en tartışmalı ve en yanlış aksettirilmiş unsurlarından biridir. Badiou bu soruyu anonim bir Çinli düşünürle yaptığı söyleşide yanıtlıyor. Mao’nun tarihi bir tasarı için olmasa bile, diyalektik düşünce için bir model oluşturmaya devam ettiğini savunuyor.

Çinli bir düşünür ve Fransız bir filozof arasındaki diyalog

Bir süre önce, Fransız düşünür (ve saygıdeğer Maoist) Alain Badiou, Çinli bir düşünürle görüşmek için Çin’i ziyaret etti. Bu düşünürün ismi tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş olsa da, bu buluşmanın nüshası hala sağ salim duruyor ve Badiou’nun Lu Xinghua (çağdaş Çin sanatının teorileştirilmesi fikrinin ateşli savunucularından) ile yaptığı bir dizi söyleşiyle de benzerliklerler taşıyor. Bu diyaloğun yeniden sahnelenmesi, geçtiğimiz Aralık’ta, New York’ta yapıldı. Şüpheci muhatap olarak bir aktristin yer aldığı bu karşılıklı konuşma, kıta felsefesinin ateşli oryantalist fantezilerine bir pencere açtı ve kesintisiz bir ya da iki saatlik bir diyalektik eğlence yaşandı.

Sonsuz Lider

Çinli düşünür: Ne zaman ve hangi koşullarda Mao Zedung’un yazılarını okumaya başladınız? Ne de olsa Mao Zedung, bir Fransız düşünür için oldukça sıradışı bir okuma metni.

Badiou: Mao’nun yazılarını 1960’ların başlarında, küresel vaziyetten dolayı okumaya başladım. Beni, hiçbir zaman, Stalinist komünizmi, Sovyetler Birliği yada Khrushchev’in revizyonizmi cezbetmezdi. Hiçbir zaman Fransız Komünist Partisi üyesi olmadım. Baştan beri, Sovyet revizyonistlerini hedef alan Çin polemiğinin tarzı ve içeriği, hem Sovyetler hem de Fransız Komünist Partisi hakkındaki şüphelerime şekil vermiştir. Mao’yu ve Çin Komünist Partisi hakkında ilk farkettiklerimin Sovyet politikasının “sol” eleştirisi olduğunu söyleyebiliriz. Mao’nun en büyük sorunu şuydu: Stalin’in vizyonu diyalektik değil. O, dondurulmuş, hareketsiz bir devlet sosyalizmini temsil ederken; Mao, yazdığı harika metinlerden de belli olduğu üzere, neredeyse sınırsız bir şekilde düşünüyordu.

Çinli düşünür: Muhtemelen. Fakat, bahsettiğiniz sınırsızlık, gerçek politik gündemin pragmatizmi ve güvenilirliğiyle çelişiyor. Bu, bana göre oldukça şaşırtıcı. Üstelik, Mao, sınırsız diyalektiği savunuyordu! Sınırsızca düşünmek, bu gezegendeki erkekler ve kadınların kısacık hayatlarına büyük zarar verebilir. O zaman, şunu da sormalıyım: Mao, sınırsız bir düşünür olarak politik mücadelesinden sapmış biri değil miydi?

Badiou-3

Badiou: Bu alengirli bir mesele. Diğer yandan, hiç şüphesiz, Mao’nun politik mücadelesinin iki esas bölümü ciddi başarısızlıklar olarak görülebilir ki bunlar büyük kayıplar verilmesine sebep olmuştur: Büyük Atılım Projesi ve Çin Kültür Devrimi. Her ikisini de, sınırsız hareket için bir arzu olarak görmekte haklısınız. Fakat diğer yandan bu iki bölüm, Mao’nun komünizme doğru yol almak adına yeni yollar bulmadaki kararlılığını ispatladı. Mao, sosyalist bir devlet çatısında gerçekleşecek komünist bir devrim istedi. Bu yüzden, yeni bir şey yaratmaya devam etmek, sağlam adımlarla ilerlemek ve çabalamaya devam etmek zorundaydı. Çünkü komünizm, tam olarak, elinde olmadan acımasız olan sonlu devletin tek başına gerçekleştiremeyeceği sonsuzluktur.

Sosyalist devletin hayaletleri

Çinli düşünür: Maoizminiz, yaşadığınız zamane batılı demokratik dünyada akılalmaz görünüyor. Bir insan 2014’de nasıl tam anlamıyla Maoist olabilir? Bu, sizin yaşlı bir gazi ya da bir hayalet gibi görünmenize sebep olmuyor mu?

Badiou: Haklısınız. “Maoist” kalıbı bugünlerde bir anlam ifade etmiyor. 1960’larda ve 70’lerde Maoist olduğunuzu söylemek -dünyanın her yerinden binlerce militanın 1966-1976 arasında, benim deyimimle kırmızı yıllarda, söylediği gibi- tam manasıyla şu demekti: Komünist politikaları sürdürmek için esas deneyim, kültürel devrimdir, Sovyetler değildir. Bugün, Rusya ve Çin kapitalist devletler ve hiçbiri beni politik düşünce bağlamında enterese etmiyor. Mao, şimdiki şartlara göre, son büyük tarihsel deneyle ilişkilendirilmiş en uygun isimdir. Meseleyi, devrimci bir yolla komünizme doğru taşımayı denemiş, bunu Sosyalist bir devlette gerçekleşen kitlesel bir hareketle başarmayı amaçlamıştır. Devletin komünist çözüm olmadığını sadece devrim için yeni bir bağlam olduğunu ilk kez o ortaya koymuştur.

Çinli düşünür: Gerçekten ciddi misiniz? Yoksa Kültür Devrimi’nin yarattığı yıkım, Çin’e etkilerine rağmen bir felaket olarak değil de bir düşünce kaynağı olarak nitelendirilmesi gerektiğini savunurkenki amacınız kışkırtmak mı?

Badiou: İnsanlar, 1871’deki Paris Komünü’nün tamamen bir felaket olduğunu iddia edebilirler ki Paris sokaklarında 20 bin insan öldürüldü. Bununla beraber, Lenin’in 1917’deki muzafferane devrimi buradan çıkardığı derslerle mümkün olmuştur. Benzer şekilde, bizler de sadece Kültür Devrimi üzerine düşünerek gelecekteki komünist politik hareketi için hazırlanabiliriz. Neden mi? Çünkü Kültür Devrimi, devlet sosyalizminin koşulları altında gerçekleşen tek devrim örneğidir. Kültür Devrimi’nin en önemli yaratısının Şanghay Komünü adını alması tesadüf değildir.

Başarısız sanatçılar olarak devrimciler

Çinli düşünür: Komünizmin ne zaman bir gerçeklik olacağı noktasında cevabınız, “herkes bir düşünür olduğunda.” Sanat da bir felsefe durumdur. Bu nedenle, komünist olan herkes sanatçı mı olmalıdır? Ya da devrimcilerin tümü aslında başarısız sanatçılar mıdır?

Badiou: Her şeyin politik olduğu düşüncesine karşıyım. Gerçekten büyük bazı şairler komünist olabilirler. Bunda bir çelişki yoktur. Politika, düşünce ve eylemin bağımsız bir biçimidir. Herkes, hayatını bir düşünce üzerine kurabilir. İdeolojik mücadele gereklidir. Bunun anlamı, yeteneğin gelişimini desteklemek ve onun eşitlikçi politikalar inşa edebileceğini göstermektir.

Görünmez gelişim

Çinli düşünür: Fransa’da oy vermiyor olmanız birçok insanın imrendiği ve sahip olmak isteyebileceği bir imkanı küçümsemek değil mi?

Badiou: Bizler Avrupa’da da Amerika’da da parlementer demokrasinin kapitalizmin geniş çaplı gelişimine uygun bir politik sistemden ibaret olduğunu biliyoruz. Fransa gibi bir ülkede oy vermek, sadece bu sistemi kabul edip onayladığınızı söylemek, esas itibariyle, siyasi ekonomi sistemiyle uzlaştığınız anlamına geliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben bunu onaylamıyorum.

(İllüstrasyon: Wang Buke )

Çinli düşünür: Fakat kapitalizm genlerimizde, her dürtümüzde yok mu? Bu bağlamda, onunla savaştığını iddia etmek paradoksal değil mi?

Badiou: Kapitalizm lehinde rasyonel bir tartışmaya girmenin imkansız olduğunun sıklıkla farkına varırım. Temel olarak, bir nevi yozlaşmış ve çıkarcı sınırlılıklardan ibaret olduğundan dolayı kapitalizm bir model olamayacağı için, tek olası gerçeklik olarak kabul edilmiştir. Şunu söylemeliyim: Kapitalizm tümüyle yapay bir sosyal sistemdir. Halen Marx’ın kurduğu alternatifle yüzleşiyoruz: Komünizm veya barbarizm. Bugünlerde, barbarizm oldukça baskın. Fakat, bu patolojik bakış açısına karşı farkındalık da gelişim gösteriyor. Bu ilerleme yavaş ve görünmez, fakat tamamen gerçek. Ben de bu saklı gelişimin düşünürlerinden biriyim.

Yazar: Miri Davidson
Çevirmen: Zeynep Şenel Gencer

Bu söyleşinin tamamı, 13 Aralık 2014’te Manny Cantor Merkezi, New York‘ta kayıt edilmiştir. Tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Kaynak: Verso Books


Paylaş
Exit mobile version