Site icon Düşünbil Portal

Alain Badiou’ya göre, ”Pokemon Go, yozlaşmanın yozlaşması”

Alain Badiou

Alain Badiou (1937- )

Paylaş

Alain Badiou, 9 Eylül’de France Inter’de Ali Baddou’nun konuğuydu.

Sanık olarak, Bay Badiou -mesleği, filozof- suç ortağınız Socrates ile beraber gençliği yozlaştırmak [yoldan çıkarmak anlamında] istediğinizi kabul ediyor musunuz?

Eğer ”yozlaşma” derken gençliğe atalarının, devletlerinin, otoritelerinin ve geleneklerinin izinden gitmek yerine kendisi tarafından, tartışarak, üzerine düşünerek ve kafa yorarak kendi yolunu aramasını teklif etmekten bahsediyorsak, evet. Filozofun gençliği yozlaştırması gerekiyor -bir bakıma bu onun işi, mesleki görevi.

Ama bir şeyi kesinleştirelim, bu seks ya da para tarafından bir yozlaşma anlamına gelmiyor?

Hayır, hayır, hayır. Bu başka bir soru. Felsefe bundan daha derin, radikal, öze dair bir yozlaşma. Temelde bahsettiğiniz daha ”sıradan” yozlaşma biraz nesnelerin durumlarıyla ilgili, oysaki filozofun amaçladığı yozlaşma daha belirsiz ve elde etmesi daha zor.

Genç olmak bugün ne ifade ediyor, Alain Badiou? Yalnızca -Hugo’da olduğu gibi- ”muzaffer sabahlara” sahip olmak anlamına mı geliyor?

Hayır, bu gençliğin belli yönlerine biraz cinsellik kokan bir gönderme [kahkahalar]. Ve bu kesinlikle sahip olmanız gereken bir şey… Bugün genç olmanın bir tür tutarsız zorluğa yakalanmak olduğunu, bir tür ilkesel tutarsızlık olduğunu ileri sürüyorum. Bir yandan, genç olmanın toplumla bütünleşmek olduğunu, dünyada iyi bir pozisyon arayışında olmak olduğunu söylemek esasen baskın olan eğilimdir….

İyi öğrenim görme, iyi bir iş bulma yolu…

Yani evet, kesinlikle, bugün iyi öğrenim görmek profesyonel olarak ilerleme yolu. Ve, sonrasında, en nihayetinde özünde rekabetçi olan bir toplumda ”kaybeden” yerine ”kazanan” olmak anlamına geliyor. Borsa vb. yerlerde kar etmekle sonuçlanacak bir başlangıç kurmak anlamına geliyor. Bu, madalyonun bir yüzü. Ve buna karşı olarak, açıkça, klasik bir nihilist tepki var, ”Gelecek Yok,” istediğimi yaparım, ve en nihayetinde yaşamın içinde kavrulurum…

İnsanları rahatsız edeceksiniz, onları kızdıracaksınız…

Neden?

Çünkü onlara diyorsunuz ki seks, toplu konutlardaki boktan otlar, oyunlar….

Embesil püritinazmin tarafında olduğumu düşünmeyin. Hayat boyunca yırtılmak, onun içinde kavrulmak nispeten büyük bir şey olabilir. Erken döneminde Rimbaud’nun, sömürge kaçakçısı olmadan önce olduğu şey buydu -herkes gibi- diyebilirim Ama bundan önce hayatta kavruldu ve bu yaratıcı bir boyut kazandı. Basitçe, kendini böyle tüketen bir gençlik hiçbir yetişkin hayatı, hiçbir profesyonel hayatı vb. hazırlamıyordur. Gençlerin iyi bir pozisyonda iş bulmak ya da kendi kendini tüketen bir çeşit sonsuz ergenliğin içinde biraz durgunlaşmak arasındaki apaçık tercihinin -çocuklarım ve öğrencilerim vasıtasıyla biliyorum- vaziyeti ortaya serdiğini düşünüyorum ve filozofların yozlaştırmak istedikleri durum bu durum.

Yürüyüşe ya da spora gitmiyorsunuz- hiçbir estetik ameliyat geçirmediniz?

Hayır…

Henüz değil?

Hayır, belki de zavallı bir durum bu; siz söyleyin…

Hiç de değil, siz daimi gençsiniz. Fakat bu konuda yazdıklarınız hayret verici; toplumda gençliğin kült olduğunu ama aynı zamanda bundan korktuğumuzu da düşünüyorsunuz.

Evet, bu gün şaşırtıcı olan şey, bizim gençlik kültümüz, sonsuza kadar genç olma isteği, tüm toplumun yaradılışında var -tüm hayatınız boyunca savaşçı olarak kalmalısınız ve benim yaşımda bile kendinizi zorlu ve rekabetli toplumda savaşmak ve başarı elde etmek isteyen biri olarak sunmaya devam etmek zorundasınız ve bu sebeple koşmalı, yürümeli, tenis oynamalı ve bu tarz şeyler yapmalısınız, prezantabl görünmek için itibarınızı zedelemelisiniz. Bu bir şey. Ama öte yandan, bildiğimiz kadarıyla, gençlik korkuya sebebiyet verir…

Ne anlamda?

İşçi sınıfı mahallelerindeki korkunç gençlik…

Ama bahsettiğiniz herhangi bir gençlik değil.

Yani öyleyse bile bahsettiğim, meşhur ”kenar mahalle” gençliği, her an her şeyin vuku bulabileceği bu esrarengiz yer -ateşe verilmiş arabalar, teröristler vb. Ve bu kombinasyon oldukça çarpıcı. Yapısal olarak egemenlere, ünlülere ve her gün gördüğümüz insanlara hitap eden; öte yandan en çok sayıda, en gerçekçi ve şüpheci gençlik kitlesine şüphe ile yaklaşan gençlik kültü. Bu durum, genelde, denetleyici bir şüpheyi yansıtır.

Fransa’nın güzel bir gösteri geleneği var, ama siz nispeten inanılmaz, oldukça özgün bir gösteri çağrısında bulunuyorsunuz –ki bunu sokaklarda görmek isteriz- yani gençlerin ve yaşlıların yetişkinlere karşı birlikte yaptıkları bir gösteri.

Evet, bugünün yetişkinleri bu oldukça şaibeli dünyayla olan kayıtsız bir bütünleşmeyi arzulamakla suçlanabilir. Bunun aksine, 1970’lerde gençliğini idealizm doğrultusunda, hayata yapılan bir teklif gibi harcayan çok değişik bir dönemi hatırlayan bazı antika tipler -ben de dahil olmak üzere- mevcut. Bu, 1980’lerde, benim deyimimle ”onarma” döneminde -başta bahsettiğim şey onarıldığında ve yeniden yapıldığında- sona erdi. Ve biz hala buna oldukça saplanmış durumdayız. Umudunu yitiren ve 1970’lerde olan şeylerin buna aktarılmasını uman bir gençlik ya da gençliğin bir parçası var- bunu her yerde görüyorum.

Emin misiniz Alain Badiou? Haftalardır her gün insanlar Fransa’da ya da başka yerlerde buluşup sokaklara dökülüyorlar… İş hukukuna karşı gelmek için değil; Pokemon Go oynamak için.

Peh! İşte, bu yozlaşmanın yozlaşması, eğer deyim yerindeyse… Bir şeyi yapmak isteğine sahip olmak ve ondan sonra tehlikeli bir tuzağa düşmek -en fevkalade olan, görülebilir olanın görünmez tuzağı ve sonunda da imgenin tuzağı. Ve bu aynı zamanda gençlik için de söyleyebileceğimiz bir şey. Onlar hala başlarını kapıyorlar, ama artık polisle mücadele etmek için değil fakat o ıvır zıvırı dinlemek için. Ve dünya imgelerine karşı çok duyarlı bir gençlik -açıkçası, bu Platon’un eski bir kavgası, imgelere karşı bir kavga. O, dünyanın insanların gölgeleri mağaradan izlediği büyük bir sinema gibi olduğunu çoktan öngördü.

Gençliği, baş kaldırmaya ve dünyayı oy sandığında oy kullanarak değiştirmeye çağırıyor musunuz?

Eğer bunu söylersem dinleyicilerimi hayal kırıklığına uğratmayı göze alıyorum demektir. Çünkü oy sandığından gelen değişimin, durağanlığa oldukça benzediğini her gün görüyoruz.

Ya siz, vatandaş Badiou, oy verecek misiniz?

1968’den beri oy kullanmadım, sanırım oy sırasına girmek için fazlasıyla yaşlandım.

Yani sizin için Sosyalist bir başkanla sağ-kanattan ya da aşırı sağ kanattan bir başkan arasında hiçbir fark yok?

Ben tam olarak böyle demezdim. Hiç bir fark yok demezdim. Ben; genel seçimlerde, toplumun zorunlu yönelimlerinde artık bir fark kalmadığını söylerdim. Bu yüzden, bu sistem sallantıda ve kriz içinde. Yalnızca ekonomik vb. sebeplerden ötürü değil; aynı zamanda politik b,r sistem olarak sallantıda ve kriz içinde. Bir zamanlar, size temel şeylerde seçenek sunması gereken bir sistemdi, bu en son 1981’de, herkes gerçek seçenekleri olduğunu düşünürken gerçekleşti. Şimdi aynı rengin tonları gibi görünen on tane adayımız var.

Mao’nun ölümünden bugüne kırk yıl geçti. Genç Alain Badiou Maoistti –kendisi hala öyle mi?

Bugün Maoist olmak pek bir şey ifade etmiyor, eğer kült haline gelmiş eski bir dönüm noktasından bahsetmiyorsak. Ancak gençliğin tüm kesitleri için Mao çok spesifik bir şeyi, kendini Stalinizmden ayrıştıran ve ötesine geçen, komünizmin Stalinist olmayan bir versiyonunu temsil etti.

Ve siz ölüleri saymayı reddediyorsunuz?

Hayır, ölüleri saymaya tamamen razıyım ama onları diğer tarafta da saysak nasıl olur? Onları iki tarafta da sayalım. Ben gençliğimi Paris karakollarında insanlara işkence ettikleri, ölü sayısının birkaç yüz bini bulduğu, ülkenin enkaz haline çevrildiği ve insanların sürgün edildiği Cezayir Savaşı sırasında geçirdim.

Kendi güzel, tatlı kaotik gençliğinizi özlüyor musunuz?

Dinleyin, bir insanın gençliğini özlemesinin hiçbir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Gençliğimi seviyorum, ona karşı bir çok dokunaklı hissim var. Ama dünya dünyadır. Ve biz dünyayı bildiğimiz haliyle gençliğe sunmalıyız; sonra onlar onunla ne yapmak istiyorlarsa yaparlar.

Alain Badiou ile yapılan “Gençliği yoldan çıkarmak” isimli söyleşi için: Düşünbil Dergisi

Söyleşi: Ali Baddou
Çeviri: Arya Karadaş
Kaynak: Verso Books


Paylaş
Exit mobile version