Site icon Düşünbil Portal

Anti-natalizm felsefesi ve True Detective

Paylaş

Öğrencilerimin belirli bir televizyon programı izleyip izlemediğimi sormalarına pek alışkın değildim. Bu, True Detective yayına girdikten sonra değişti ve öğrenciler bu diziyi izleyip izlemediğimi sıklıkla sormaya başladılar. Bu soruları teşvik eden, öğrendiğim kadarıyla, Dedektif Rustin Cohle’nin anti-natalist düşüncelerinin yanı sıra yazar Nic Pizzolatto’nun anti-natalist kitabım Better Never to Have Born’un, Rust Cohle’nin dünya görüşüne ilham veren çalışmalardan olduğunu tasdik etmesiydi.

“Böylesine büyük bir başarının bariz biçimde (anti-natalizmin yaptığı gibi) üremeyi durdurmamız gerektiğini destekleyen karanlık bir felsefeyi karakterize etmesi” bana ve diğerlerine büyük bir sürpriz oldu.

Lakin bu görüşü yalnızca True Detective vasıtasıyla işitenler tarafından anti-natalizmin Rust Cohle karakteriyle yakından ilişkilendirilecek olması bir tehlike uyandırıyor. Bu tehlike, anti-natalizmin Rust Cohle karakterinin öteki karanlık özellikleri ile karıştırılabilecek ya da o özelliklerle birlikte kabul edilebilecek olmasıdır. Bu özellikler nihilizm, şiddet ve alkolizmi barındırıyor.

Anti-natalizm görüşüne göre üremeden vazgeçmeliyiz. Bu sonuca varmak için çeşitli güzergâhlar mevcut. Bunlardan bazıları “filantropik” diye isimlendirebileceğimiz güzergâhlardır. Üremeye devam ettiğimiz koşulda varlık sahasına getirilecek insanlara duyulan kaygıdan kaynaklanıyorlar. Bu argümanlara göre hayat acılarla doludur ve daha fazlasını yaratmamalıyız. Birçok natalizm destekçisi bu tavsiye ve iddiayı desteklemeye tereddüt ediyor; zira onlara göre, hayattaki iyilik kötülüğe ağır basmaktadır. Lakin şu noktaları hatırlarında tutmalılar.

İlki şu ki psikoloji alanında yapılan çalışmalara göre, birçok insan iyimserliğe meyilli ve hayattaki kötü niceliğini hafife almaya iten birtakım psikolojik hususlara tabiiler. Nitekim çoğu insanın hayatının muhteşem gittiğine dair beyanlarına güvenmemek için elimizde makul nedenlerimiz var.

İkincisi, yakından baktığımızda, ne kadar acının var olduğunu fark ederiz. Farzı mahal, yoksulluk içinde yaşayan ya da şiddete veya bunlarla alakalı tehditlere maruz kalan milyonları düşünün. Psikolojik sıkıntı ve rahatsızlık oldukça yaygın. Depresyon oranları yüksek. Herkes yılgınlık ve mahrumiyetten muzdarip. Hayat sağlığın bozulma süreçleriyle sık sık kesiliyor. Bunlardan bazıları kalıcı etkiler bırakmadan geçiyor lakin kimileri de uzun dönem doku bozukluklarına sebep olabiliyor. Dünyanın yoksul kesiminde, bulaşıcı hastalıklar hastalığın yükünün ekseriyetine tekabül etmekte. Lakin gelişmiş ülkelerdekiler de ürkütücü hastalıklardan muaf değiller. İnme, çeşitli dejeneratif hastalıklar ve kanserden mihnet çekiyorlar.

Üçüncüsü, birileri insan yaşamının en iyisinin (yeterince) iyi olduğunu düşünse bile üremek/üretmek, yarattığın varlığın üzerine grotesk acıların kabullenilemez risklerini yüklemektir; ki bu hayatının sonunda vuku bulsa dahi. Sözgelimi, Britanya’da yaşayan erkeklerin yüzde kırkı ve kadınların yüzde otuz yedisi belli bir bölgede kanser geliştiriyor. Bunlar sadece korkunç ihtimaller. Tüm bunları, başka bir insana, onu varlık sahasına sürerek yamamak pervasızlık. Rust Cohle bu mülahazayı “bir ruhu namevcudiyetten mevcudiyete çekme kibri … bir hayatı, bu harman dövene zorlama…”ya dair düşüncesini söylerken ifade eder. (Ruhlar konuşması, belli ki, metaforik olarak algılanmalı.)

Anti-natalizme bir diğer kaynak “misantropik” olarak adlandırdığım savdan geliyor. Bu sava göre insanlar diğer insan ve insan olmayan hayvanların milyarlarcasının acısından ve ölümünden sorumlu olan son derece kusurlu ve yıkıcı bir türdür. Bu raddede bir yıkımın sorumlusu eğer başka bir tür olsaydı, biz derhal o türün devamının durdurulmasını tavsiye ederdik.

Rustin Cohle, anti-natalizmini desteklemede bariz bir şekilde misantropiyi kullanmasa da kesinlikle bir misantropiktir. Örneğin, suç işleyemeyen insanların genellikle güzel zamanlar geçirdiğini ileri sürüyor. Misantropiden olan çıkarımları, anti-natalistlerin üreteceği cinsten değil. Örneğin kendi “haklı” şiddetini meşrulaştırmak adına “Dünya kötü insanlara muhtaç. Biz öteki kötü insanları kapıdan uzak tutuyoruz,” diyor. Anti-natalistler şiddetin ne zaman meşru ne zaman meşru olmadığı hakkında belirli hiçbir görüşe bağlı değillerdir. Anti-natalizm bütün bir ahlak teorisi değil, üreme ahlakı üzerine bir görüştür. Lakin yasa dışı kanun infazcılığının -Rust Cohle ve çalışma arkadaşı Martin Hart’ın uyguladığı- gerekli ahlaki hususlar yerine getirildiğinde makul olacağı vargısı pek de makul değildir.

Anti-natalizm alkolizme başvurmamız gerektiğini de ifade etmez. Aşırı tüketimiyle alkol hayatı daha iyiden ziyade kötüleştirir –hem içenler hem de içenlerle temas edenler için.

Anti-natalistleri, nihilist olarak gören yaygın bir eğilim var. Rust Cohle bir nihilist olduğunu iddia ediyor. Lakin bu iddiaya karşın, Nic Pizzolatto’nun kendisinin de ifade ettiği gibi, Rust nihilist değildir. Nihilistler (değerler üzerine) hiçbir şeyin önemli olmadığını düşünürler fakat Rust ve anti-natalistler aslında birçok şeyin önemli olduğunu düşünmekteler. İnsanların acı çekmesi, örneğin, önemlidir. Anti-natalizm değerlerin yokluğundan ziyade değerlerle kurulan derinden alaka üzerine temellendirilmiştir.

Yalnızca insanlar değil hayvanlara –en azından duygun hayvanlar- da hayat verilerek halel getiriliyor. Bilincin esas laneti duygun bütün hayvanlar için geçerli. Fakat birçok anti-natalist, insanlara odaklanıyor. Bunun sebepleri de çeşitlilik gösteriyor. Bunlardan biri (normal, sağlıklı, yetişkin) insanların ek olarak bir de öz-bilinç lanetiyle karşı karşıya olmasıdır. İlgili nedenlerden dolayı, birçok insan da, en azından prensipte, zürriyet yaratma üzerine derinlemesine düşünme kabiliyetine sahiptir.

Lakin şu da beyan edilmelidir ki birçok insan kendi üreme eylemleri üzerine şaşırtıcı bir biçimde az düşüyor. Bu, insanların hayvanlardan düşünmek istedikleri kadar farklı olmadığı için olabilir. Diğer hayvanlar gibi, sahip olunması beklenen bütün biyolojik güdülerle biz de evrimin ürünleriyiz. Bu maniyi kabul ederken Rust şöyle diyor:

“Sanırım türümüz için yapılması en onurlu olan şey programlamamızı reddetmek, üremeyi durdurmaktır. Son gece yarısında yok olmaya yürüyün el ele. Kardeşler, haksız muameleden vazgeçin.”

Anti-natalizm, insan yok oluşunu olumlarken, yok oluşa -yani ürememezliğe- götüren belirli bir adımdır. Anti-natalistler, ne intihara ne de “tür soykırımına” girişmezler. Zuhur etmeyen hiçbir şey kaybolmuş değildir. Buna karşın, var olmayı durdurmanın bedelleri vardır. Bilhassa intihar hakikaten zordur. Bu yüzdendir ki Rust, Marty’nin “öyleyse sabah yataktan çıkmanın olayı ne?” sorusu üzerine kendini açığa vurarak “intihara girişebilecek tıynetim yok” diye yanıtlıyor. Cinayet ve tür soykırımı, ölmeyi tercih etmeyebilecek olanların haklarını gasp etmek de dâhil (fakat bununla sınırlı değil) ek ahlaki meseleler barındırıyor.

Bir anti-natalist olarak, Rust Cohle geç olgunlaşmıştır. Kızını var olmaktan esirgemek için çok geç kalmıştır anti-natalist olmaya. Aslına bakarsak, birinin var olmanın risklerini yavrusuna aktarmasının ne kadar kibir barındırdığını fark etmesi kızının ölümü üzerine olmuştur. “Kızıma gelince, o beni baba olmanın günahından esirgedi” derken yanılıyordu. Baba olmanın günahı çocuk yetiştirmek değil, bir çocuk yaratmaktır.

İçerik uyarısı (spoiler alert): Üzülerek belitmeliyim ki birinci sezonun sonlarına doğru Rust’un anti-natalizminden döndüğünü düşünenler var. Şüphesiz, artan iyimserliğe dair kanıtlar mevcuttur. Rust ile Marty gece gökyüzünü seyrediyor ve Rust “karanlığa karşı aydınlık” hususunda konuşuyor. Rust’un tatsız görüşlerini paylaşmayan Marty “karanlık çok daha fazla alan kaplıyor” diyor. Rust önce kabul ediyor fakat sonra geri çekiliyor. Sezonun final satırında Rust şöyle diyor: “Pekâlâ, bir zamanlar sadece karanlık vardı. Bana sorarsan, aydınlık kazanıyor.” Bana sorarsanız, hayır aydınlık kazanmıyor. Aydınlık hala karanlığın gölgesinde kalmaya devam ediyor.

 

Yazar: David Benatar
Çevirmen: Hüseyin Sığırcı
Kaynak: The Critique 

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş
Exit mobile version