Amerikalı feminist yazar Leslie Morgan Steiner, 2009 yılında yayınladığı biyografisi Crazy Love’da (Çılgın Aşk) eski kocası Conor ile dört yıllık ilişkisi sırasında maruz kaldığı ev içi şiddetin detaylarını verir. Kendisini nasıl boğduğunu, yumrukladığını, duvara vurduğunu, merdivenden attığını, yüzünde cam kırdığını, kafasına silah dayadığını ve otoyolda ilerlerken anahtarı kontaktan çıkardığını anlatır. Oysa ilişkilerinin erken dönemlerinde bariz uyarı sinyalleri vardı. Evlenmeden beş gün önce birlikte olurlarken, Conor bayılana kadar Leslie’nin boğazını sıkmıştı: “Elleri boğazımı sıkıyordu… Gözlerim sulanmaya başladı. Bedenim istemsizce kıvranmaya başladı. Panik göğsüme doğru yayılıyordu.” “Sen bana aitsin” demiş gelmeden önce. Tehlikeli bir adamla evlenmek üzere olduğunu bilse de Steiner düğünü iptal etmedi. Çünkü ona aşıktı.
Biyografinin adından da anlaşılacağı üzere Steiner’ın aşkı son derece akıl dışı ve deliliğe varacak düzeydeydi. Ev içi şiddet mağdurları, ayrılırlarsa olacaklardan ve istismarcının tepkisinden korktukları için bazen istismarcının yanında kalmaya devam ederler. Bu anlaşılabilirdir. Fakat Steiner korktuğu için onunla kalmaya devam etmemişti. En azından başlangıçta. Conor bir cam çerçeveyi kafasında parçalayıp yüzünü yardığında düşündüğü tek şey şuydu: “Bunun olmasına izin vermemeliyim. Onu hala seviyorum. O benim ailem.”. Steiner’ın yaptığı gibi aşk nedeniyle istismarcınızla kalmaya devam etmek akıl dışıdır çünkü pratik akılcılığın ayırt edici özelliği olan sağduyu veya öz saygıya dair endişeleri etkisiz hale getirir.
Steiner’in biyografisi ilk çıktığında birçok eleştirmen, mağduru suçlamamamız gerektiği gerekçesiyle, Steiner’in istismarcısı ile kalma kararına yönelik eleştirel değerlendirmelere itirazlarını yayınladılar. Mağdur istismarcısını taparcasına severken bile, verdiği zarardan dolayı sadece saldırganın sorumlu olduğunu savundular. Elbette haklılar. Steiner’in maruz kaldığı istismardan sorumlu tutulamayacağı çok açık. Fakat Conor’a duyduğu çılgınca aşk onun mantıklı kararlar alabilme becerisini köreltti. İşte bu; aşkın karanlık tarafı.
Romantic Love (2015) adlı kitabımda da belirttiğim üzere makul, sağlıklı ve duyarlı olan mantıklı aşk, akla yatkın, gerçekliğe dayalı ve sizin kafa yapınızla tamamen tutarlıdır. Bunlar büyük ideallerdir fakat ulaşılamaz hedefler değillerdir. Aşkın akla dayalı olması için ona karşı ve dolayısıyla sizin çıkarlarınıza ters olan sebeplere teslim olması gerekir. Çıkarlarınız sizin genel gelişiminiz ve iyiliğinizi bir adım öteye taşımanızı sağlayan durumlardır. Eğer genel iyilik halinizi destekliyorsa, hoşunuza gitmeyen herhangi bir eylemde bulunmak tamamen çıkarınıza olabilir. Pelvis muayenelerini, kolonoskopiyi ve kanal tedavisini düşünün; karşısına da deli gibi sevdiğiniz birinden ayrılmayı koyun… Conor’ın, onun güvenliği ve genel iyilik hali için bir tehdit oluşturduğunu bilmesine rağmen Steiner, ev içi istismara maruz kaldığı dört yıl boyunca evi terk etmedi. Bunun yerine, dövülmesi için kendince mantıklı gerekçeler buldu ve vücudundaki çürükleri sakladı. Onun aşkı mantıktan çok uzaktı.
Aşkın gerçekçi bir zeminde temellenmesi için fanteziye, hayallere ya da yanılsamaya değil, sevilenin doğru algılanmasına dayanması gerekir. Sevilen kişinin adeta bir aziz gibi idealize edilmesinden beslenen aşk, sarsılmaz mükemmelliğin resmi bir kere parçalanıp da bir azize hiç de yaraşmayan kusurlarıyla gerçek kişi ortaya çıktığında, gitgide azalmaya mahkumdur. Sadece fantezi ve yanılgılarla sürdürülen, âşık olunan kişiyi idealize eden bir aşk akılcılıktan yoksundur. Steiner’in Conor hakkındaki algısı gerçeküstü bir algıdır. Yıllarca dövüldükten sonra bile ne kadar mükemmel, eğlenceli ve etkileyici olduğunu vurgulayarak onu yüceltir ve safça onun ruh eşi olduğuna inanır.
Genel düşünce şeklinizle tutarlı olmak için aşk, inançlarınız, arzularınız ve duygularınızla uyumlu olmalı ve iç tutarsızlığı beslememelidir. Aşk-nefret ilişkilerinin aşka dair olan kısmı bu tür bir ideal aşkı hükümsüz kılan aşklara tipik bir örnektir. Birini sevmek onun çıkarlarını korumak için güçlü bir istek duymaktır. Fakat birinden nefret ettiğinizde, onun çıkarlarını desteklemek istemez ve büyük ihtimalle onlara köstek olmaya çalışırsınız. Bu yüzden aynı anda birini hem sevmek hem de ondan nefret etmek bilişsel uyumsuzluk olarak da bilinen iç çelişkilere yol açar. Bu, ilişkinizin artık yürümediği üzerine rahatsız edici farkındalıktan kaçınmak için hissettiğiniz nefreti bastırdığınız bir tür savunma mekanizmasıdır. Dört senelik ilişkisi boyunca Conor’ın korkunç davranışlarına kendince birtakım gerekçeler bulmaya çalışan Steiner’ın bu eğilimi iç çelişkilerle, kendi öfke ve nefretini bastırma çabalarıyla gitgide azalır.
Çılgın aşk bu ideallerin en az bir tanesinden, kimi zaman da Steiner’in yaşadığı gibi hepsinden yoksun bırakır bizi. Delicesine âşık olduğumuzda ya gerçeklere göz yumarız ya da onları dikkatle düzenler ve düzenlediğimiz halini kabul ederiz. Oldukça açık karakter ve kişilik bozukluklarını görmezden geliriz. Çocuklarımızı terk eder, kredi kartı borcuna girer, arkadaşlarımızı, ailemizi ve kariyerimizi bir kenara atarız. Kötü, kaba davranışlara ve hatta şiddete katlanırız. Ne yazık ki çılgın aşkın nelere mâl olabileceğini bilmek onun pençelerini daha da derinlerimize batırmasına engel değildir.
Neden çılgın aşktan bir hastalıkmışçasına kaçmıyoruz? Hatta neden çılgınca âşık olmak için çabalıyoruz? Cevap bizim baş belası beyin kimyamızda saklı: Saplantılı aşka kokain veya metamfetamin bağımlılarınınkine benzer bir beyin kimyası eşlik ediyor. Met kullanmak (mesela hoşlandığın kişinin senden hoşlandığını fark etmek ya da sevgilinle yakınlaştığın bir akşam geçirmek gibi) beyindeki dopamin sisteminin aşırı derecede aktive olmasına yol açar. Fakat sevgiliniz sizi ne olarak gördüğü hakkında tahmin edilemez davrandığında, beynin dopamin seviyeleri aniden düşer; sizi adeta delip geçen özlem sancılarınız eleştirel becerilerinizi dondurur ve sizi yeniden denge bulmak için umutsuz önlemler almaya teşvik eder. Bu, beyin kimyasalları tarafından esir alınmış ve mantıktan çok uzak birinin; bir bağımlının kafa yapısıdır.
Conor ile tanıştıktan sonra çok geçmeden Steiner bir bağımlının düşünce ve davranışlarını sergilemeye başladı. “Onunla olmak rüya gibiydi. İkimiz tek bir kişi gibiydik…Daha önce hiç böyle hissetmemiştim… Dünyanın en şanslı kızı gibi hissediyordum kendimi.” Başlarda Conor onun için adeta bir rüyanın vücut bulmuş haliydi. O sadece yakışıklı ve zeki değil aynı zamanda sarsılmaz bir güvenilirlik imajı çizen gerçek bir centilmendi: “O hiçbir zaman birçok erkeğin bir an önce yaptığı gibi kolumu veya kalçamı okşamaya çalışmadı.” Hatta Steiner’in alkol kullanmadığını öğrenince alkolü tamamen bıraktı. Arkadaşları ve meslektaşları kendi erkek arkadaşlarının bağlanma korkusundan şikâyet ederken, Conor ona daha ilişkilerinin ilk aylarında evinin anahtarını vermişti. Onu ne kadar ustaca manipüle ettiğine bakın! Rüya gibi bir ilişki nasıl da kısa sürede bir kabusa dönüşmüştü!
Aşkı rasyonel değerlendirmeye tabi tutma fikrine genellikle karşı çıkılır. Örneğin Amerikalı düşünür Laurence Thomas, denemesi Reasons for Loving (1991)’de şunu iddia etmiştir: “Bir kimsenin, bir başkasının sevgisi üzerinde hak iddia edebileceği veya bir bireyin diğerine olan sevgisinin mantıksız olduğu konusunda ısrar edebileceği hiçbir rasyonel değerlendirme yoktur.” Bu görüş, “aşkın gözü kördür”, “aşk mantık tanımaz” ve “aşk geçici bir delilik halidir” gibi sözlerin kabulü olan bir bilgeliğe hapsedilmiştir. Thomas’a göre başka birinin aşkı üzerine herhangi bir iddiada bulunamayız çünkü “bir zamanlar çok sevilen birini, o kişi hiç değişmemiş olsa bile, sevmeyi bırakmak mantıksız değildir.
Peki bu yaygın görüş doğru mu? O kişi değiştiği için değil de sadece “öylesine”, birini sevmeyi bırakmak mantıklı mı? Bir zamanlar sevdiğimiz fakat artık bu duyguyu tükettiğimiz biriyle yaşamalı mıyız? Tabi ki hayır. Onu sevmemeniz için iyi bir sebep olmasa dahi sevmediğiniz biriyle bir ilişkinin içine sıkışıp kalmamalısınız. Aşkın rasyonel olarak değerlendirilebileceği düşüncesi böyle yapmanız gerektiği anlamına gelmez. Rasyonalite sizin çıkarlarınızla ilgilenir, başkalarınınkiyle değil. Partnerinize olan aşkınız bittiyse, diğer her şey aynı olsa bile, ilişkiyi sonlandırmak sizin yararınıza olacaktır. Yapılacak mantıklı şey budur.
Başkalarına karşı ne gibi görevlerimiz olduğu bir ahlak sorusudur, mantık sorusu değil. Herhangi bir kişiye karşı romantik bir sevgi duymak gibi bir ahlaki görevimiz yoktur. Fakat sözler, anlaşmalar, sözleşmeler ve yasalar bazen diğer kişiyi sevme görevini doğurur ve böyle bir göreviniz olduğunda, bu kişi sevginiz üzerinde bir hak iddia edebilir. Örneğin bakımınızda olan çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamak göreviniz vardır ve sevgi temel bir ihtiyaçtır. Benzer şekilde, biriyle evlenirseniz sevme görevi gibi belli görevleri beraberinde getiren bir sözleşmeye tabi olursunuz; tıpkı Amerikan popüler kültüründe yerleşik olan evlilik yemininde ifade edildiği gibi:
“Ben, Gigi, Lilly’yi bugünden itibaren eşim olarak, iyi günde ve kötü günde, zenginlikte ve fakirlikte, hastalıkta ve sağlıkta, ölüm bizi ayırana dek seveceğime söz veriyorum.”
Yani bir başkasıyla evlilik müessesesine adım attıysanız, bu kişi yasal olarak sevginiz üzerinde hak talep edebilir. Evlilik, kişinin hak talep edebilmesini sağlar. Eğer siz bu hakkı yok sayarsanız yasaya karşı gelmiş olursunuz ve kendinizi bir davada sanık olarak bulabilirsiniz. Verdiğiniz sözlere dikkat edin.
Eğer duyduğunuz aşk, partnerinizi tapınılacak biri haline getiriyorsa, kulaklarınızı sağır ederek mantığınızın önüne geçiyorsa ve ona olan sevginiz konusunda sizi çelişkiye düşürüyorsa, işte o zaman, çılgın, mantıksız aşkın pençesindesiniz demektir. Mantıksız aşkın getirdiği heyecan ve tehlikeyi doğal olarak arzuladığımız için onu bırakmayı seçmek zor olabilir. Fakat toksik bir ilişkiyi devam ettirirseniz zihinsel ve fiziksel yaralarınız asla iyileşmeyebilir. Eski bir deyişe göre, sorunlu aşka tutunmak, paramparça bir camın üzerinde durmak gibidir. Eğer kalırsanız, incinmeye devam edersiniz. Eğer yürürseniz, incinir fakat nihayetinde iyileşirsiniz.
©® Düşünbil (2020)
Yazar: Berit Brogaard
Çeviren: Ayça Özkadif
Çeviri Editörü: Onur Demir
Kaynak: psyche.co