Site icon Düşünbil Portal

Barok Mimarisi Üzerinden Lacan’da Acı ve Jouissance

Paylaş

Freud, psişik aygıtın [1] iki temel deneyimi arasında ayrım yapmıştır: ilki doyum (1905,1920), ikincisi acı deneyimidir (1895). Bilimsel Psikoloji Projesi’nde (1895) Freud, acı fenomenini, kendi verimliliğinin sınırına ulaşmış biyolojik-fiziksel bir süreçle birlikte gelen bir fenomen olarak tanımladı. Böylece Freud, kişiyi rahatsız eden bir fazlalığı ve nahoş olarak deneyimlenen nöronlardaki hareketlilikteki dikkat çekici bir artışın nedeni olarak acıyı açıklamak için sıklıkla yaptığı gibi biyolojiyi kullanır. Uyaran sayısındaki artış, duyusal bir heyecan yaratır ve nihayetinde acıya dönüşür. Freud, acının bazen bedensel hareketin devamlılığına karşı gelişen koruma ile ilintili olduğunu yazmıştı.

Lacan ise acıyı Barok mimarisine atıfta bulunarak tarif etti. Barok, 16 ila 18. yüzyıllar arasında hâkim olan mimari, sanat, dans ve edebiyat akımına verilen isimdir. Bu akım; karmaşıklık, iç içe geçen tezatlar, hareket ve drama ile karakterize ediliyordu. En bilindik Barok sanatçılarından biri olan Giovanni Lorenzo Bernini’nin kimi heykelleri, zevk ve kadın cinselliği üzerinde durup cinsel zevkin zirvesini ve coşku anını yakalamaya çalışıyordu. Barok dönem, Lacan’ın ilgisini çekiyordu ve Lacan, özellikle de Barok döneminin en ünlü sanat eserlerinden biri olarak kabul edilen, Roma’daki Santa Maria della Vittoria Kilisesinin Cornaro Şapel’inde yer alan Bernini’nin Azize Teresa’yla ilgili olan eseriyle ilgilendi.

7. Seminer, Psikanalizin Etiği (1959-1960) ve 20. Seminer, Yine/Hâlâ (1972-1973) olmak üzere en az iki seminerinde Lacan, Barok mimarisini aşırılığa kaçan acının nasıl bedende tıkalı kaldığını ve salıverilemediğini göstermek için kullandı. Bu mimari, durağan olan taşın nasıl canlılık ile beraber tıkalı kalabileceğinin çelişkisini içerir. Lacan, bu metaforu ızdırap çeken insanın zihinsel acısını tarif etmek için kullandı. Acının yalnızca fiziksel ve duyusal aktiviteden kaynaklandığı fikrini reddedip onu varoluşun bir katmanına dâhil etti. Bu katmandaki konuşan-varlığın yani parlêtre’in, kaçacak hiçbir yeri yoktur (7. Seminer). 20. Seminer’de Lacan, izleyicilerine özellikle Bernini’nin Azize Teresa heykeline, Azize Teresa’nın jouissance’ıyla [2] bağlantı kurarak atıfta bulundu: “Kadının zevk aldığını anlamak için hemen Roma’ya gidip Bernini’nin heykeline bakmanız yeterli, bu konuda hiç kuşku yoktur. Peki zevk aldığı nedir?” (1972-1973). Lacan’ın söylemlerinden çıkarılabilecek sonuç: acının, dişil jouissance ile bağlantılı olduğudur. Böylelikle acı, sonsuzluğun düzenine atfedilmektedir.

Teresa melek ile karşılaşmasından doğan dinsel coşku deneyimini, İsa’nın Teresa’sının Hayatı (1515-1582) adlı otobiyografisinde şöyle anlatılır:

“Onun elinde, altından yapılma uzun bir mızrak gördüm ve demirin ucunda hafif bir ateş var gibi gözüküyordu. Bana, zaman zaman bunu kalbime saplıyormuş ve bağırsaklarımın derinliklerini deliyormuş gibi geldi. Mızrağı her çıkarışında bana sapladıklarını da geri çıkarıyor gibiydi ve o anda beni alevler içinde müthiş bir Tanrı sevgisiyle bırakıyordu. Acı, o kadar büyüktü ki inledim. Yine de bu aşırı acıdaki tatlılık o kadar emsalsizdi ki ondan kurtulmayı isteyemiyordum. Ruh, artık Tanrı’dan aşağı hiçbir şeyle tatmin olmuyor. Her ne kadar bedenin bunda bir payı olsa da o acı, bedensel değil, ruhsaldır.”

Lacan’ın niye acıyı dişil jouissance ile birleştirdiğini anlamanın ilginç olduğunu düşünüyorum. Bu, ne türlü bir acıdır?

Gösteren tarafından sınırlandırılmış olan fallik jouissance, bir organın jouissance’ıdır. Bu joussiance, konuşmanın izini taşır. Öte yandan dişil jouissance yani öteki jouissance, fallik olanın bir tamamlayıcısı değildir ama onunla ilişki içindedir, aşırılıktır ve bu yönüyle Lacan onu gösterenin dışına yerleştirir. Dolayısıyla dişil jouissance, fallik jouissance gibi genital jouissance veya nesne odaklı jouissance değildir. Bu jouissance, gösterenle sınırlı değildir; onun nesnesi yoktur, sonsuzdur ve bir kadına veya dişil pozisyondaki herhangi birine atfedilir. Bu da biyolojik olarak maskülen özelliklere sahip olsun ya da olmasınlar, tüm konuşan-varlıklar, tüm parlêtre’ler demektir.

Bunlarla birlikte yine de acının bir tür duyusal sunum veya fenomen olduğunu söylemek isterim ki bu fenomen, gösterene ve bir organın jouissance’ına tutunuyor olma anlamına gelir. Diğer yandan acıya tutunmaksızın onu aşmayı deneyimlemeye, farklı bir tür zaman ile dişil jouissance’ın sonsuz alanına sahip olan bir zaman ve mekâna işaret ettiği söylenebilir. Yani acının mevcudiyeti, acı sonsuzmuş gibi deneyimleniyor olsa bile vücudun bir organında konumlanır ve fallik jouissance’a aittir. Bu açıklama, sinthome [3] ile sınırlandırıldığında dişil jouissance’ın, fallik jouissance’ın bir sınırı olabildiği ve hatta onu gereksiz hâle getirebildiği fikrini destekler.

Kaynaklar:

Freud, S. Project for a Scientific Psychology (1895), Çev. J. Strachey et al., SE Vol. I, s. 295-387.

Freud, S. Three Essays on the Theory of Sexuality (1905), SE Vol. VII.

Freud, S. Beyond the Pleasure Principle (1920), SE Vol. VXIII.

Lacan, J. The Seminar of Jacques Lacan, Book VII: The Ethics of Psychoanalysis, Çev. D. Porter, New-York/London, Norton, 1992.

Lacan, J. The Seminar of Jacques Lacan, Book XX: Encore, Çev. B. Fink, Cambridge: Cambridge, Polity, 1999.

Teresa of Avila (1515-1582), The Life of Teresa of Jesus, Chapter XXIX; Part 17.

Dipnotlar: 

  1. Freud, psişik aygıtı (psychic apparatus); psişik enerjiyi iletebilen, dönüştüren ve barındırabilen psişik bir yapıyı anlatmak için kullanır. Bu yapı, birbiriyle ilişkili olup farklı düzeylerde birleşen id, ego ve süperego olmak üzere üç seviyeden oluşur. (“Psychic Apparatus.” American Psychological Association, American Psychological Association, https://dictionary.apa.org/psychic-apparatus) (ç.n.)
  2. Lacan, öznenin artan haz istemi sonucu hazzın vardığı artık dayanılmaz bir dereceyi anlatmak için jouissance’ı kullanır, bu sebeple haz olmaktan çıkıp bir çeşit ızdırap şeklinde karşımıza çıkar. (Jean-Piere Cléro, Lacan Sözlüğü, Say Yayınları, Çev. Özge Soysal, s.167-169.) (e.n.)
  3. Sinthome, Lacan için semptomun doğal sınırıdır. Son raddedeki deşifre edilemeyecek, açıklanamayacak, ortadan kaldırılırsa varlığın parçalanacağı, varlığa anlamını veren son dayanaktır. Her varlığın kendine özgü jouissance’ıdır. (“Symptom/Sinthome” International Dictionary of Psychoanalysis. Encyclopedia.comhttps://www.encyclopedia.com/psychology/dictionaries-thesauruses-pictures-and-press-releases/symptomsinthome) (ç.n.)

©® Düşünbil (2022)

Yazar: Keren Ben-Hagai
Çeviren: Şimal Bahat
Çeviri Editörü: Selin Melikler
Kaynak: thelacanianreviews.com


Paylaş
Exit mobile version