JAG BHALLA: Bilim insanları ve filozoflar tekrardan çekişmeye başladı. Filozof James Blachowicz şöyle yazmıştı: “Bilimsel Yöntem Diye Bir Şey Yoktur” – “sistematik araştırma” yapan herhangi bir alan ne yapıyorsa bilim de onu yapar- ve bilimlerin “oldukça kabul gören” yaklaşımı, “düşünmenin daha üst bir modeli” ile birbirine karıştırılmamalıdır. Ve bu da Chad Orzel‘i “Neden Fiçikçiler Filozofları Hor Görürler”i açıklamaya itmiştir. Orzel şöyle der, felsefe ve beşeri bilimler genel olarak “önceki sonuçlar üzerinde ilerlemede kapsamlı bir hata” sergilemektedirler.
Rebecca, sen bir süredir felsefe ve bilimin nasıl ilişkili olduğu üzerine çalışıyorsun; bu boğuşmada seni etkileyen nedir? Plato at The Googleplex: Why Philosophy Won’t Go Away (Googleplex’te Plato: Neden Felsefe Çekip Gitmiyor) adlı kitabınızda “bilimin ilerlediğini fakat felsefenin ilerlemediğini” iddia eden Lawrence Krauss gibi felsefe-yuhalayıcısı bilim insanlarına sesleniyorsun. Felsefe-yuhalayıcısı bilim insanlarının görmedikleri ne peki? Ve filozofların açık etmede başarısız oldukları ne?
REBECCA NEWBERGER GOLDSTEIN: Felsefe-yuhalayıcısı bilim insanları sanıyorlar ki felsefe kendisini bilime rakip olarak görüyor. Bilimler deneyerek bilgiye ulaşırken, filozofların bilgiye mantık yürüterek ulaşabilmeyi hayal ettiklerini düşünüyorlar. Şimdi, felsefenin yapmaya çalıştığı şey her ne ise ( ve bu herkesin bildiği üzere açıklaması zor bir şey) bu, ampirik bilimlerle rekabet etmek değil. Eğer öyle olsaydı, felsefe-yuhalayıcılarının söyledikleri kadar hayalperest bir durum olurdu bu.
JB: Yani bu yanlış anlaşılmış bir bölge elde etme savaşı – mantık yürütme ve deneyin ilgili rolleri üzerine mantıksız bir karışım?
RNG: Bundan biraz daha karmaşık. Sonuçta, bilim insanları, haklı olarak, kendilerinin de mantık yürütmeyi kullandıklarını iddia edeceklerdir. Aslında, tanıdığım bilim insanlarının çoğu oldukça kuramsal. Deney yapmakla ellerini kirletmezler. Fakat bir teorinin bilimsel olmasının olmazsa olmaz koşulu da, kesinlikle deneye tabii tutulmasıdır. Çingene bohçası gibi karman çorman farklı teknikleriyle bilim, birşeyleri yanlış anladığımızda fiziksel gerçekliği öne çıkararak bize cevap vermesi için keşfettiğimiz marifetli araçlardır. Bu yolda bilim, uzay, zaman, nedensellik ve mekanla (fizik) ya da canlı şeyleri açıklamada ( evrimsel bioloji ) amaçlılığın işleme şekliyle ilgili bizim en derindeki sezgilerimizin bazılarını düzeltebilmiştir. Ve felsefe-yuhalayıcılarının felsefenin fen bilimleri ile rekabet etmeye çalışması gerektiğini farz etmelerinin nedeninin iyi bir tarafı da, bilgiye onların bildiği şekilde gitmeyen -ki bu, ne kadar soyut olursa olsunlar, bizim şu yanlış bir fikre inatla bağlanan sezgilerimizin düzeltilebilmesi için, teorilerin kesinlikle deneye tabii tutulmasını gerektiren bir metodoloji ile, ampirik bilimlerin yöntemiyle ulaşılan fiziksel gerçekliğin bilgisidir- herhangi bir entelektüel çalışmayı hayal edememeleridir.
JB: Sadece mantıkla bilinebilecek güvenilir doğrular elbette var -bilim insanlarının fazlaca güvenmeye bayıldıkları matematik gibi.
RNG: Matematik, deneysel olmayan bilginin başlıca örneğidir. Ama onun başlıca olmasının da bir bedeli var tabii – şöyle ki matematiksel doğrular kesin doğrulardır; bu da olası bütün dünyaları tarif ettikleri anlamına gelir ve bu yüzden bilimin yaptığı şekilde, bize kendi dünyamızla ilgili bilgi vermez. Bilimler doğrularını ifade etmek için matematiği kullanırlar fakat doğruların kendileri ampirik olarak keşfedilir. Bu yüzden, üniversiteler açısından bilim insanı çalıştırmaktansa matematikçi çalıştırmak çok daha ucuza gelir. Laboratuvarlara, gözlem yapmaya, molekül çarpıştırıcılara ihtiyaç duymazlar. Bütün ekipmanlarını kafataslarının içinde taşırlar. Üniversitenin sağlaması gerekenler sadece tahta, tebeşir ve silgidir. Filozoflara gelince, onlar daha da ucuzdur, çünkü (eski bir şakaya göre) silgi de istemezler. Komik-imsi bir şaka, derininde filozofların canları ne isterse onu söyleyebildikleri, hiçbir kendini düzeltme metodolojisinin olmadığı anlamı taşıdığı için de felsefe-aşağılayan türden. Ama, yine bu da felsefenin yaptığı ilerlemenin türünü, girişimin doğasını yanlış anlamaktadır.
Felsefe, ne ampirik bilimlerin başka bir dalı, ne de a priori bilginin bir dalıdır. O zaman nedir felsefe? Tabii, felsefenin kafa karıştırıcı pozisyonunu açıklığa kavuşturma yolu, baştan sona, a priori ve a posteriori bilgi arasındaki temel epistemolojik ayrıma dayanıyor- ve epistemoloji, ya da bilginin teorisi, felsefenin temel bir dalıdır. Orzel gibileri, felsefenin hiçbir yere varmadığı, hiçbir şeyi inşa etmediğiyle alay edebilmek için bile önceki felsefi çalışmalara ne kadar bağımlı olduklarının farkında değiller. Peki ya bilimlerin ortaya çıkmasını mümkün kılan epistemolojik altyapıyı inşa etmeye ne demeli? Felsefenin belli dallarının gerçekleştirdiği ilerlemeyi ayırt etmedeki büyük zorluklardan biri, bizim konumuzda epistemolojiyi zaten felsefe sayesinde gördüğümüz için, ondaki gelişmeyi görmeyişimizdir. Felfese kavramsal şemalarımızın derinlerine işlemiştir.
JB: Bilimlerin başat kavramsal şemalarının sınırlarının ne olduğu düşünmeye değer. Örneğin, bilim insanlarının karşılarına çıkan tüm sorulara yöneltmekte oldukça usta oldukları, “pek çok kabul görmüş” yaklaşıma ( =, cebirsel yöntemle teori+veri olarak ifade edilir) güvenebilir miyiz? Öyle değilse de, belki de diğer düşünme araçlarını ve tekniklerini önemsemezlik etmemeliyiz. Belki de, tek mantıklı düşünen kişiler bilim insanları değillerdir.
RNG: Bana kalırsa, kendilerininkilerden başka kullanılabilir herhangi bir entelektüel çalışmayı reddetmelerinde, felsefe yuhalayıcılarının hayal etmedeki başarısızlığıymış gibi görünen şeyin altındaki, takip eden dizelerdeki argümandır: (1) Bütün olanın fiziksel gerçeklik olduğundan yola çıkarak, (2) bilimin doğayı ve fiziksel gerçekliği öğrenmedeki en iyi araç olduğu ve bunları da (3) maddenin aslına ait entelektüel olabilecek çalışmanın tek türünün bilimsel olması takip eder. Bu yanıltıcı bir argümandır. Hadi iki önermeyi kabul ettik diyelim, sonuncusu işi bozuyor. Filozofların açıklığa kavuşturmada başarısız oldukları şey bu argümanın geçersizliğinin doğasıdır. Bu aynı zamanda demek oluyor ki, filozoflar yaptıkları bu diğer tür entelektüel çalışmanın ne olduğunu ve neden bu kadar mühim olduğunu -ki felsefe yuhalayıcıları bile hor görücü argümanlarını sunmak için onunla ilişkili olmak zorundalar -açıklığa kavuşturmada başarısız olmuşlardır.
JB:Yani, bu kişiler felsefi düşünmeye ihtiyaçları olmadığını hayal etme yanılgısındalar. Massimo Pigliucci’nin bize hatırlatmaktan hoşlandığı üzere, Daniel Dennett şöyle der: “Felsefesiz bilim diye birşey yoktur.
RNG: Evet, sonuçta önerme (1) ve (2) felsefi argümanlar gerektiren maddesel felsefi iddialardır. 1. önerme metafiziksel idealizmin bütün formlarına, aynı zamanda skeptisime, teizme, matematiksel realizme karşı çıkan bir argüman gerektirir ( matematiğin fiziksel olmayan soyut varlıkların alemini ifade ettiği görüşü). 2. önerme ise bilimsel gerçekçilik için bir argüman gerektirir -bilimsel teorilerimizin tanımlayıcı olduğu görüşü, şu demek oluyor; (bilimsel teoriler) olayları öngörmede kullanılan karmaşık enstrümanlar olmaktan ziyade, bağımsız bir fiziksel gerçeklik hakkındaki doğruları keşfederler. Demek oluyor ki, bu iki önerme ile sonuncusu arasındaki uçurumda, sonuncu önermenin bariz bir şekilde hatalı olduğunu verecek bir ton felsefi çalışmaya, önermeleri doğrulamada, ihtiyaç vardır.
JB: David Sloan Wilson’un şu gözlemi aklıma geldi: “felsefe bilimleri doğurdu ve anne bakımına hala ihtiyaç var” ve “kavramlar hakkında açıkça düşünmek filozofların işidir.” Bu biyolog Jerry Coyne’un Blachowicz’e cevabından oldukça uzaktır: ” Ne felsefe ne de şairlik ‘bilmenin yollarıdır’… doğruyu bulmak ikisinin de işi değildir.” Ve ben özellikle felsefenin, sayısal olmayan mantığının uygulaması ile ilgileniyorum. Bilim insanlarının tipik olarak güvendikleri “pek kabul gören” düşünme, diyor Blachowicz, bütün faydalı bilgileri kapsıyormuş gibi görünmüyor (hepsi “sayılar” da değil). Oldukça zor olsa da, filozofların ne arayışında oldukları hakkında daha çok şey söyleyebilir misin?
RNG: Pekala, felsefenin yaptığının ne olduğunu, gerçekleştirdiği entelektüel çalışmanın türünü anlatmaya devam etmeden önce, Coyne’un sözüne biraz zaman ayırmak istiyorum. Çünkü felsefe yuhalayıcısı bilim insanlarının neyi anlamadıklarını çok güzel ifade eder. Kendi alanını, evrimsel biyolojiyi, bu kadar iyi anlayan ve dışarıdan birileri evrime karşı sofistike olmayan itirazlar sunduğunda oldukça sinirlenen Coyne’un başka bir alan hakkında böyle sofistike olmayan bir ifadede bulunmasına şaşırdım. Aceleyle söylenmiş olmasından şüpheleniyorum.
JB: Lütfen, Coyne’un acele hatasını açıklar mısın?
RNG: Eğer okuyunca anlaşılsaydı, Coyne’un ifadesi tamamen doğru olurdu: “Fiziksel gerçeklik hakkında doğruları bulmak ikisinin de [felsefe ya da şairlik] işi değildir.” Coyne burada güvenli zeminde olacaktı, oldukça güvenli, çünkü ifade sadece doğru değil aynı zamanda önemsiz bir doğru. Bu, bale gösterileri düzenlemenin itfaiyecilerin işi olmadığını (özellikle de tam donanımlı olarak ve botlarıyla) söylemek kadar bilgilendirici. Fakat Coyne’un bu önemsizce doğru önermeyi öne süren ifadesini anlamazsanız, o zaman elinizdeki sadece yanlış olmayan, aynı zamanda kendisini yalanlayan bir önerme olur, çünkü kendisi felsefi bir iddiadır. Böylece, doğruysa yanlıştır ki bu da gidebileceğiniz en yanlış noktadır. Coyne sadece birkaç cümlede, felsefe yuhalayıcılarının farkında olmadan yollarını felsefeye sokma eğilimlerini göstermiştir. İşte bu da felsefenin yaptığının ne olduğunu açıklığa kavuşturmadaki zorluktandır.
JB:Yani filozoflar bilim yapmadıklarının farkındalar fakat bazı dırdırcı bilim insanları felsefe yaptıklarının farkında değil! Ve bu da bizi felsefenin yaptığı şeyin ne olduğuna geri getiriyor.
RNG: Belki de felsefenin ne yaptığını ve nasıl mesafe katettiğini söylemenin en etkili yolu, basitçe felsefi bir çalışmaya dikkat çekmektir. Ve hemen elimizde örnek de var, çünkü biraz önce Coyne’un ifadesini incelerken yaptığım şey paradigmatik bir felsefi alıştırmadır: Bir önermenin ne anlama gelebileceğini yakından inceleyerek, her biri kendi tutarlı doğruluk koşulları ile çeşitli muhtemel anlamların ayrımında olduktan sonra, incelemeden geçtiğinde önerme tutarsızlığa düşmüştür. Maximum tutarlılığın takibi, felsefenin temel taşı, hedefini ifade etmenin, benim bildiğim en iyi yoludur. Felsefenin peşinde olduğu ilerleme, ampirik bilimler tarafından aranılan ilerlemeyle -yani fiziksel gerçekliğin doğasını keşfetme- aynı değildir. Ve soyut oluşumlar hakkındaki kavramsal doğruları keşfetmeyi hedefleyen matematiğin de peşinde olduğu ilerlemeyle aynı değildir. Daha çok bizi, karmaşık nedensel yaratıklar olan bizleri ilgilendiren türden bir ilerlemedir. Felsefe tutarlılığımızı en üst noktaya getirmeye çabalar. Bizler bir çok tutarsızlıkla mutlu mesut bir arada yaşayan yaratıklarız ve bu yaşantıyı daha az mutlu hale getirmek de felsefenin işi. Filozoflar neyin öne sürüldüğüne oldukça dikkat ederler, ilişkili doğruluk koşulları ile birlikte farklı muhtemel anlamları birbirinden ayırıp, gizli önermeleri açığa çıkmaya zorlayarak arkalarındaki argümanları ve niyetleri irdelerler. Çıkarımlarını kanıtlamaya zorlandığında meydana çıkan ihtimaller dizisini ortaya serer ki çoğu zaman kendi doğrularında takibe değecek yeni ihtimaller meydana çıkar. Bazen de bu ihtimaller yeni bilimsel araştırmaları beslerler ( felsefi incelemelerin, Niels Bohr’un “Kopenhag Açıklaması”nın ötesinde kuantum mekaniğinin açıklanmasının yolunu açması gibi) ya da matematiksel araştırmaları (Kurt Gödel’in eksiklik teoremi iyi bir örnektir) ya da insanın hak ve onurunu ilgilendiren genel etik anlayışımızın felsefi olarak bazı uygulamalarla uyuşmamasının – örneğin; kölelik uygulaması- kanıtlandığında olduğu üzere, ahlaki ilerleme gerçekleştirmemize yardımcı olurlar. Sokrates’in kendi yurttaşlarına tutarsızlıklarını ve anlamsızlıklarını ortaya çıkaran türden sorular yöneltip de kendini bir baş belası haline getirerek dolaşmasından bu yana, tutarlılığı en üst seviyeye çıkarmak felsefenin iş tanımlaması olmuştur. Olmayana ergi‘nin Sokrates’in en sık başvurduğu argüman şekli olması ve bunun göze çarpan bir şekilde sayısal olmayan mantık dediğimiz mantık yürütme tipi olması şaşırtıcı değildir. Ve felsefe faydalı bir entelektüel çalışmadır, tutarlılığımızı en üst seviyeye çıkarmayı hedefler. En azından doğruya değer veriyorsanız; felsefe yuhalayıcılarının değer verdikleri gibi.
JB: Haklısın, fikirlerin tutarlılığını artırmaktan ve kullandığımız düşünce araçlarından kazanılacak çok şey var. Ne kadar çok olduğu ise, basitçe ölçülebilir ya da tamamiyle objektif değil. İmzası kimilerine göre sıçrama olan ve en çabuk fırsatta cebir kullanmaya başlayan düşünme stillerinde başarılı kimselere sırtımızı sonsuza dek yaslayamayız. Bu da bana konu ile alakalı iki alıntıyı anımsattı. Coyne’un aksine, E.O. Wilson şöyle diyor: “Bilim insanları şairler gibi düşünüp muhasebeciler gibi çalışmalıdır” ( Wilson bilimin ve şiirin ikisinin de nasıl belli metaforlara dayandığını anlayabiliyor).Ve Leon Wieseltier da hatırlatıyor: “Akıl bilimden daha büyüktür”.
Söyleşi: Jag Bhalla
Çeviri: Suay Mülayim
Kaynak: Big Think