Site icon Düşünbil Portal

Bilimin yararı, bilginin amacı ve doğaya karşı temel sorumluluğumuz üzerine

Paylaş

Geçici ailemle Şükran Günü dönüşü trenle eve giderken, konuşmak için kendini zar zor tutuyormuş gibi görünen orta yaşlı bir adamın yanına oturdum. Adam, konuşmayı başlatmak adına insanları başkalarına benzettiğimiz o acınası durum içerisindeyken, yalnızlığımın bu ihlali beni başta sinirlendirdi. Fakat insan kalabalığının ortasındaki bu içine kapanık aynı zamanda sevecen adam fena halde yardıma muhtaçtı. Heyecanı dayanılmazdı ve sonuç olarak sohbete başladık. Dakikalar içerisinde bana hayat hikayesini anlattı. Sarhoşluğun verdiği hiddetle kızlarından birini banyo küvetine atarak öldüren alkolik bir annenin çocuğu olarak doğmuş. Kalan çocuklar ise koruyucu ailelere emanet edilip sonradan farklı ailelere evlatlık olarak verilmişler. Genetik testi yaptırana ve diğer kardeşlerin dahi bilmediği beşinci bir kız kardeşinin olduğunu keşfedene kadar, her zaman biyolojik dört kız kardeşinin olduğunu sanarak ve bir fabrika işinde çalışarak resmi eğitimden yoksun bir şekilde Long Island’da yaşamıştı. Yeni kız kardeşiyle ilk kez Facebook üzerinden bağlantı kurarak tanışmışlardı. Bana, şimdi onun yaşadığı yere, Utah’a gittiğini, uçak biletine parasının yetmediğini ve zaten uçak korkusu olduğu için 30 saatlik tren yolculuğu yaptığını söyledi. Bu kayıplar dünyasında böyle olağanüstü bir şeyi elde ettikten sonra varlığının büyük bir anlam kazanması konusunda ne hissettiğini sordum. Gözlerinin içi gülerek, “Harika,” dedi. Kendisinin her daim İrlanda asıllı olduğunu düşünmesine rağmen Doğu Avrupalı, Kuzey Afrikalı ve İspanyol kanının da damarlarında aktığını keşfetmişti ve bu onu onurlu bir dünya vatandaşı gibi hissettirmişti.

Çift sarmalın keşfi esnasında doğan ve 60’ların ortasında gibi görünen bu sıradan, kibar adam, bilimsel buluşların uygulanmasının yararı üzerine kalıcı şekilde çarpıtılmış sorulara karşı yaşayan bir vasiyetnameydi. Rosalind Franklin, James Watson ve Francis Crick DNA’nın moleküler yapısını kavramaya çalışırken, Long Island’daki bir adamın kıt maaşının ancak yettiği plastik bir tüpe tükürebileceğini, uzun zamandır kayıp kız kardeşini bulabileceğini ve hayatında yeni bir başlangıçla evine dönebileceğini düşünmediler, düşünemezlerdi de. Yeni bulduğu kardeşiyle tanışma hikayesini anlatırken, kökeni Eski Yunan’a dayanan, 18. yüzyıl soyut matematik başarısının izini taşıyan hayali sayıların yardımıyla bilgiyi dijital resimlere dönüştüren akıllı telefonundan ikisinin fotoğraflarını gösterdi bana. İnanılmaz derecede birbirlerine benziyorlardı. Einstein’ın İzafiyet teorisini hayata geçirerek, o dijital resimler telefondaki GPS fonksiyonundaki veri tabanlı konumla birlikte kodlanır. Bu bilim insanlarından hiçbiri kendi buluşlarının hayata geçirilmesinin, günümüzün genel koşullarında tamamen sıradan, fakat yolculuk arkadaşımın hayatında ise tamamen olağanüstü bir şey olduğunu düşünemedikleri gibi hayal de edemediler.

Amerikalı İtalyan öncü fizikçi Enrico Fermi (29 Eylül 1901-28 Kasım 1954) Ocak 1952’de verdiği bir konferansta, Fermi Remembered’de bahsettiği bilimsel araştırmanın uygulamalı getirileri hakkındaki bu kalıplaşmış dar görüşlülüğe değindi. 1938’de bir buluşundan dolayı Nobel Ödülü’nü yanlışlıkla kazanan (Lise Meitner sonradan bunu geçersiz kılmıştı) ama yine de bilime köklü ve kalıcı katkılarıyla mükemmel bir fizikçi olan Fermi, parçacık fiziğine olan özel ilgisine dikkat çekerek şunları yazdı:

“Bazılarınız bana şu soruyu sorabilir; sadece işinde en iyi birkaç uzmanın anlayabileceği, kimseye bir faydası dokunmayacak ve (…) hiçbir keyif vermeyecek birkaç bulguyu edinmek için bu kadar çok çalışmanın neresi iyi? Bu gibi sorulara cevap olarak oldukça sağlam bir öngörüyü riske atabilirim. Bilim ve teknoloji tarihi, temel anlamda bilimsel ilerlemelerin er ya da geç yaşam tarzımızı kökten değiştiren teknik ve endüstriyel uygulamalara öncülük ettiğini bize sürekli öğretti. Meselenin temelini kavramak için gösterilen bu çabanın kuralın dışına çıkması gerektiği, daha az kesin olan ve hevesle umduğumuz şeyin bir insanın doğası boyunca edineceği kabiliyetlerden faydalanmak için yeteri kadar olgunlaşacağı fikri bana pek de olası görünmüyor.”

Yazar: Maria Popova
Çeviren: Güzin Şarman
Kaynak: Brainpickings 

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş
Exit mobile version