Gizli gösteriler, sokak protestoları, hiciv… Performans uzun süredir siyasi nedenlerle bağlantılıdır. Ancak, halka yakınlık seviyesinin ötesinde kitlesel bir etkisi var mıdır?
Sanatlar toplumsal değişime nasıl etki edebilir? Geçen Cumartesi günü Cardiff’deki Senedd’de gerçekleşen tiyatroyla ilgili halka yakınlık ve aktivizm konulu bir konuşmada gündeme gelen soru buydu. Guardian ve BAC’ın “Bir Ulusun Tiyatrosu” serisindeki bu son tartışma, Galler Ulusal Tiyatrosu’nun Büyük Demokrasi Projesi’nin bir parçasıydı da. Performansın aktivizm olarak uzun bir geçmişi var. Bread and Puppet Tiyatrosu’nun sokak müdahalelerinden, Belarus Özgür Tiyatrosu’nun gizli gösterilerine; ya da son zamanlarda Reclaim Shakespeare Company’nin, Royal Shakespeare Company ve BP arasındaki bağlantılara karşı yaptığı protestoya kadar. Sanatçı Judy Chicago bir keresinde şöyle demişti: “Performans, resim ya da heykelin yapamayacağı bir yolla, öfke ile beslenebilir.”
Trident karşıtı ( İngiltere’nin nükleer denizaltı programı ) bir gösteri ile Hong Kong’daki demokrasi yanlısı protesto gösterilerine kadar sokak seviyesindeki herhangi bir protesto, tiyatronun etkin bir biçimidir. (İngiltere’de flash mobların daha çok birinin seni bir şey yapmaya zorlamasının bir işareti gibi olmasına rağmen.)
Sanat ve aktivizm el ele gittiğinde gerçekten bir şeyleri değiştirir mi? Tate ve petrol paralarına karşı düzenlenen yüksek profilli bir kampanyanın kesinlikle büyük etkisi oldu. Ancak, tiyatronun en önemli ve öfke dolu parçasının bile seyircileri barikatlara koşturup hükümeti devirmesini gerçekten bekleyebilir miyiz?
Kraliyetin uyguladığı kesintilerin, özellikle de en dezavantajlı ve savunmasız kişilerin günlük yaşamlarına verdiği şiddetli etkiye rağmen, İngiltere’de şu an pek fazla belirti yok. Royal Court’taki Jack Thorne’s Hope’tan Chris Thorpe’un Torycore’una kadar çok sayıda politik tiyatro var fakat böylesi gösteriler vaaza dönüşmekten başka bir şey yapıyorlar mı? Cardiff’deki müzakerede şarkıcı ve aktivist Efa Thomas, bazen sanatçıların sadece protest sanat yapmakla değil, başka mücadelelere girmekle de ilgili olduğunu gözlemledi. Galler’deki, kütüphane desteğindeki kesintilere karşı olan protestolar sanatçılar tarafından çok iyi desteklenmişken, uyuşturucu bağımlılığı olan insanlara yardım eden hizmetlerin kesintilerine karşı olanlar desteklenmedi. Efa Thomas “bütün bunlar birbirine bağlantılı” dedi.
Türk tiyatro yapımcısı ve aktivist Mehmet Ali Alabora, sanat etkinliklerinin siyasi değişime kesinlikle katkıda bulunabileceğini savundu. Alabora ve Mi Minör oyununda yer alanlar şimdi Türk hükümetinin ve hükümet yanlısı medyanın İstanbul’daki 2013 Gezi Parkı protestoları için tahrik ve “prova” yapma suçlamasından sonra Cardiff’te sürgün günlerini yaşıyorlar ve Alabora kendine yönelik tehditler alıyor. Belarus Özgür Tiyatro’da olduğu gibi performansı protesto aracı olarak kullanmak ölüm ve ölüm meselesidir. Bu kesinlikle onun hayatını değiştirmiştir. Böylesi tehlikeler Birleşik Krallık’ta var olmayabilir ancak şu açıktır ki, bir katılımcının belirttiği gibi, kırsal alanlarda bu gibi olayların yaşanması çok az olsa bile, sanat ve tiyatro insanların hayatlarında temel seviyede hala bir fark yaratabilir. Sanatın kendisi gibi, aktivizm de yalnızca büyük şehirlerde yaşayanlara mı ulaşır? Durum böyle mi? Belki değildir. Merthyr’deki Forsythia Gençlik Projesi’nden Geraldine Maddison, birlikte çalıştığı, pek çoğu diğer kuruluşlardan dışlanmış, “posta koduyla yazılmayı reddeden” gençlerden tutkuyla söz etti. Sanatı, yerel kampanyalarda sadece topluluk içinde değişim yaratmakla kalmayıp aynı zamanda onlara liderlik eden gençleri güçlendirmek için de kullandılar.
Common Wealth Tiyatrosu’ndan Rhiannon White, topluluklarda çalışan sanatçıların, toplulukların gerçekten istediği projeleri benimsemeleri gerektiğini savunuyor. Başlayan şey ne ise, topluluğun devam etmesine imkân vermenin kalıcı etkisi yoksa, toplum sanatının hiçbir şeyi değiştirmeyeceğine inanıyor. Battersea Arts Centre’ın sanatsal yönetmeni David Jubb, son zamanlarda tiyatrocuların “bu ülkedeki en avantajlı insanlara fazla hizmet ettiklerini ve azınlığın lehine birçok kişiyle alakasız olma riski içinde bulunduğu”nu gözlemledi. Bunun “sanatçılar ve onların potansiyel değişimci rolleri için büyük bir kötülük olduğunu” söyledi.
Değişime neden olan sanatçıların bu fikri güçlüdür ve hem Birleşik Krallık’ta hem de Avrupa’da sağın yükselişte olduğu bir dönemde belirli bir itirazda bulunulmaktadır. İnsanları bir araya getirme eylemi güçlü ve hatta potansiyel olarak tehlikelidir. Royal Court’daki oyunun hiddetli, önemli ve keskin kanarlı olmasına rağmen, tek başına toplumsal değişime neden olması muhtemel değildir, fakat tiyatro üreticileri tabandan tavır alarak toplulukların sosyal olarak bir araya gelmesini sağlayabilir, tecriti sonlandırabilir, yerel sorunları çözebilir ve tutkularını ifade edebilirler. Her böyle yaptıklarında hâkim olan kültüre meydan okuyor ve düşünce biçimlerini kuruyor, tiyatro ve aktivizmi birlikte yapıyor ve ayrı olmaktansa birlikte daha mükemmel olduğunu kanıtlıyorlar.
Yazan: Lyn Gardner
Çeviren: Gözlem Küçük
Kaynak: The Guardian
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.