Site icon Düşünbil Portal

Dinlenme ve Rahatlama Nasıl Sanata Dönüştü?

Paylaş

Rotterdamlı bir tasarım öğrencisi olan Kirsten Spruit, 2019 yılında, A Space For Lingering [Oyalanma Alanı] isimli karma bir medya enstalasyonu [yerleştirme sanatı] yaratır. Bu enstalasyonda ziyaretçiler geniş bir siyah yatağa uzanmaya, yankılanan sesler çalan kulaklıkları takmaya ve hiçbir şey yapmamaya davet edilir. Beraberinde, “Bugün hiçbir şey yapmamış gibi hissediyorum” gibi yavaş metinsel tekrarlar barındıran bir film, ziyaretçileri pasiflik kavramı üzerine düşünmeye teşvik eder. Spruit, bu enstalasyonun özellikle kendisiyle aynı jenerasyondan olan çok sayıda insanın hayatına hükmediyor gibi görünen huzursuzluk ile üretken ve verimli olmaya daima ihtiyaç duyma hissi üzerine yapılan araştırmalardan ileri geldiğini ifade etmiştir.

Peki dinlenme konusunun geldiği nokta bu mudur? Durgun bir geçmişin kalıntısıymışçasına, galeride yer alan bir sergiye indirgenmek midir? Dinlenmek yalnızca bir sanat etkinliğinin parçası olmaya davet edildiğimizde yapabileceğimiz bir şey midir? Görünen o ki, evet. BBC Radio 4’te yayımlanan All in the Mind [Her Şey Akılda] programının sunucusu ve The Art of Rest [Dinlenme Sanatı] kitabının yazarı Claudia Hammond’a göre, “Meşguliyet adeta bir şeref madalyası haline geldi. Bizim kendimizden ve başkalarından beklediğimiz bir şeye dönüştü. Ne yazık ki araştırmalar, meşgul insanların daha iyi olduğunu düşündüğümüzü gösteriyor. Dinlenme bir bakıma ticarileştirildi. Günümüzdeki sağlıklı yaşam hareketine bakın. Bunun arkasında kendiniz için iyi olan şeyleri yapmanız gerektiği fikri yatıyor.”

Sonuç, durumu daha da kötüleştiriyor: Dinlendiğimizde kendimizi suçlu hissediyoruz, bu yüzden yeterince dinlenmiyoruz. 2020 yılının başlarında yapılan bir araştırma, 45 ile 65 yaş arasındaki Amerikalıların kendilerini 1990’lardaki yaşıtlarına göre daha fazla stres altında hissettiklerini ortaya çıkarmıştır. Dünya Sağlık Örgütü ise stresi “21. yüzyılın salgın hastalığı” olarak sınıflandırır.

Elbette salgın hastalık burada, hepimizin aynı anda şiddetli bir kaygı hali içinde olması, sıklıkla eve hapsolmamız ve hayatın en güçlendirici aktivitelerinin çoğuna erişimimizin reddedilmesi anlamına gelmektedir. Şayet küresel acil durumlar bize bir şey gösteriyorsa bu, eski yaşam tarzlarının artık ne kendimiz ne başkaları ne de gezegen için işe yaramadığıdır. Dolayısıyla sadece kendi davranışlarımızı değil, tüm toplumu da yeniden değerlendirmemiz gerekmektedir. Bunu yapmanın en iyi yollarından biriyse yalnızca durmak olabilir. Future Laboratory [Gelecek Laboratuvarı] isimli stratejik danışmanlık firmasında kıdemli öngörü yazarı olan Holly Friend, BBC Culture’a verdiği bir röportajda, “İnsanlarda üretkenliğe ve kendini geliştirmeye karşı kademeli bir ters tepki; kullanışlı bir can sıkıntısına, iç gözleme ve kabuğuna çekilmeye doğru bir kayma gözlemlemekteyiz. Evde kalmaktan ve kendilerini yeniden ayarlamaktan başka seçeneği olmayan tüketiciler, kendilerini, önümüzdeki yıllarda günlük rutinlerini etkileyecek yeni bir yaşam temposu içinde buluyorlar. Bu dönem insanlara, bir şeyleri kaçırma, hiçbir şey yapmama, bir zamanlar utanç ve Y kuşağı suçluluğuyla örtülmüş aktiviteler konusunda rahat olma şansı veriyor.” demiştir.

Değişim zaten bir şekilde gelmektedir. Birleşik Krallık’ta 2019 yılının başlarında 2.200’den fazla kişiyle yapılan bir araştırma, Y kuşağının %78’inin, arkadaşlarla içme aktivitesi veya partiler iptal olduğunda bir şeyleri kaçırma korkusu (FOMO) yerine bunun zıttı bir his olan bir şeyleri kaçırma keyfi (JOMO)[1] yaşadığını ortaya çıkarmıştır. Şubat 2020’de, Kaliforniyalı psikiyatrist Dr. Cameron Sepah, modern yaşamın getirdiği ıvır zıvır eylemleri reddeden bir konsept olan “dopamin orucu”nu yaratır. Bu konsepte göre, kendimize sıkılma veya yalnız hissetme ya da daha basit, daha yavaş ve daha doğal aktivitelerden keyif alma izni vermemiz; böylece tasvir edilenin aksine bizi daha da mutsuz edebilecek takıntılı davranışlarımıza odaklanmamız gerekmektedir.

Peki bunu nasıl yapabiliriz? İlk olarak kendimizle ilgilenmeliyiz. Bu yeni parametre, eski ve sevilen bazı yöntemleri de içinde barındırmaktadır. Claudia Hammond’ın Dinlenme Sanatı isimli kitabı, 18.000’den fazla kişiyle yapılan ve en dinlendirici 10 aktivitenin ne olduğu sorusuna cevap arayan bir araştırmayı temel alır. Banyo yapmak, 7. sırada yer alan aktivitedir. Kitabın Güzel Sıcak bir Banyo isimli bölümü (“Köpük tabakası, ısı kaybını önler.” gibi ilginç bilgiler de içerir) bizi küvete koşturabilecek bir bölümdür. Lush isimli kozmetik markasının geçen yıl başlattığı We Are Bathers [Biz Banyo Yapanlarız] kampanyası ise, kişisel bakım anlarını samimi bir şekilde inceleyen kısa filmiyle beraber pandemiye dair bir önseziymiş hissi uyandırmaktadır.

Ancak geçerlilik kazanan farklı banyo türleri de mevcuttur. Örneğin, gong veya Tibet ses çanakları kullanılarak gerçekleştirilen ses banyosu seansları, 2020’de Conde Nast Traveller’ın en büyük sağlık gelişmelerinden biri olarak adlandırılmıştır. Bu seanslar bir zamanlar esasen New Age[2] inzivalarında bulunsa da, bugün destekçileri arasında Robert Downey Jr. ve Charlize Theron gibi kamuoyunda iyi tanınan isimler de bulunur. Ancak gösterişli ünlü himayesinin arkasında uzun bir tarih yatmaktadır. Aborijin kabileleri neredeyse 40.000 yılı aşkın süredir didgeridoo[3]yu benzer şekilde kullanmaktadırlar. Tibet’in spiritüel geleneğinde ise gongun kosmosun doğası ile derin manevi bağlantıları olduğuna inanılır.

Ses şifacıları, titreşimlerin beyin dalgası örüntülerini rahatlattığını, kalp atışını yavaşlattığını, stresle ağrıyı azalttığını ve anksiyeteyi yatıştırdığını belirtirler. Ses meditasyonu uygulayıcısı olan Tamara Klien, “Disiplinli bir ilaç tedavisiyle elde edeceğim derin meditatif hallerin ses banyolarıyla çok daha hızlı ve zahmetsiz bir şekilde sağlandığını fark ettim. Vücudun kendini iyileştirme sürecine soktuğu çok özel bir bedensel duyum var.” demiştir. Bu sırada, başka Doğu felsefelerinin içine gömülmek, yıpranmış Batılı zihinleri özlerine döndürmeye devam etmektedir.

2019 yılında, Woodland Trust isimli yardım derneği, pratisyen hekimler tarafından tavsiye edilen medikal olmayan tedavi yöntemleri arasına orman banyosunu dâhil etmeyi önerir. 1980’lerde Japonya’da geliştirilen, shinrin-yoku olarak adlandırılan orman banyosu sadece parkta yürümekten ibaret değildir. Forest Bathing Institute’un [Orman Banyosu Entititüsü] kurucusu Gary Evans, The Observer gazetesine, “İnsanlar, ilk başlarda hayatları boyunca orman banyosu yapıyor olduklarını düşünüyorlar. Ama bu tempolu bir yürüyüş olabilir veya köpeğinizin nereye gitmesi gerektiği konusunda endişeleniyor olabilirsiniz. Orman banyosunu tanımlamanın daha iyi bir yolu, sağlık ve esenlik amacıyla ağaçların gölgesi altında farkındalıkla zaman geçirmektir.” açıklamasında bulunmuştur.

Doğal Çare

Bunların hiçbiri, kitabında okumaktan sonra ikinci sırada doğada vakit geçirme eylemi yer alan Claudia Hammond için şaşırtıcı değildir. Ona göre doğada yürüyüş yapmak, her şeyi bir perspektife oturtmakta ve evrenin ne kadar küçük bir parçası olduğumuz hakkında düşündürmektedir. Depresyondan muzdarip olup çareyi doğada bulan doğa yazarı Richard Mabey, Hammond ile yaptığı röportajda bunu şu şekilde ifade eder: “10 dakika boyunca bir tuz bataklığına bakakalırdınız ve bu sürenin sonunda bataklık öncekinden tamamen farklı olurdu. Beni en derinden etkileyen şey buydu: Yaşayan bir sistemin parçası olmak.”

Dinlenmenin fiziksel ve zihinsel sağlığımızı daha iyiye götürmesine ek olarak bize getirebileceği tüm iyi şeyleri de unuttuk. Holly Friend, bununla ilgili olarak, “Dinlenme kendimizi yeniden odaklamamız için bize zaman veriyor; bu, son yıllarda kaybettiğimiz bir yeti. Kendini en iyi seviyeye getirmeye yönelik bu amansız çaba, bizi daha üretken kıldığı kanıtlanan rahatlamanın, keyfin ve hatta sıkılmanın faydalarından yine bizi uzaklaştırdı.” demiştir. Atıl geçen zamandan kuşku duymak yerine onu kucaklamamız gerekmektedir. Duyguların tarihi üzerine çalışan Susan J. Matt ise tamamlanmayan, eğlenilmeyen veya yanımızda biri olmadan geçen anların yaratıcılığı doğurabileceğini savunmaktadır.

Başka düşünürler, dinlenmenin en iyi yollarından birisinin tamamen topluma yardım etmekten geçtiği bir dünya öngörmektedirler. Kadın hakları aktivisti Adrienne Maree Brown, Pleasure Activism: The Politics of Feeling Good [Zevk Aktivizmi: İyi Hissetmenin Politikası] isimli kitabında etik ve aktivist davranışları kişisel bir özgürleşme olarak yeniden tanımlamayı amaçlamaktadır. Öte yandan, Cambridgeli düşünür ve varoluşçu Sandy Grant, bir şeylerden vazgeçmenin aslında eğlenceli olduğuna dair bir zevk ekonomisi öngörerek, “Başkalarının satın alamayacağı arabaların, başkalarının gidemeyeceği tatillerin keyfini çıkarmak yerine onları sömüren veya inciten bu zevkleri reddetsek nasıl olur?” demiştir.

Eğer bu düşünce anlamsız yenilikçiliği ve arzuları berbat etmezse başka hiçbir şey edemez. Belki de bu yüzden, uzmanlar, dinlenmeyi nihai bir isyan hareketi olarak tekrar tanımlamaya başlıyorlar. İster orman banyoları, ister gong banyoları ya da ister evimizde yaptığımız banyolar olsun, bu, hamster çarkından çıkmanın bir yoludur. 2018 yılında Georgina Johnson, Slow Fashion to Save Minds [Zihinleri Kurtarmak İçin Yavaş Moda[4]] adlı mini-manifestosunda, okuyucuları, sıklıkla yapay bir şekilde hızlandırıldıkları yaşam ve çalışma yollarının gerçek bedelini görmeye çağırır. Johnson’ın yeni kitabı The Slow Grind [Ağır ve Yorucu İş] de sürdürülebilirliğe akıl sağlığı, moda, ırk, eğitim, sosyal adalet ve iklim değişikliği perspektiflerinden bakmakta ve “Bu kavramı nasıl yeniden farklı bir şekilde inşa edebiliriz?” sorusunu sormaktadır.

Hız, ilk es geçilmesi gereken şeylerden biri olabilir. Holly Friend, zevk ve dinlenmenin mevcut sistemlerin mekanizmasına karşı gelerek daha çok siyasi bir eylem haline geldiği görüşündedir: “Son on yılda, iş dünyasının fetişleştirilmesi, boş zamanın kendimizi fiziksel ve entelektüel olarak arındırmamız için harcanması gerektiği beklentisini harekete geçirdiği için suçluluk hissiyle ilişkilendirildi. Ancak izolasyon ve yalnızlığın hızla yeni normal haline gelmesiyle, dinlenmek, mevcut sisteme karşı basit ve keyifli bir direniş pratiği haline geldi.” Hareket ve meditasyon rehberi Bridget Luff, Friend’in bu fikirlerine kesinlikle katıldığını söyleyerek sözlerine devam eder: “Batı toplumunun dikte ettiği şeyin antitezi olarak, yavaşlamak bize bir bakış açısı sunar. Şekerleme yapmak, meditasyon yapmak ya da önünde bir ekran olmadan sadece durmak; bizi mütemadiyen uyaran internet sitesi reklamları, hikayeler ve yorumlar olmadan yaşamak, bize hakikate daha uygun bir gerçeklik sağlar. Dinlenme, dünyayı görmeyi ve var olmayı yeni yollarla sağlayan sessiz bir isyan eylemidir.”

Holly Friend ekler: “Bir adım geri atmak, duraklamak ve yaşamımızdaki stres faktörlerini yeniden değerlendirmek, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz dirençlilik gibi becerilere ulaşmak için gereklidir. Bizi adeta kör eden 2020 yılında, tüm insanlık olarak bir an önce önceliklerimizi gözden geçirmeye ve değiştirmeye hazır olmamız gerektiğini fark ettik. Dinlenme bu önceliklerin yadsınamaz bir parçası haline geldi. Dünyamızdaki [pandemi gibi] uç durumların üstesinden gelmek için kendimizi sakin, toparlanmış ve odaklanmış hissetmemiz gerekiyor.” Siz de bir dahaki sefere şekerleme yapmak istediğinizde ve arkadaşlarınızla aileniz buna söylendiğinde, onlara isyan ettiğinizi söyleyebilirsiniz.

Editör Notları:

1- FOMO (fear of missing out) ve JOMO (joy of missing out), Caterina Fake ve Read Anil Dash tarafından ortaya atılan iki terimdir. Bu terimler sırasıyla, bir şeyleri kaçırma korkusu ve bir şeyleri kaçırma keyfi anlamına gelmektedir.

2- New Age, ruhsal konulara ilişkin bireysel eklektik yaklaşımla nitelendirilen çağdaş Batı Kültüründe 20. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan, sınırları ve alt gruplarıyla geniş bir uygulama ve inanç alanına işaret eden, alternatif ruhsal hareketlerin üst başlığı ve türsel bir terimdir.

3- Didgeridoo, Avustralya yerlilerine özgü bir üflemeli çalgıdır.

4- Yavaş Moda, günümüzdeki çok hızlı değişen moda akımlarına, eğilimlerine ve hızlı üretime karşı doğmuş bir harekettir. “Yavaş Moda hareketinin temel felsefesi, uzun süreli giyilebilecek, kalitesi yüksek, modası geçmeyecek ürünler üretmektir. Bu üretimi, yerel kaynaklar, yerel moda tarzları ve doğal malzemelerle üretmeyi hedeflemektedir.” [Kaynak: https://dergipark.org.tr/en/pub/akdenizsanat/issue/27655/291490]

©® Düşünbil (2021)

Yazar: Bel Jacobs
Çeviren: Ayşegül Atalay
Çeviri Editörü: Yağmur Alev
Kaynak: BBC


Paylaş
Exit mobile version