Her yönüyle felsefe tarihini araştırmış biri olarak, daha çok kadın filozoflar konusu üzerine ilgi duymuşumdur. Bu filozoflardan bir kısmı konumuzun dışında kalır büyük ihtimalle.
Bu konuda yalnız değilim elbette. Araştırmacılar da Duke Üniversitesi’ndeki Project Vox adlı projede olduğu gibi ilk modern dönem kadın düşünürleri üzerine ışık tutmaktadır. Peki daha önceki dönemlerde durum neydi? Antik Çağ ve Orta Çağ’da kadın filozoflar var mıydı? İlk dönem kadın filozofları gerçekte kimlerdi?
Bu aslında gerçekten zor bir sorudur. Geriye dönüp bakıldığında, Christine de Pizan, Julian of Norwich, Marguerite Porete ve Hildegard of Bingen Moving gibi felsefe tarihinde yer etmiş Ortaçağ ve Rönesans isimlerinden söz etmek mümkündür. Söz konusu kadınları, ilk dönemlerde felsefe olarak neyi sayabileceğimiz konusunda bakış açımızı genişletmemizde bizi ciddi anlamda teşvik ettiklerinden dolayı saygımızı hak ettiklerini her yerde savunmuşumdur. Ancak, yine bu sebeple, makul kişiler bu filozofların felsefi kimliklerini kabul etmeyebilirler. Mistiğe eğilimli yazarların “filozof” olarak adlandırılmamasını düşünüyorsanız eğer, felsefe tarihi anlayışınızda Hildegard ya da Julian’a yer ayırmayacağınız muhtemeldir. Bahsi geçen isimler, Bonaventure ve Meister Eckha gibi mistik eğilimli erkek yazarlarla birlikte felsefe tarihinden hariç tutulacaktır.
Bu isimleri “filozof” olarak görün ya da görmeyin, söz konusu Ortaçağ kadınlarının günümüze ışık tutan eserler kaleme aldığını en azından kabul etmeniz gerekecektir. Antik bağlamda, bu bile gözardı edilemeyecek bir durum. M.E. Waith’in Kadın Filozoflar Tarihi serisinin ilk cildine bakarsanız, Pisagor’un eşi Theano, kızı Myia ve diğer eşlerinden, Platon’un annesi Perictione, bunun yanında Kireneli Arete ve Hipparkhia gibi antik düşünürleri anlatan zengin birincil metinlere rastlarsınız. Tarihsel gerçek olarak Platon’un diyaloglarını kullanmak isterseniz, bu diyaloglardan, Platon’un yanına iki baskın kadın karakter Miletli Aspasia’yı ve Mantiealı Diotima’yı da ekleyebilirsiniz. Bundan başka, 415 yılında Hristiyan bir çete tarafından taşlanarak öldürülen Hypatia, Kapadokya’nın Babaları’nın kardeşi Macrina ve Augustinius’un annesi Monica gibi daha sonraki dönemlere ait antik figürler de vardır. Diğer antik kültürlerde de felsefenin olduğunu unutmamak gerekir. Kadınlar, Hint felsefesinin çeşitli klasik metinlerinde yer almaktadır. Upanişadlar bile erkek bilgeler ile felsefi tartışmalara giren kadınları tasvir etmektedir. Felsefe tarihi içinde Diotima’yı kabul edersek Upanişadlar’dan gelen Gārgī Vācaknavī ve Maitreyī’i de buyur etmemiz gerekir.
Bu noktada, size “öte yandan” ifadesini kullanma hissi gelebilir. Haklısınız da. Öte yandan, Antik Yunan, Roma ya da Hindistan’dan tek bir felsefi eser bile bir kadın tarafından yazılmamıştır. Bahsettiğim bu kadın düşünürlerin çoğunun erkeklerce kaleme alındığı bilinir. Diotima, Platon’un kurgusu dışında var olmamış olabilir. Upanişadlar Gārgī için tek kaynağımız. Hipparkhia hakkında anekdotlar kaydeden Laertios Diogenes olup annesi ile ilgili bilgiyi bize Augustinius verir. Matematik üzerine Hypatia’dan günümüze kadar bozulmadan gelen kaynaklar vardır kuşkusuz. Ancak onun asıl felsefi önemi, öğrencisi Sinesus ile yazıştığı mektupların bir bölümünün günümüze kadar gelmesiyle ilgilidir. Gerçekte felsefe yapan en etkileyici antik kadın portresi, Nisalı Gregory’nin kardeşi Macrina’nın, bir kadın Sokrates gibi, ölüm döşeğinde ölümsüzlükten bahsettiğini tasvir eden On the Soul and Resurrection adlı eserdedir. Ancak bu diyalog Macrina değil, Gregory tarafından yazılmıştır.
Kısacası, antik kadın filozofları okumak, çoğunlukla, antik erkek filozofları okumak için bir vesile olagelmiştir. Bir istisna ise yukarıda bahsedilen Theano, Myia ve Melissa’ya atfedilen mektupların bulunduğu Pitagoras (Pisagor) kadınlarının eseridir. Üzücü olan, bu gerçek yazarların cinsiyetini kesin olarak söylemenin mümkün olmayışıdır. Mektuplar, iddiaya göre kendilerinin yazmış olduğu kadınların yaşamından yüzyıllar sonra düzenlenmiş olup Pitagoras diye adlandıran edebiyatın sadece bir parçasını oluşturur. Bu sebeple asıl soru Theano yazılarının yazarının Theano olup olmadığı değil, Theano ismini kullanan kişinin kadın mı yoksa erkek mi oluşudur.
Bu durum, antik kadın düşünürleri üzerine olan bütün çalışmaların başarısızlığa mahkûm olacağı anlamına mı gelir? Elbette hayır. Ancak bunun yanında, bu durum, başarıyı neyin oluşturabileceği üzerine beklentilerimizi tekrar gözden geçirmemiz anlamına gelir. Burada bahsettiklerimden bile ilk dönem kadın filozof tarihinin en az dört ayrı döneme ayrıldığı hipotezine varabiliriz. İlk olarak, kadınların yazmış olduğu hiçbir metne rastlamadığımız ve figürlerin tarihsel gerçekliğinin kesin olmadığı klasik antik dönemle başlıyoruz. Antik dönemin solarına doğru gittiğimizde bir dizi kadın entelektüel görüyoruz. Bununla birlikte, doğrudan kadınların kaleme aldığı ve bugüne ulaşan felsefe çalışmalarından ziyade, onları tanıyan ve onlara hayranlık duyan erkeklerin kaydettiği eserler elimizde bulunmaktadır. Aksine, Ortaçağ’dan günümüze etkileyici ve tam anlamıyla otantik yazılar kalmıştır. Yalnız, bu yazılar gerçekten de felsefi miydi? Bunun böyle olduğunu düşünsem de bu figürlerin, skolastik ve üniversite temelli Aquinas, Scotus ve diğerlerinde genellikle sandığımız gibi Ortaçağ felsefesi yapmadıklarını kabul ediyorduk. Şüphelerimiz yalnızca, felsefi tartışmalarda kadınların açıkça katılımlarının olduğu Rönesans’a geldiğimizde, özellikle de dönemin ilk zamanlarında ortadan kalkıyor.
Bu dört dönem için sorulması gereken ilginç tarihsel ve felsefi sorular da vardır. Örneğin, Diotima ya da Gārgī’nin çoğunlukla ya da tamamen kurgusal olduğu konusunda şüpheci davransak bile, Platon ve diğer Upanişadlar yazarlarının belirli içerikler için karakter olarak erkekleri değil de kadınları neden seçtiklerini merak edebiliriz. Bununla birlikte, felsefenin belirli dönemlerde kadınlarla ilintili olduğunu da gözlemleyebiliriz. Bu, Ortaçağ Avrupası’nda (ve önemli Sufi düşünür Rabia’nın da olduğu Ortaçağ İslam dünyasında) geçerli olduğu gibi, aynı zamanda “ekonomi” olarak adlandırılan pratik felsefe dalı, diğer bir deyişle Pitagoras kadınlarına atfedilen metinlerdeki ev yönetiminde de geçerlidir. Sinizim gibi karşı kültürel felsefi hareketlerin, kadınların katılımını hoş karşıladığını fark edebiliriz de. Hipparchia ile ilgili hikâyeler olağanüstü kadınların yanında, Sinizim’in olağanüstü doğasını da bize anlatır. Kadın düşünürlerin metinsel temelli çalışmalarına gelince, daha azına razı olmayı öğrenmek daha çok şey öğrenmemize yardımcı olacaktır.
Çevirmen: Özlem Yavuz
Kaynak: Blog of the APA