Site icon Düşünbil Portal

Faşist düzenin işleyişi

Paylaş

1922’de Benito Mussolini İtalya’nın kontrolünü ele geçirdikten sonra dünyayı yeni bir savaşa sürükleyecek siyasal ideoloji olan faşizmle tanıştırdı. Faşizm kelimesi ilk defa Antik Roma’da güç ve otoriteyi tanımlamak için kullanılsa da, ona bugün bildiğimiz anlamını veren Mussolini’dir. Mussolini’nin 1932 yılında İtalyan Ansiklopedisi’nde yaptığı faşizm tanımına bakarak, faşizmin değişen anlamıyla kastedilenin ne olduğuna dair fikir sahibi olabiliriz: “Faşizm ne kalıcı bir barışın mümkünatına ne de bu barışın faydalı olacağına inanır.”

Faşizmde devlet her şeyin üstündedir ve savaşlar devletin şerefi için gereklidir. İnsanların şerefi de bunun sadece bir parçasıdır. “Savaş, tüm gücünle savaş ve asalet madalyasını, zaferi getiren cesur insanların boynuna tak!” sözüyle Mussolini, bu konuya verdiği önemi dile getirmiştir.

Bugünlerde fazlasıyla sık duyduğumuz bir ideoloji olan faşizm, genellikle diktatör bir lideri veya yurttaşlarına karşı fiziksel, psikolojik şiddet uygulayan bir hükümeti tanımlamak için kullanılır. Fakat diktatörlük bu ideolojinin sadece bir yanını oluşturur. Josef Stalin’in liderliğini yaptığı komünist yönetime bakacak olursak da diktatörlüğün ve olağandışı şiddetin örneklerini görürüz; ama faşizm, komünizm ile taban tabana zıttır. Daha çok, içinde bulunduğumuz çağın modern değerlerine zıt olan fanatizmin vücut bulmuş haline benzeyen faşizm, dar kapsamlı topluluklar içinde de olsa varlığını devam ettirmektedir. 

Bu makalede faşizmin ne olduğunu, faşizmin aslında ne kastettiğini ve bir ideolojinin aynı milletten insanları birleştirirken dünyayı bölmek için nasıl kullanıldığını inceleyeceğiz.. Ve aynı zamanda, faşizmin geniş kitlelere cazip görünmek için hangi koşullara ihtiyaç duyduğunu ve milyonlarca insana kendi kişisel değerlerini açıkça reddeden bir ideolojiyi destekleten şeyin ne olduğunu göreceğiz.

Faşist Sistem

“Faşist bir devletin kendi bilinci, iradesi ve kişiliği vardır.”

-Mussolini, “Faşizm”, İtalyan Ansiklopedisi, 1932

Faşizm çok yönlü bir kavram olduğu için tanımını yapmak zordur. Mussolini Faşizmi (büyük “F”) ile Hitler faşizmi (küçük “f”) arasında farklılıklar olduğu gibi, neo-faşizm ve 2. Dünya Savaşı sonrası faşizm de birbirinden farklıdır. Bir hareketi faşist olarak tanımlayacak olan benzer özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Faşist ideolojide katı disiplin kuralları, akıl ve beden bütünlüğü olmaksızın devletin devamlılığının sağlanamayacağı düşünülür. Bu yüzden, fiziksel şiddet, otoriteye karşı gelenleri yola getirmek için her zaman gereklidir. Devletin giderek artan gücü aslında hayatın anlamıdır.

Bazıları faşist bir toplumda yaşamanın nasıl bir şey olduğunu merak edebilir. Bir insan nasıl sadece bir devletin şerefi için yaşar? Nasıl olacağını bir sonraki bölümde öğreneceğiz.

Önemli Faşist Rejimler

Faşist Toplum

“…[birey], esas ve gerekli olanların dışında, özgürlüğün yararsız ve zararlılarından mahrum bırakılmıştır. Zararlı ya da faydalı olanın ne olduğu konusunda karar verme yetkisi bireyin değil; devletin elindedir…”

-Mussolini, “Faşizm”, İtalyan Ansiklopedisi, 1932

Faşizm en parlak dönemindeyken gerçekleştirilmek istenen ilk şey, belli bir grup insanı yüceltmek anlamına gelen toplumsal yenilenmedir. Yenilenme bireyselliğin reddi ve ulusal birlik bilinciyle oluşur. Bu süreçte halkın desteğine ihtiyaç duyar ve bu desteği medya ve mitingleri çok etkili bir propaganda aracı haline dönüştürerek servis ettiği fikirlerle kazanır. Bunlardan bazıları şöyledir:

Faşizm sosyoekonomik koşulların zayıf olduğu yerlerden yükselir: Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’sı ve İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’yı buna örnek olarak gösterebiliriz. Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan devletler savaş sonrası dönemde çokça sıkıntı çektiler. Örneğin Almanya’da nüfusun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı bu sıkıntıları fazlasıyla hissetti. Tam bu noktada halkı bu darboğazdan kurtarıp, devlete eski üstünlüğünü vereceğini söyleyenler faşist liderlerdi. Alman halkının duymaya en çok ihtiyacı olan sözler faşist liderlerin vaatleri oldu. Halk üstünlüğünü geri almak istiyordu ve bunun tek yolu faşizmdi.

Ama burada önemli olan nokta şu: Faşizmde üstünlük her zaman, istisnasız devlete aittir; birey sadece devletle ilişkilendirildiğinde önem kazanır. Bu sebeple, 18. yüzyıl Avrupa aydınlanmasından kaynaklanan demokrasi ve kapitalizm ilkeleri, devletin iktidarının önünde durdu. Çünkü faşist yönetimlerde, eşitlik, şahsi çıkar gözetme gibi bireyselliğe dayanan eğilimlerin birliğin gelişimini engelleyeceği ve toplumun yenilenmesi için gerekli olan desteği azaltacağı düşünülürdü. Mussolini 1932 yılında bu konuda şöyle yazmıştı: “ Faşizm, (…) siyasal eşitlik saçmalığını, (…) “mutluluk” efsanesini ve belirsizliği reddeder”

Mutluluğu efsanevi ve saçma olarak nitelendirip başından def etmeyi başaran faşist devlet, insanları boyun eğmeye uygun kıvama getirip, “daha iyi” olanı kabul etmeye mecbur bırakmıştır. Artık insanlar izinsiz bir araya gelemez ve devlet aleyhine olumsuz herhangi bir şey söylemeyezler. Onun yerine ulusal ve etnik birliğin aşırı anlamıyla yoğurulurlar. Bu sebeple politik gençlik grupları toplumun en genç üyelerini kendi bünyesinde birleştirerek; devlet kavramını ve devletin gücünün, kudretinin devamlılığının emniyete alınması gerektiğini öğretir. Faşizm gençliği her zaman yüceltir, zaten en güçlü olanın hayatta kalması idealleri de bu düşüncelerini meşrulaştırır: Gençler, en güçlü ve zinde olanlardır.

Devletin sunduğu imkanlarla yapılan mitingler, geçit törenleri sosyal hayatın önemli bir yerini kapsar. Takvimler ulusal bayraklar, görkemli anıtlar ve tatillerle doludur. Bu semboller ve kutlamalarla amaçlanan halkın inanmasını kolaylaştırmaktır. Fakat bu inanç tanrıya değil; devletedir. Çünkü Faşizm, milliyetçilik dışındaki bütün inançlara karşıdır.

Tabi ki her faşist toplumun amacı aynı değildir. Bir sonraki bölümde Hitler’in faşizmiyle Mussolini’nin Faşizminin arasındaki farkları ve faşizmin değişen şartlara ve zamana nasıl ayak uydurduğunu göreceğiz.

Birlik Ve Güç

Faşizm İtalyancada “demet” anlamına gelen fascio’dan gelir. Mussolini bu terimi ilk defa 1919 yılında kullanmıştır. Kelimenin kökü ise Latince fasces’dir. Bir baltaya bağlı bir çubuk demetini tanımlamak için kullanılan bu kelime, Antik Roma’da otoritenin ve birliğin sembolüdür. Fasces’in faşizmi somutlaştırdığı, faşizmin özünü oluşturduğu söylenebilir: İnsanlar, güçlü ve tek bir birlik oluşturmak için devlete bağlanan çubukları; devlet ise yok etmek zorlamak ve yaratmak için gücü olan baltayı temsil eder.

Faşizmin Tarihi

Faşizm en parlak dönemlerini Birinci Dünya Savaşı’nın sonundan İkinci Dünya Savaşı sonuna kadarki dönemde,1918-1945 yılları arasında yaşadı. Avrupa’nın içinde bulunduğu karışık ortam, onu faşizmin bu karışıklığı çözmeye istekli kollarına kolayca bıraktı. Ama ideolojinin uygulanmasında farklılıklar vardı. Örneğin; Katolik Kilisesi’nin ana merkezi olan İtalya’da, örgütlü bir dinin tamamıyla reddedilmesi mantıksızdı. Bu noktada Mussolini, devletin çıkarına uygun olduğu zamanlarda, Katolik Kilisesi ile ortak bağların olabileceğini iddia etti. Bu durum Katolik Kilisesi’nin Faşizmle işbirliği içinde olmakla suçlanmasına yol açınca, Hitler kendisini Kilise’nin koruyucusu olarak deklare etti. Bu tam anlamıyla Yahudiler ve Yehova’nın Şahitleri gibi ana akımdan uzak azınlıkların yok edilmesi anlamına gelmekteydi.

Tarihteki en güçlü iki faşist rejim arasındaki bir diğer farklılık ise askeri meselelerde onları iten sebeplerdir. Mussolini devletin gücünü göstermek için savaşırken, Hitler daha çok ırksal sebeplerle savaşlar yapmıştır. Hitler, Kuzey Avrupa’nın en üstün ırkı varsayılan Aryan ırkının tamamını birleştirmek için çok uğraştı. Bu, onun Avusturya gibi komşu ülkelere yaptığı istilaların arkasında yatan birincil etkendi. Hitler Avusturya’nın da üstün Aryan ırkından olduğuna inandı ve bu istilalarla artık bir birlik oluşturabileceğini ve sonunda dünyaya hükmedebileceğini düşündü. Ama sonunda Hitler kaybetti. Almanya ve İtalya’yı da içeren İttifak Birliği İkinci Dünya Savaşı’nı kaybedince, onların faşist rejimi tamamıyla şeytani olarak görüldü. Soykırımla ayrılmaz bir şekilde bağlı, dünyayı savaşa sürükleyen faşizm gözden düştü. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, dünya genelinde yaşanan ekonomik düzelmelerin de etkisiyle; bu “iki kötü adam”ın yenilmişliği, yenilmiş ülkeler üzerinde yaptıkları sıkı kontroller ve faşizmin dayandığı kaos ortamı neredeyse yok oldu. Ve bir daha hiç bir zaman eski gücünü kazanmadı.

Peki faşizm tamamıyla öldü mü? Hangi faşist ideallerin uzantıları bugün hala devam etmekte? Anlamak için neo-fascismi okumaya devam edin.

Demir Muhafızlar

Romanya’daki Demir muhafızlar, 1930’lu yıllarda Almanya ve İtalya dışında kontrolü ele alabilen tek faşist partidir. Nazi Almanyası’nın desteğiyle, Romanya’da 1941 yılına kadar ayakta kaldılar. Ancak grupların şiddet eylemleri sonucu kaos çözülmeye başlayınca Hitler, Demir Muhafızları bitirme kararı aldı. Roman Generali Ion Antonescu’ya hareketi sonlandırmak için önderlik etmesini söyledi.

Yükselişteki Neo-faşizm

Günümüzde hükümetler ırkların saflığı ve devletin çıkarının önde olması gibi bazı faşist fikirlere karşı affedici olabiliyor. Hatta bu faşist fikirleri 

kullanmaya devam ediyor. Tüm dünyaca reddedilen tek faşist değer, fetih amaçlı yapılan askeri saldırılardır.

Faşizmin 1945 yılındaki yıkılışı onu bitirmeye yetmedi. Neo-faşizm denilen (özellikle Hitler’in fikirlerine dayanıyorsa “neo-Nazizm” olarak da anılan) bu yeni tür, dinamik ve aktif bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Neo-faşizm ile asıl kastedilen güç, üstünlük ve ırksal saflık ideallerini benimseyen birbirinden ayrı ve küçük grupların oluşturduğu çeşitliliktir. Dünyanın farklı bölgelerinde varlığını sürdüren bu grupların birleşip faşist bir askeri birlik kuracak gücü olmasa da, yaptıkları şiddet eylemleriyle varlıklarını belli ederler.

1995 yılında Oklahama’da bir devlet binasına bombalı saldırı, 1990’larda Almanya’da göçmenleri hedef alan bir dizi bombalı saldırı ve 1999 yılında Londra’da azınlıkları ve homoseksüelleri hedef alarak yaptıkları bombalı saldırı bunun örnekleridir. Bir diğer yandan, faşizmi destekleyenler için fazlasıyla duyarlı sayılabilecek neo-faşist hareketler var. Bazı faşist gruplar ırksal üstünlük yerine “farklı olanların sevilmesi” fikrini benimsiyor. Ve ırkların birbirinden üstün olduğu için değil; sadece farklılıkların korunması gerektiğini düşündükleri için ırklar-arası ilişkileri önlediklerini iddia ediyorlar. 

Neo-faşizm dünya çapında yayılmış olsa da, şu ana kadar yönetimi ele geçirecek kadar güçlenemedi. Denemelerine rağmen bunu başaramadılar. Şimdilerde, diğer siyasi grupların yaptığı gibi internetin verdiği imkanları kullanarak, yazılı kaynaklar aracılığıyla ve kendilerini meşrulaştırarak güç kazanmaya çalışıyorlar.

Franco’nun Yarı Faşizmi

İspanya’nın yönetimini yaptığı darbeyle ele geçiren Francisco Franco’nun rejimi faşizm gibi adlandırılsa da o daha çok yarı faşizmdi. İspanya İç Savaşı’nda (1936-1937) General Franco, Falanjistlerin desteğini alarak darbe yaptı ve sonunda ülke yönetimini ele geçirdi. Fakat Falanjistler, Franco’yu darbe sonrası destekleyecek kadar güçlü değillerdi. Bu yüzden onların faşist ideolojilerinden bazılarını egemen sınıfın gücünü sürdürmesi için gerekli olan radikalizm duygusunu kazandırmak amacıyla kendi hükümetine dahil etti.

Kaynaklar:

Yazar: Julia Layton ve John Donovan
Çeviren: Seda Arslan
Kaynak: HowStuffWorks

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş
Exit mobile version