“Dünyamızı korumak sadece, onun üzerindeki yerimizin farkına varmamıza bağlı. Dünyayı sırtında taşıyan Atlas değilsiniz, Dünya sizi sırtında taşıyor. Bunu hatırlamakta fayda var.” -Vandana Shiva
Çevremizi ve gezegenimizi paylaştığımız tüm yaratıkları korumak için çalışan harika kadınları anıyoruz. Çığır açan primatologlardan, derin suların kaşiflerine ve azimli aktivistlere; her biri bizlerin dünyaya bakışını ve onu korumak için üstlendiğimiz görevleri değiştirdi. Bunun yanında, bu kadınlar hepimize dünyamızın sağlığını etkileyebileceğimizi gösterdiler; ufak gündelik kararlarımızdan uluslararası politikay
a kadar, hepimiz bir şeyleri değiştirecek güce sahibiz.
Aşağıda 10 kadının hikayesini, ve daha yeşil, daha sağlıklı bir dünya için bulundukları katkıları paylaşıyoruz.
Doğa dostu olarak yaşamak sadece var olan doğal alanları korumak anlamına gelmiyor; şehirlerde yeşil alanlar yaratmak için yeni yollar bulmak da bu işin bir parçası. Kate Sessions, çocukluğunun büyük bölümünü kuzey Kaliforniya’nın göklere uzanan ağaçlarının arasında geçirdi. 1881’de Kaliforniya Üniversitesi’nden bilim derecesiyle mezun olan ilk kadın oldu. Hemen ardından, neredeyse hiç bitki yaşamayan kuru bir şehre, San Diego’ya taşındı. 1885’de bir fidanlıkta bahçecilik kariyerine başladıktan sonra Sessions, City Park’tan (şimdiki adıyla Balboa parkı) 12 hektardan fazla çorak alanın, parka senede 100 ve San Diego’nun kalanına senede 300 ağaç dikilmesine karşılık, kiralanmasını sağladı. Şimdi şehrin pek çok yerinde park ve bahçeleri bulunan Sessions, “Balboa Parkının Anası” olarak biliniyor.
Marjory Stoneman Douglas Miami’ye genç bir kadın olarak taşındığı zamanlarda Everglades, değersiz bir bataklık olarak görülüyordu. Ama çiçeği burnunda gazeteci Douglas, burada farklı bir değer fark etti: Florida’nın temiz suyunun ana kaynağı olan, korunmaya değer, hareketli bir ekosistem ağı. “Dünyada başka bir Everglades daha yok,” diye yazmıştı 1974’de The Everglades: River of Grass adlı kitabında. Yaygın görüş üzerindeki etkileriyle, The Everglades ile Rachel Carson’un Silent Spring’i kıyaslandı. Aslında bakılırsa, Douglas’ın süregelen aktivistliği olmasa, Everglades çoktan büyük ölçüde kurumuş ve kirlenmiş, sonsuza kadar yok olmuştu. Douglas’ın etkisi, Florida Valisi Lawton Chiles tarafından şu sözlerle çok güzel özetlenmişti: “Marjory çevreci hareketin sadece bir öncüsü değildi, o bize ve çocuklarımıza çevremizi korumamız için çağrıda bulunan bir elçiydi adeta.”
Amerikalı deniz biyoloğu Rachel Carson Silent Spring’i yayınladığında sadece sentetik pestisitlerin gelişigüzel kullanımına dikkat çekmemişti; ayrıca modern çevreci hareketin alevlenmesini de sağladı. Carson kariyerine, Birleşik Devletler Balık ve Yaban Hayatı İşletmesi’nde başladı. Fakat okyanus hayatıyla alakalı makaleleri ve kitapları fazlasıyla popüler olunca, tam zamanlı bilim yazarlığına başladı. Silent Spring 1962’de yayınlandığında tedaviye cevap vermeyen meme kanseri ile savaşan Carson, bu sırada kimya endüstrisinden gelen yoğun eleştirilere de karşı durdu. Carson öldükten sonra kitabı, toplumun çevre ve sağlık konularına ilgisini körükledi ve birkaç yıl içerisinde Nixon hükümeti Çevre Koruma Dairesi’ni kurdu. Silent Spring, çoğunluk tarafından yirminci yüzyılın en etkili kurgu olmayan eseri olarak kabul ediliyor.
Dian Fossey, gizemli dağ gorillerini çalışmak için Ruanda’ya yola çıktığında kadın biyologlar için bir çığır açmıştı. Amerikalı primatolog, davranışlarını taklit ederek onlara yaklaşmayı başardı ve kimsenin beceremediği bir şeyi yapmış oldu. Fossey goril davranışının bilinmeyen yönlerini belirleyip tanımlarken, kaçak avcılığın sert yüzüyle de karşılaştı. En sevdiği goril Digit öldürüldükten sonra, kaçak avcılık karşıtı bağışlarla Digit Fonu’nu kurdu. Fossey ve çalışma arkadaşları yasak avlanmaya karşı ciddi mesai harcadılar; avcılara karşı devriye gezdiler, av tuzaklarını imha ettiler, yerel yetkililere av karşıtı yasalar çıkarılması ve avcıların tutuklanması için baskıda bulundular. Ne yazık ki Fossey, 1985 yılı Aralık ayında Ruanda’nın Virunga dağlarındaki kulübesinde öldürüldü. Mahkeme hiç bir zaman sonuçlanmadıysa da, yasak avlanma karşıtı sert tutumu yüzünden bir avcı tarafından öldürüldüğü hemen herkes tarafından kabul görmüş durumda. Fossey, arkasında muhteşem bir miras bıraktı; öncesinde hiç tanınmayan bu hayvanlar hakkında harika bir bilgi birikimi ve dağ gorillerini korumak için verilen savaşa katılmaya yüreklendiren bir ilham kaynağı. Bugün hala, onun çabaları Dian Fossey Goril Fonu ile devam ettiriliyor.
Kadın bilim insanlarının saha çalışması için fazla kırılgan ve duygusal olduğuna inanıldığı bir önemde Jane Goodall herkesi haksız çıkardı. İngiliz primatolog, yaban şempanzeleriyle Tanzanya’daki Gomber Stream Ulusal Parkı’nda yaptığı 55 yıllık çalışmasıyla dünyanın en önde gelen şempanze uzmanı olarak anılıyor. Kendisi aynı zamanda hayvan hakları ve türlerin korunması konularında tutkulu bir aktivist. Şempanzelerde alet yapma ve kullanma becerisi üzerine keşfi, hayvanların insanlardan net bir çizgiyle ayrıldığı düşüncesinin sallanmasını, ve “aslında hayvanlar aleminin geri kalanından sandığımız kadar da farklı değiliz” fikrinin tartışılmasını sağladı. Bugün, Jane Goodall Enstitüsü dünyanın her yerinden insanla bir yandan doğayı korurken, insanlığa en çok faydayı nasıl sağlayabiliriz sorusuna cevaplar geliştirmek için çalışıyor.
1998 yılında Time dergisi tarafından ilk defa Gezegenin Kahramanı seçilen, ezber bozan Amerikalı deniz biyoloğu ve oşinograf, taraftarlarınca “General Mersin Balığı” olarak biliniyor! Sylvia Earle, kadınlar tüplü dalmada rekor kırdı, araştırma denizaltılarının tasarımına yardım etti. Fakat onun en çok bilinen özelliği Dünya okyanuslarını korumak için verdiği mücadelesidir. 2009’da bir TED ödülünden aldığı para ile Mission Blue adlı kar amacı gütmeyen, dünyada deniz koruma alanları yaratan organizasyonu kurdu. Earle, aynı zamanda kitapları –kendisinin evrenin mavi kalbi olarak adlandırdığı- okyanusların ekolojik değeri hakkında toplumda farkındalık yaratan ve satış rekorları kıran bir yazar. Genç yaşlı tüm taraftarlarını sevindiren LEGO, Earle’nin çalışmalarından esinlenerek geçen sene derin sularda keşif inşa kiti serisini çıkardı, ve gelecek nesil okyanus koruyucularına ilham kaynağı oldu.
Wangari Maathai 1960’da Kenyalı bir kadının eline kolay kolay geçmeyecek bir fırsat yakaladı: o Airlift Africa programına Birleşik Devletlerde üniversiteye gitme imkanı verilmek üzere seçilen 300 öğrenciden biriydi. Maathai, biyoloji üzerine lisans ve yüksek lisans derecesini aldıktan sonra Kenya’ya ülkesinde, çevreye verilen zararlar ve ihtiyaç duyulan kadın hakları konularında yeni bakış açısına sahip şekilde geri döndü. İki konunun da üstesinden gelmek için Green Belt Movement’ı kurdu, ve Kenyalı kadınlara ormansızlaştırılmış alanlara yeni ağaç dikimi, ve araziden sürdürülebilir şekilde kazanç sağlanması üzerine eğitim verdi. Bu faaliyet sayesinde şimdiye değin, 30.000 kadını, sefaletten kurtarmak için ticaret hakkında eğitti ve 51 milyonun üzerinde ağaç dikti. Maathi, çevreyi koruma ve kadın hakları hakkındaki adanmışlığıyla 2004’de Nobel Barış Ödülü’nü kazanan ilk Afrikalı kadın olarak tarihe geçti.
Hintli bilim insanı ve çevreci Vardana Shiva, tek tipleştirilmiş tarımdansa geleneksel tarımcılık yöntemlerinin değerini göstermek için bir mücadele veriyor. “Tekdüze yapı doğal değil, çeşitlilik doğanın yoludur” diyor. Başlattığı NGO Navdanya ulusal hareketi, yerel tohumları korumak, organik tarımı ve adil ticareti teşvik etmek için çalışıyor. Bu yolda en can alıcı noktanınsa, kadının rolü hakkında algımızı değiştirmek olduğunu söylüyor, özellikle gelişmekte olan ülkelerde. İnadına Canlı: Kadınlar, Ekoloji ve Hayatta Kalma adlı kitabında Shiva, kadınlar tarafından işletilen küçük çiftliklerin desteklenmesinin, sürdürülebilir yiyecek kaynağı ve ekonomik büyüme için kilit nokta olduğunu savunuyor. “Dünyamızı korumak sadece, onun üzerindeki yerimizin farkına varmamıza bağlı. Dünyayı sırtında taşıyan Atlas değilsiniz, Dünya sizi sırtında taşıyor. Bunu hatırlamakta fayda var.” diyor.
Amerikalı aktivist Winona LaDuke, daha hayatının başında Amerikan yerlilerinin karşısındaki zorluklarla tanıştı. Babası, mülk arazilerinin kaybı üzerine uzun bir aktivist geçmişe sahip Minnesota White Earth Reservation’dan bir Objibwe. Fakat Winona LaDuke, kabilesinin toprakla bağlantısının içinde; yeni, çevreye duyarlı, yiyecekten enerjiye çeşitli yerli üretimin mümkün olduğu bir sürdürülebilir kalkınma modeli gördü. Kurduğu kar amacı gütmeyen White Earth Land Recovery Projesi ile Minnesota’da yabani pirinç üretimini canlandırdı ve üretilen geleneksel yiyecekleri Yerli Mahsul etiketiyle satıyor. LaDuke aynı zamanda yerel kaynaklı bir organizasyon olan ve yerel çevreci girişimlere destek sunan Honor the Earth’ün kurucusu. “Güç toprakta, bizim toprakla olan ilişkimizde.” diyor. Bu ilişkiye örnek oluşturan bir sistem kurarak Amerikan yerlilerinin yanı sıra diğer insanların da sürdürülebilir ve doğaya bağlı yaşamın değerini görmesini sağlamayı umuyor.
Gambia’daki pek çok kız gibi Ceesay da genç yaşta okulu bırakmaya zorlandı, fakat bu durum onu etrafındaki ekolojik sorunlara karşı bihaber kılmaya yetmedi. Eskiden hayranlık duyduğu rengarenk plastik poşetler şimdi çöp olarak bütün köyde dolup taşıyor, çiftlik hayvanlarının zarar görmesine, sivrisineklerin çoğalmasına, ve bitkilerin boğulmasına sebep oluyor ve halkın alışkın olduğu örme sepetlerin aksine doğada çözünmek bilmiyordu. Böylece 1997’de Ceesay, Njau Recycling and Income Generation Group’u kurdu. Bu devrim niteliğindeki geri dönüşüm topluluğu atıklardan varlık üretiyor. Kadınlar geri dönüştürülebilir maddeleri toplayıp plastiklerin çanta, minder, cüzdan vesaireye dönüştürülmek üzere ayrıştırılacağı merkezlerine getiriyorlar. Bugün Ceesay, “Gambia’nın Geri dönüşüm Kraliçesi” olarak biliniyor ve 100’ün üzerinde kadına organizasyonlarıyla gelir kaynağı sağlıyor. Kendisi ve yaptığı işlerle alakalı detaylı bilgi edinmek yada çantalarından satın almak istenirse oneplasticbag.com sitesi ziyaret edilebilir.
Yazar: A Mighty Girl, Katherine
Çeviren: Saba Başkır
Kaynak: A Mighty Girl