En İyi Film Oscar’ı alan Yeşil Rehber, Netflix ve diğer bazı platformlarda henüz gösterime girdi. Filmin başarısı tartışmalara yol açtı; bunun en büyük sebebiyse, hikâyenin beyaz bir şoför olan Tony Vallelonga’nın (Tony Lip) gözünden anlatılıyor olmasıydı. Söylentiler, filmin ne öncesinde ne de yapım sürecinde, Tony Lip’i Noel öncesi Deep South (1) Turnesi için şoför olarak işe alan siyahi caz piyanisti ve şarkıcı Don Shirley’in (Dr. Shirley) ailesinden kimseyle temasa geçilmediğine yönelik.
Brooke Obie gibi eleştirmenler filmi, Dr. Shirley’nin mirasına, ailesine ve Siyahilerin hepsine zarar veren “beyaz adamın cankurtaranı” olarak nitelendirdi. Bu eleştiriye, filmin hikayesinin Dr. Shirley’i değil, Tony Lip’i anlatıldığı yönünde bir yanıt geldi ve Dr. Shirley’in aile üyeleriyle teması geçmek bu yüzden gerekli değildi. Tony Lip’in oğlu Nick Vallelonga, hikâyenin, ölmeden önce Tony Lip ve Dr. Shirley ile yapılan görüşmeler ve seyahatleri sırasında Lip’in karısına yazdığı mektuplardan yola çıkılarak oluşturulduğunu söyleyerek filme destek verdi.
Peki, hikâyenin Tony Lip’in hikayesi olduğunu söylemek doğru mudur? Sanmıyorum. Bunun bir nedeni, filmin Tony Lip hikayesinden daha fazlasını içeriyor olması. Her şeyden önce filmin “Gerçek bir Hikâyeden Esinlenmiş” olduğu iddiası var. Bu da izleyiciyi, Tony Lip’in hikayesinden öte gerçeği, soyut bir sanatın içinde görmeye davet ediyor. Benzer biçimde filmin senaryosu da herhangi özel bir karakter perspektifinden ayrılmış: Film bize, Tony Lip’e ve karısına, ardından Dr. Shirley’ye ne olduğunu, ikilinin arkadaş kaldıklarını ve aynı yıl içinde de öldüklerini (Bu ölüm, bir anlamda aralarındaki bağı güçlendirdi ya da durumlarını eşitledi diyebiliriz) anlatıyor. Bununla birlikte filmde, her ikisinin de hayatlarıyla ilgili sahneler görürüz ve olaylara karşı tepkilerini kendi dilleriyle duyarız. Anlatının bakış açısı sadece Tony Lip’in bakış açısı değildir, hikâyenin gerçeğidir.
Peki diyelim ki film genel anlamda Tony Lip’in hayatını anlatıyor. Bunda yanlış bir şey var mı? Film, siyahilere zarar verildiğine vurgu yapıyor mu? Ben öyle olduğunu düşünüyorum ki zaten epistemik adaletsizlik diye adlandırılan bilgiler hakkında yakın zaman felsefi yazıları bunun nedenleri oratya koyuyor.
Epistemik adaletsizlik, Miranda Fricker tarafından altı çizildiği gibi, yapısal adaletsizliğin sosyal koşullar tarafından nasıl önlenebileceğini düşünmektedir. Epistemik adaletsizliğin birçok şekli olabilir. Bunlardan biri, tanıklık yapan kişinin sosyal durumu nedeniyle tanıklığına daha az güvenilebilir olmasıdır. Kadınlara, cinsel ilişkinin rıza dışı olduğunu iddia ettiklerinde erkeklerden daha az güvenilir ya da Siyahilerin, polis tacizini bildirdiklerinde tanıklıkları daha az güvenilirdir.
Kristie Dotson’un söylediği gibi, bu insanların tanıklıkları dikkate alınmakla kalmaz, üstü kapatılır ya da sesleri tamamen kısılır. 1962 yılında, Yeşil Rehber’e göre Alabama Birmingham kentinde siyahilerin hizmet ettiği bir kulüpte, Dr. Shirley’in diğer konuklarla yemek yemesine izin verilmemesi için Shirley burada sahne almayı reddeder, filminde yol boyunca bunun etkilerini görürüz. Siyahi patronlar kulüpte bunu coşkuyla kutlar.
Filmde, resmi yetkililerin Martin Luther King’in sivil haklar kampanyasına yüksek tazyikli su hortumlarıyla karşılık verildiğini ya da öfkeli ayrımcılığın 16. Street Baptist Kilisesi’nin bombalanmasını, yani 1960’lı yılların başlarındaki Birmingham’ın gerçek yüzünü görmüyoruz.
Filmde elbette gördüğümüz tehditler var fakat ya sesleri kısılmış ya da rüşvetle bastırılmış. Filmin son dakikaları, polisin Lip ve Shirley’e yardımcı olduğu duygulu bir sahne içeriyor. Birmingham’ın o dönem gerçekte içinde bulunduğu asıl durum tanıklığa ilişkin adaletsizliktir: Film bunu göstermez.
Epistemik adaletsizliğin diğer bir şekli de hermeneutik adaletsizliktir: Hermeneutik adaletsizlik, belli bir sosyal grubun içinde kalmış kişilerin, sosyal anlamlandırmanın kaynak paylaşımına, önyargı kusurları nedeniyle engellenmesi durumudur Hermeneutik adaletsizlik yaşayan insanlar, kendilerine ne olduğunu kavramsallaştıramayabilir. Örneğin, Catharine MacKinnon tarafından adlandırılmadan önce “cinsel tacizin” ne olduğu bilinmiyordu. Hermeneutik adaletsizliğin çıkarımları, tecrübelerini doğrulamaları ve tanımlamaları için kavramsal araçlar verildiğinde genellikle mağdurların nasıl da fark edilmediğini açıklıyor. Bu mağdur-merkezli çıkarımlar, mağdurların taciz ve haksızlığa karşı özgüven kazanmaları için ihtiyaç duydukları şeyleri engellediğini ve epistemik adaletsizlikle bu durumun nasıl ikiye katlandığını gösteriyor.
Laura Beebe gibi diğer yazarlar, hermeneutik adaletsizliğinin yanlışlarının, ayrıcalıklı insanları da etkileyebileceğine dikkat çekiyor. Ayrıcalıklı insanlar da cinsel taciz gibi yanlışların tespit edilmediği yapısal adaletsizlik durumuyla karşı karşıya kalabiliyor. Tabii, bu onların tamamen zarar gördükleri, daha az hatalı oldukları anlamına gelmiyor. Aslında onların bu kayıtsızlığı, ayrıcalıklarını güçlendirecek noktada hareket etmelerine yol açabilir. Bunun yanında aslında ahlaki açıdan zayıflatılabilirler ve belki de bazılarına kavramsal araçlar sağlandığında ahlaki olarak iyileştirilebilirler.
Aynen burada söz edildiği gibi, Yeşil Rehber’in Tony Lip’i, hermeneutik adaletsizlikten kaynaklanan ahlaki olarak fakirleştirildiği bir dava var. Bunun nedeni şudur: Filmin ileri sürdüğü ırkçılık kavramı açıkça bir ön yargıdır. Ancak bu, zayıflatılmış bir ırkçılık örneğidir. Filmde Lip, siyahi işçiler için “onların böyle siyah patlıcanlar göndereceklerini bilmiyordum,” homurdanmasıyla açık biçimde ırkçı olarak lanse edilir. Tony, bu işçilerin evinde içtiği limonata bardaklarını çöpe atar ama karısı Dolores onları çöp kutusundan çıkarır. Filmin ilerleyen sahnelerinde Dr. Shirley’in davranışlarını gözleyen Lip’in, sözde ırkçılığın yanlışlarını anlamasına ve bunu düzeltmenin yollarını aramasına tanıklık eder.
Film, samimi bir dostluk sahnesiyle bitiyor; izleyiciler, doğrudan yaşanmışlıkla elde edilen ön yargıların verdiği zararlar üzerinde insanların eğitilebileceğini ve ırkçılığın üstesinden gelinebileceğini bir yemek masası deneyimiyle görürüler. Irkçılık sonrası ideal dünya, ırkların da birer göz rengi gibi algılandığı (yani çeşitli olduğu) bir yer olabilmelidir. Richard Wasserstrom’ın gözlemlediği bu dünya bizimkine benzemiyor. Yeşil Rehber’in sorunu, sadece senaristlerinin Dr. Shirley’nin ailesiyle iletişim kurmaması değil, ırkçılığın Tony Lip ve Dr. Shirley’nin kim olduğunu ve olabileceğini etkilemeye devam eden yapısal bir fenomen olduğunu kabul etmemesidir.
(1) Deep South : Amerika Birleşik Devletleri’nin güneyinde bulunan kültürel ve coğrafi olarak alt kademe olarak belirlenmiş bir bölgedir. Amerikan İç Savaşı öncesi dönemde köleliğe en çok bağımlı eyaletler olarak bilinmekteydi. (ç.n)
©® Düşünbil (2020)
Çevirmen: Catherine Colette Kebapcıoglu
Çeviri Editörü: Elif Arslan
Kaynak: philosophytalk.org