Site icon Düşünbil Portal

İçedönüklük Bir Kişilik Sorunu Değildir

Paylaş

Birkaç yıl önce eşimin annesi ile güya benim ters davranışlarım yüzünden tartışmıştık. Benim suçum muydu? Şu anki eşimin (o zaman sadece erkek arkadaşımdı) uzaktan akrabalarının düzenlediği partiye katılmamıştım, ayrıca eşim de şehir dışındaydı. Erkek arkadaşımın ailesinin yanında üçüncü teker olarak bu çılgın partiye niye katılmamıştım? Tanrım, bilmiyorum. Muhtemelen okumam gereken bir kitap vardı ya da yıkamam gereken çamaşırlar. Ya da daha çekici bir şeyler.

Ayrıca, tabii, trajik bir şekilde zarar görmüş içedönük bir insanım.

İçedönüklüğü yanlış anlamak

Trajik bir şekilde kusurlu olsam da (hepimiz öyle değil miyiz?) bu durumun benim içedönük eğilimlerimle ilgisi yoktur. İçedönüklük, utangaçlıkla eş anlamlı değildir; bunun anti-sosyallikle ya da insanları sevmemekle de ilgisi yoktur. Gerçekten bu kişilik özellikleri çakışabilir fakat bunlar birinin kişiliğindeki farklı özelliklerdir; birinin diğerini içermesine ya da engellemesine gerek yoktur.

Jonathan Rauch on yıl önce Atlantic’teki yazısında bu durumu çok iyi yorumlar: “İçedönük insanlar, diğer insanları yorucu bulurlar.” Rauch ayrıca şuna da dikkat çekiyor:

“Dışadönük insanların konuşmak ve ilgi çekmek için bitmez tükenmez iştahları vardır ayrıca sosyal hayatı idare ederler, bu yüzden de beklentileri belirleme eğilimindedirler. Dışa dönük toplumumuzda, sosyal insanların normal olduğu düşünülür; bu yüzden de beğenilendir, mutluluğun işaretidir, kendine güvendir, liderlik işaretidir. Dışa dönük insanlar cömert, canlı, empatik, sıcakkanlı görünürler. İçedönük insanlar ise “tedbirli”, “yalnız”, ”çekingen”, “sessiz”, “kendi kendine yeten”, “kişisel” gibi kısıtlı ve cimri kelimelerle tanımlanır ki bu kelimeler duygusal anlamda tutuculuğu ve kişilikteki önemsizliği akla getirir.”

Tanıdık geliyor mu?

İçedönüklük hala bir kişilik kusuru olarak düşünülüyor

Son günlerde yapılan içedönüklüklüğü bilinçlendirme kampanyalarına rağmen, biz içedönükler hala bir şekilde eksikmiş ya da içedönüklüğümüzü bahane ederek dünya ile ilişkimizi kesiyormuş gibi algılanıyoruz. İçedönüklük hala üstesinden gelinmesi gereken, tolere edilmemesi, kabul edilmemesi ve benimsenmemesi gereken bir durum olarak görülüyor.

İçedönük insanlar toplumun dörtte üçünü oluşturur (Susan Cain’in Quiet’ine göre) ya da eğitim uzmanları Jill D. Burruss ve Lisa Kaenzig’in söylediği gibi: “Sıradan bir toplulukta azınlıktırlar fakat yetenekliler topluluğunda çoğunlukturlar.” Amerikan kültürüne göre biz içe dönükler, dışa dönüklük programlarına yazılması gereken tuhaf yalnızlarız.

Geçenlerde yazılmış bir makalede, dışa dönük bir öğretmen içedönüklük üzerine (Ouiet dahil olmak üzere) bazı eserleri okuduğunu ve içedönük öğrencilere yardım edebileceği yeni stratejiler sağladığını söylüyor. Bu stratejilerin ne olduğundan bahsetmiyor, fakat şöyle diyor:

“Sonunda, derse katılımın zorunlu olmasını sağlamaya karar verdim. Öğretmen olarak işim; gramer, kelime bilgisi ve edebiyat öğretmek ama öğrencilerime yaşadığımız dünyada (bazı insanların konuşmadan duramadığı dünya) nasıl başarılı olunacağını da öğretmem gerekiyor. İçedönük öğrencilerimin ailesiyle, eğitimcileri ve diğerleri ile iletişim kurarken kendini savunmayı öğrenmelerini zorunluluk olarak hissediyorum.”

Sizin göreviniz içedönük insanlara dünyanın çok gürültülü ve affetmez olduğunu mu öğretmek? Dersinize girdiğimizde bunu hala anlayamayacağımızı mı düşünüyorsunuz? Bize biraz kredi verin, açıkçası kayıp bazı noktaları bulmamız için buna ihtiyacımız var. Başka bir yanlış tanımlanmış durum ise şudur; içedönüklük utangaçlık değildir, sosyal anksiyete de değildir. Bir dil öğretmeninin psikolog olmaması gibi…

Derslere katılmayan öğrencileri düşük notlarla cezalandırmak, içedönük öğrencilerde ciddi sorunlar olduğunu söylemenin başka bir yoludur. İçedönük öğrencilerle ilgili hiçbir sorun yoktur; bu gürültülü ve sokulgan kültürde derse girseler de girmeseler de var olabilirler. Ayrıca sınıf dinamiği gerçek dünya ile çok benzerlik taşımaz ve derse katılım bir yaşam becerisi değildir.

Eleştiri ile mücadele

Yıllar önce erkek arkadaşımın annesiyle konuşmamız sırasında, bana “kabuğumdan çıkmam gerektiği”ni söylemişti. Nedeni de ailem ve arkadaşlarım öldüğünde yalnız geçirdiğim zamanlara üzülecek olmamdı. (Partiye gitmedim; havadan sudan muhabbetleri yapma şansım olmadı. Ve o insanlar öldü şimdi; trafik işaretlerini kiminle tartışacağim peki? Bu kadar da duygusuz olma, onlar çok şeker insanlardı.)

Kabuğumu kırmak? Tam olarak utangaç bir insan değilim, o zaman da değildim; sadece birilerinin isteği üzerine konuşamam. Konu ortaklığı yoksa tamamen kaybolurum, karşılıklı anlayış gerçekleştiğinde konuşarak anlaşabilirim. Orta Batı’nın sıradışı havasının karmaşıklığını dışa dönük bir kişi gibi konuşabilirim. Ama sevgili dışa dönük insanlar, böyle bir uyum kısa bir muhabbette her zaman gerçekleşemez ya da ne kelimelerle ne seslerle zorlanabilir. Karşıdaki konuşmacının keyfine göre konuşmak gerçekten sıkıcı.

Çok az şey bildiğim konular hakkında konuşmayı da sevmiyorum. İnandırıcı bir şekilde dinleyebilirim, fakat senin fantezi futbol takımına hangi futbolcuların alınacağını değil. Kibarca uygun sorulara cevap verebilirim fakat lütfen sabrımı zorlamayın.

Eşimin annesi ile en sonunda anlaşabildik; muhtemelen benim geri adım atmadığıma şaşırmıştı ama nihayet dünyalarımızın farklı olduğunu anladı. O ilk önce konuşup sonra düşünen bir insan ve diğer insanların ne söylediğinin umrunda olmadığını söylüyor. Benim için de öyle; diğer insanların ne düşündüğü umrumda değil. Davetlerini kabul etmememi kişisel bir mesele olarak algılamıyor artık, ben de telefonum çaldığında açmaya, mesajlara daha çabuk cevap vermeye gayret edeceğime söz verdim.

İçedönüklük bir kişilik kusuru değildir

İster inanın ister inanmayın, aslında çoğu içedönük insan makul bir zaman süresi içinde partilere veya sosyal ortamlara katılmaktan zevk alır. Hatta her zaman olmasa bile nükteli şakalaşmalardan hoşlanabiliriz. Arkadaşlarımız ve ailemizle yemeğe gitmekten de hoşlanırız; dışa dönüklerin dozundan daha az olmakla birlikte…

Sonuç itibariyle, içedönük ya da dışa dönük olan bizlerin kendimizi anlamamız ve ona göre yaşamamız gerekiyor. Bu, içedönüklerin rahatsız sosyal ortamlarla ya da kalabalık durumlarla (sonuçta bunlar da hayatın parçası) başa çıkmak zorunda olmadığı anlamına ya da dışa dönüklerin yalnız kaldığında düşünceleri ile başa çıkmaması anlamına gelmiyor.

Ama içedönük biri için (hatta bir dışa dönüğün bile) kendine zaman ayırma isteği tamamen kabul edilebilir bir şeydir ya da bir daveti reddetmek veya kabul etmek, bir sunumu yapmamayı tercih etmek, birçok yabancının olduğu bir partiye katılmamak gibi şeylerin çoğunu yapabiliriz. Bunu söylemek ise bir özür ya da hatamızın kabulü demek değildir; sadece bir tercih belirtmektir. Bunların çoğunu yapabiliriz de; ama dışa dönük bir insan kadar eğlenmeyeceğimiz de aşikar. Bu da gayet normal.

Kişilik özellikleri ve eğilimler açısından, içedönüklük de dışa dönüklük kadar büyük bir kazançtır. İçedönüklerin dışa dönükler gibi etraftan talepleri yoktur (en azından yüksek sesle değil). Kendi güvenli kabuklarına çekilirler ya da sessizce oturur, ne yaptıklarını düşünürler. Nadiren aynı saygıyı talep ederiz karşımızdakinden. Kabuklarımızın olmasının nedenleri var. Siz dışa dönükler sürekli kendinizden bahsetmekten bir süreliğine vazgeçerseniz, belki bunların yararlarını siz de fark edersiniz.

© Düşünbil® (2016)

Yazan: Cat Elz
Çevirmen: Meltem Çetin Sever
Kaynak: Films For Action


Paylaş
Exit mobile version