Site icon Düşünbil Portal

Karanlık zamanlarda umudu kaybetmemenin felsefesi

Paylaş

Haberler kötüyken ve her şey kasvetli görünürken, anın keyfini çıkarmak da zor olabilir. Yazar ve aktivist Bell Hooks’un dediği gibi, “Dünyanın genel havası, kasvet ve çaresizliği destekliyor.”

Ancak bu duygulara teslim olmak insanı basiretsizliğe sürükleyebilir ki bu da sadece kötü şartların devamını sağlar. Çaresizlik ise yaşadığımız her günü çekilmez kılar.

Bugün, tüm dünyada insanlar zorluklar ve eşitsizliklerle başa çıkmaya çalışırlarken çoğu insan anın tadını çıkarmak konusunda kafa karışıklığı yaşıyor -diğerleri de aksinin yaşanmasını imkansız kabul ediyor. Ancak bir filozof olarak, yaşanan anı keyifli ve değişime açık kılmanın bir yolu olduğunu düşünüyorum. Bunun yolu da hayatlarımızda umuda yer açmaktır.

Felsefe, dünya üzerinde umutla yaşarken hala gerçek acıların farkında olup bunları yaşayabildiğimizi gösterir. Ancak umut, aksi halde kasvetli olabilecek anı dönüştürüp keyfini çıkarmaktadır. Umut, karanlık zamanlara rağmen mutlu bir şekilde yaşamak ve yarının daha iyi bir gün olabileceğine inanmak için bir yoldur. Bu, insanın etkisizce oturup da her şeyin eninde sonunda iyi olmasını beklemesi anlamına gelmiyor. Bunun yerine umutlu insan, belli bir sonuca arzu duyar ve onun gerçekleşebileceğine inanır.

Umut, ihtimal düşüncesini tetiklemez. Bu, beyazların egemenliğinin ortadan kalkmasını dünya gözüyle görmeyi beklemek değildir. Öylesi, yaşanan gerçekliği göz ardı etmek olur; umut, tarihle ilişkilenmez. Geçmiş olayların hiçbir kalıbı ile desteklenmez. Umut, olmuş bitmiş her şeye rağmen doğar. Olasılık üzerine böylesi bir külfeti yüklemek şaşırtıcı görünse de umudu karalayan çoktur. Ancak filozoflar arasında bunu isterik, zayıflatıcı ve nahoş bulanlar da vardır. Bütün bu karşı çıkışlar, umuda dair yanlış anlaşılmanın getirdiği bir gelenekten ibaret.

Örneğin, umut hakkında, bunun bilişsel bir araz olduğu söylenmiştir. 19. yüzyıl filozoflarından Arthur Schopenhauer, umudun, olmasını arzu ettiğimiz ile onun olasılığı arasında bir tür kafa karışıklığı yarattığını söylüyordu.

Ancak umut, illüzyon ya da fantaziyle ilgisi olmayan bir şeydir. Tek boynuzlu bir at ile karşılaşmayı umut edemem, çünkü tek boynuzlular aslında yoktur. Diğer taraftan, dünya ülkelerinin evrensel bir temel geliri kabulleneceklerini umut edebilirim. Bu mümkündür; belki sadece şu an için değil. Schopenhauer’in olası görünmeyen olaylar hakkında umuda bakışı karamsardır ki “olasılık oranı binde bir dahi olsa umudun, zekanın olasılık algısını bozduğunu” söyler, ancak olasılıktan bağımsız olarak ummakta akıl dışı olan bir şey de yoktur. Aslında umut, cesarettir.

1968 Mayıs’ında Paris öğrenci protestoları sırasında dünyaya yayılan fotoğrafları düşünün; “imkansızı talep et” diye haykırıyorlardı. İşte burada umudun kudretine dair bir olayla karşı karşıyayız. Protestocular, burada ve şimdi, daha iyi bir alternatife dair umut bulunduğu konusunda ısrar ediyorlardı; her ne kadar olasılıksız görünse de. Onların bu hareketleri, o günden bu güne etki altında kalması olanaksız görünen kurumlara ve yapılara meydan okuyan diğerlerine ilham kaynağı oldu.

Umudun aynı zamanda insanı güçsüz kılması da mümkündür; tabii bunu pasifliğin sürdürülmesi olarak anlıyorsak (oturup etrafında bir şeylerin değişmesini beklemek anlamında). Ancak umut var oluşun aktif bir biçimidir. Geleceğe bakıyorsunuz, ama durumu bulunduğunuz anda deneyimliyorsunuz. An’da umutlu yaşamak demek, var olmak adına olan olasılıklar arasında yaşamayı aktif biçimde seçmek demektir.

Tıpkı politik direniş hareketlerinde görülen cinsten bir umut. Burada mümkünlük kavrayışı bir grubun kolektif biçimde, gerçekliğe yeni bir görüşü getirmesine olan inançtır. Bu türden bir umutlu kolektif örneğine, Shephard Fairey’in başkanlık görevine başlama kutlamalarının afişlerinde rastlarız: “Biz halkız, korkudan daha büyüğüz.”

Bu bizi en hastalıklı karşı çıkışlara götürür. Umut bizi bulunduğumuz anın keyfini çıkarmaktan alıkoyar. Albert Camus, örneğin, Başkaldıran İnsan’da, toplumsal ütopyaların bizi yaşamın güzelliğinden tat almaktan uzaklaştırdığını ileri sürer. İşte geleceğe fazla odaklanmış umutlu birinin şu anki zevkleri kaçırdığına dair varsayım. Bu yaklaşım, umudun kendisine özgü zevki tamamen gözden kaçırmaktadır.

Muhtemelen burada bir meydan okuma var; baskının gaddarlığına karşın yaşamdan keyif almakta kararlılık göstermek. Stoacı Seneca bundan da daha ileri gitmiş ve umudun korkuyla *her ikisi de geleceğe endişeyle bakmakta oluşundan dolayı- birbirine bağlanmış olduğunu ileri sürmüştür. Ancak bu, dikkatli bir incelemeye dayanmamaktadır. Bir sonucu arzu etmek onu sabırsızlıkla beklemek ve bu hazine avından zevk almak demektir. Her şeyin bugün olduğundan daha güzel olacağı bir dünyayı beklemek, şu anda alabileceğimiz bir zevktir. Korku tatsız bir duygudur, ama umut öyle değildir; yani Seneca’nın umudu kötülemesi burada geçersiz hale gelir.

Umut, insanın andan keyif almasına engel değildir. Bunun yerine zevk almayı, şartlara rağmen mümkün kılar. Muhtemelen burada bir meydan okuma var; baskının gaddarlığına karşın yaşamdan keyif almakta kararlılık göstermek. Bu noktada Maya Angelou’nun ikonik şiiri “Hep Yükseleceğiz”i düşünüyorum:

Bizi kırılmış mı görmek istediniz?
Başlarımız eğilmiş, gözlerimiz aşağıda
Gözyaşları gibi aşağı düşmüş omuzlarımız
Hisli ağlamalardan zayıflamış

(…)

Çekiciliğimiz sizi bozar mı?
Şaşırtır mı sizi
Uyluklarımızın birleştiği yerlerde
Elmaslar varmış gibi dans etmemiz?*

Şiirdeki gururla umutlu olma zevki, beklenen teslimiyetçilikle örtüşmez. Bunun yerine gözü pek umudu göklere çıkarmaktadır.

Öyleyse umudun gücü, olasılıkların şu an’ının kıymetini bilmekte yatıyor. Zor zamanlara rağmen keyif almanın bir biçimi olarak umut, korku ve çaresizliğe karşı direnir. Yani eğer yaşamlarımızın hem keyifli hem de değişime açık olmasını istiyorsak, karanlık zamanlarda dahi umudu seçmeliyiz. Çünkü bu bizim için daha iyi bir dünya olasılığını canlı tutar.

Yazar: Sandy Grant
Çeviren: Selin Durmuşlar
Şiir Çevirisi: Şükrü Enhoş

Kaynak: Quartz

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş
Exit mobile version