Düşünbil Portal

Lacan eleştirisine karşı bir eleştiri: “Kadın da yoktur, cinsel ilişki de!”

Paylaş

Başlığa çekmiş olduğum marjinal söylemlerin kime ait olduğunu eminim ki bilenleriniz vardır. Ancak ben bilmeyenler için bir hatırlatmada bulunup birçok yanlış anlaşılmaya yol açmış bu söylemler hakkında bir şerh yazısı yayımlamak istiyorum. Şerh diyorum, çünkü haksız bir şekilde anlamadan ya da anlamak istemeden mesnetsiz iddialarla saldırganca karşı çıkışlar bir Lacansever olarak beni gerçekten rahatsız etmektedir.

Jacques-Lacan-2-1-300x336

Evet gerek “Kadın yoktur” gerekse “Cinsel ilişki yoktur” söylemleri ünlü Fransız Psikanalist Jacques Lacan’a aittir. Bu söylemler gerek ilk söylendiği yıllarda gerekse günümüzde sert ve bir o kadar da temelsiz eleştirilere neden olmuştur. Evet yüzeysel bir okuma yaptığımızda deli saçması gibi görünebilir ancak kazın ayağı hiç de öyle değildir. Bir kere şunu bilmek gerekir ki psikanalize yeni bir ruh vermiş ve yeniden şahlanmasını sağlamış Fransız bir entelektüelden böyle dayanaksız bir söz çıkmaz. Ancak insanlar Marx’ın da dediği gibi sadece çözebilecekleri sorunları önlerine koymayı tercih ettiklerinden dolayı yüzeysel bir okumayla Lacan’ı tefe koymuşlardır. Evet tekrarlıyorum, yüzeysel bir okuma yaptığımızda Lacan’ın söylemleri deli saçmasından başka bir şey değildir… Ancak işin aslı gerçekten öyle midir?

Kadın yoktur… Gerek radikal feminist gerekse post-feministler tarafından haksızlığa uğratıldığını düşündüğüm Lacan, “kadın yoktur” demekle ne anlatmak istemiştir, gerçekten hiç düşündük mü? Eminim ki düşünenlerimiz vardır ancak bu sayı kanaatimce yetersizdir! Bu yüzden anlaşılmamış ya da anlaşılmak istenmemiş olan bu söylemlere kendimce bir yorumlama getireceğim.

Öncelikle şunun farkında olmamız gerekmektedir. Kadın mefhumu biyolojik ya da fizyolojik bir temsile işaret etmez. Yani kadın demek aslında dişi bir canlıya karşılık gelmez biyolojik olarak… Kadın tamamiyle toplumsal cinsiyetin yaratmış olduğu bir sıfattır. Nitekim kadının biyolojik bir temsile karşılık gelmediğini anlamak için biyolog olmaya gerek yoktur. İşte Lacan da bu noktaya devreye girer ve der ki “Kadın yoktur”, toplum tarafından yaratılmış kadın kimliği vardır. Yani doğa, dişi canlılara kadınlık özelliğini bahşetmemiştir. Dişi canlılara bu özelliği tamamiyle ataerkil bir toplum yapısı vermiştir. Çünkü Lacan’a göre simgesel alanı (yani dili) ataerkil toplum üretmiştir ve dolayısıyla dil, eril bir yapıdadır. Hal böyle olunca da kadın kimliği, dişi canlılara eril toplum tarafından kodlanmıştır. Peki Lacan bunları söylerken nelerden hareket ediyor? Tabii ki dilbilimsel alandan buluntuladığı örneklere dayanıyor. İlk örnek olarak İngilizcede insanlık anlamına gelen “mankind” kelimesi… Motomot bir çeviri yaparsak karşımıza erkek cinsi çıkmaktadır. Ancak kelimenin simgesel alandaki temsili insanlıktır. Bir diğer örnek ise 1789 yılında yayımlanan Déclaration universelle des droits de l’homme, yani Erkek Hakları Beyannamesi… İnsan erkektir; çünkü, insan kavramını ilk erkekler tanımladı. Yani sonuç olarak varacağımız nihai nokta, kadın kimliğinin erkekler tarafından yaratıldığı ve kadınları ötekileştirerek ikincil bir statü verdiğidir. Zaten Duygu Asena da “Kadının adı yoktur” dememiş miydi zamanında? Kısaca Lacan, kadınları yok saymıyor… Tam tersine kadınların ikircikli statüsünün nedenini ataerkil toplumun sultasına bağlıyor. Yani Lacan bir feminist karşıtı değil, tam tersine bir post- feminist… Bu yüzden eleştiri getirirken en azından eleştireceğimiz konuyu iyi bilmek gerektiği kanaatindeyim.

Şimdi gelelim bir diğer marjinal deyişe… “Cinsel ilişki yoktur.” Okuyanlarınız eminim ki içlerinden “bu da ne böyle!” diyordur. Ama gerçekten öyle cinsel ilişki yoktur çok üzgünüm. Neden mi yoktur peki? Çünkü cinsel ilişki bir üreme biçimidir. Dolayısıyla da cinsel ilişki yoktur cinsel ilişkinin üzerine söylenilen söz vardır. Bilindiği üzere tüm canlı varlıkların (Tek hücrelilerden, çok hücrelilere) hepsi üreme faaliyetini gerçekleştirir. Ama hiçbirisine cinsel ilişkiye girdi denilmez de sadece insanlara denilir. Neden peki? Çünkü insan konuşan dolayısıyla da bir dile sahip varlıktır. Bu yüzden de salt bir üreme eyleminin ismi cinsel ilişki kisvesine büründürülerek dilsel alana dahil edilmiştir. İşte Lacan da cinsel ilişki yoktur derken bunu kastetmiştir. Şöyle düşünelim. Başka bir insanla işin içine cinsel organların da karıştığı bir ilişkiye girdiğimizde, kendimizi cinsel ilişkiye girmiş sanırız. Aslında bu bir yanılsamadır. Ortada cinsel bir ilişki yoktur. Çünkü bir cinsel ilişkiye girerken, aklımızda daima bu ilişkinin bize toplumsal olarak ne kazandıracağını düşünürüz. Bir statü, bir çıkar sağlamaya çalışırız yani. Zaten yaşanan cinsel ilişki hiçbir zaman iki özne arasında kalmaz. Daima bir öteki’nin onayına ihtiyacı vardır. Buradan da Adam Philips’in meşhur sözü olan çift üç kişiden oluşur’a geliyoruz. Yani iki özne ve bir de öteki gerekir. Bu öteki kuşkusuz toplumdur. Bir somut örnek verirsek daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyim. Şöyle ki evlilik törenleri neden davul zurnalar eşliğinde herkese duyuruluyor? Doğanın bir kanunu mu yani herkese haber vermek? İşte bu noktada Zoon Politikon, yani insanın sosyal bir varlık olduğunu önceleyen Aristo’ya ulaşıyoruz. Yani insanın yaptığı edimlerin geçerlilik kazanması için daima ötekilere ihtiyacı vardır. Bu yüzdendir ki düğünler kamuya açık alanlarda herkese duyurulur. Eğer bu öteki ilişkide olmazsa ortada ilişki de olmaz. Dolayısıyla Adam Philips çift, üç kişiden oluşur derken bunu kastetmiştir yoksa aklınıza hemen grup seks filan gelmesin.

Toparlayacak olursak, insan konuşan ve dile sahip bir varlıktır. Dolayısıyla da başta kendi öznesi olmak üzere tüm yaşamını dilsel olarak yani simgesel bir şekilde kurgular. Hal böyle olunca da kavramlara, söyleyişlere fazla değer verilmemesi gerekir zaten Lacan’ın da dikkat çekmek istediği nokta budur. Yoksa ne Lacan ne de diğer psikanalistler beyaza, siyah diyecek kadar kaçık insanlar değildirler herhalde değil mi?

Yazar: Mehmet Emin
Kaynak: Radikal Blog


Paylaş
Exit mobile version