Site icon Düşünbil Portal

“Laiklik dinin var olmayışı ile ilgili değil, devlet yapısı ile ilgilidir”

Paylaş

Deneyimli bir aktivist olan ve yakın geçmişte “Yılın Laiği” olarak nitelenen Yasmin Rehman ile New Humanis’in gerçekleştirdiği bir söyleşi.

Yasmin Rehman deneyimli bir ırkçılık karşıtlığı ve feminizm savunucusudur. Kariyeri süresince, Rehman, yerel yönetimlerde aile içi şiddete karşı ön saflarda yer alan bir sosyal görevli olarak çalışmıştır. Ayrıca ilişki uzmanı gibi sorumluluklar almış ve zorla evlilik ve namus temelli şiddetten sorumlu, milletvekili yardımcılığı yapmıştır. Rehman; ayin istismarcılığı, çok eşlilik, geçici evlilikler ve dini azınlıklara baskı gibi çok daha çeşitli konularda araştırmalar yapmış ve kampanyalar yürütmüştür. Aynı zamanda paralel yasal yapılanmalara karşı yürütülen “Herkes için Tek Yasa” (One Law For All) kampanyasında yer almıştır. Mart 2017’ de, Ulusal Laik Toplum tarafından “Yılın Laiği” ünvanına layık görülmüştür. 

İlk olarak ne zaman bir aktivist oldunuz?

Ben kendimi bildim bileli ırkçılık karşıtlığı ve feminizm savunucusuyum. Rahmetli babamın bir komünist ve aynı zamanda dindar bir Müslüman olan annemin de sağlam bir feminist olması benim için büyük bir şanstı. Dolayısı ile ben, özgürce sorular sorabileceğim ve inançları karşılaştırabileceğim bir ev ortamında yetiştim. Yani benim bu durumun çocukluğumdan başlıyor. Babam, bizim, çok erken dönemde “Ayrımcılık Mücadelesi” nin farkında olmamızı sağlamıştı ve ben de bu sayede ayrımcılığa karşı bazı yürüyüşlere katıldım. Büyüdükçe fark ettim ki çok az Müslüman ailenin ev ortamında ebeveynlerinizin inançlarını bu derece açıkça tartışabilir ve sorgulayabilirsiniz. Aslında bunun Müslüman ailelerle de ilgili olmadığını, herhangi bir inanışa sahip ailelerde de bu durumun aynı olduğunu düşünüyorum.

Neden bu konular açıkça tartışılamıyor?

Dışarı çıkıp insanlarla röportaj yaptığımda, hatta geniş ailelerle veya gruplarla röportaj yaptığımda durum şöyle oluyor; eğer bu konuları sorgularsanız Müslüman olmamakla veya İslamı düzgün bir şekilde yaşamamakla itham ediliyorsunuz. Bu ve daha fazlası genellikle başınıza geliyor. Bazen itiraz edecek bir boşluk dahi bulamıyorsunuz. Eğer siz açık bir şekilde itiraz ederseniz bunun size getirisi insanlar tarafından dışlanmak olur. Böylesi bir durum bazılarının ruh sağlığında, aidiyet duygularında ve kişiliklerinde ciddi etiler bırakabilir. Bence bunun üzerinde yeterince durmadık.

Çalışmalarınız dolayısı ile hiç eleştirildiğiniz oldu mu?

Yeterince, Herkes için Tek Yasa (One Law for All) kampanyasının bir parçası olduğum ve Maryam Namazie ile ortak bir blogda yazdığım için aldığım eleştiriler söylediğim herhangi bir şey dolayısı ile aldığım eleştirilerden çok daha fazladır. Maryam ile ortak bir blog yazacağım için İslamafobik ve ırkçı olmakla suçlandım. Geçmişte kendisi İslam’a dair cidden acımasızca ve inanç sahibi birisi olarak duymaktan hiç haz etmeyeceğim ithamlarda bulunmuştu. Ama Maryam kendi deneyimlerine ve koşullarına göre konuşuyordu. Bir Müslüman olarak toplumumuzdaki gerçek sıkıntıları karşılaştırmak, ortaya koymak her zaman işimin bir parçası olmuştur. Bu gibi özel zamanlarda –ki herkes kadar ben de bu durumdan suçluyum- “Benim bildiğim, yaşadığım ya da anladığım İslam bu değil,” demek kolaydır. Ama İslam da diğer inançlarda olduğu gibi şiddeti ve suistimali haklı göstermek için kullanılmıştır.

Zorla evlilik üzerine ilk çalışmalarımı yaptığım 1990’ların sonlarında, kirli çamaşırları ortaya döktüğüm için bir gazeteci tarafından Pakistanlı mültecileri darp etmekle suçlandım. Ama tek bir kişi idi ve o zamanlar sosyal medya yoktu. Birkaç yıl boyunca Maryam ile ortak bir blog yayınladık. O bana meydan okudu ben ona meydan okudum ama çok saygılı bir ilişkiydi. Ama geçen yıl bu beni korkunç bir hale getirdi. Benim din değiştirmeyi, dinden çıkmayı ve dinden çıkan Müslümanları, daha önce düşündüğümden çok daha açık bir şekilde ele almamı sağladı.

Ne şeklide?

Benim için; bir kimsenin inancını terk etmek istemesi kişisel bir karardır. Kişinin kendi kararıdır ve ondan başka hiç kimseyi ilgilendirmez. Komünist bir babam olmasına rağmen, ilk kez bir yetişkin olarak dini ve kültürel normlara karşı olmanın veya din değiştirmenin gerçek sonuçları ile yüz yüze geldim. Din değiştirmenin cezalandırılması başka herhangi bir yerde olabilir, ancak bu tehditler burada da söz konusu. Tüm bunlar Birleşik Krallık’ın ve Müslümanların yaşadıkları her yerin gerçeklikleridir. Bunun sebebi muhtemelen daha önceki dönemlere göre küresel çapta daha yoğun bir ilişki ve bağlantı içerisinde olmamız. Sosyal medya, gerçek manada insanlara ulaşacak bir ortam bulamayan ya da bulunduğu ortamlarda söylemleri itibar görmeyen kimselere, çok geniş kitlelere ulaşabilecekleri bir ortam sağlamaktadır. Bu durum sizi korunmasız bırakabilir ki bu korkunç bir sonuçtur.

Kişisel inancınız ile laikliğiniz arasındaki çizgiyi nasıl belirliyorsunuz?

Bu benim için hiçbir zaman bir problem olmadı. Laiklik dinin var olmayışı ile değil, bir devlet yapısı ile ilgilidir. Laiklik devlet yapısının ifade özgürlüğünü koruması -ancak bu bazen rahatsız edici olabilir-, din ve inanç özgürlüklerini koruması ve hatta dinin özgürlüğünü korumasıdır. Laiklik; devlet dininin olmaması ve yasaların tanrıya değil evrensel insan haklarına dayanmasıdır. Ben ayrıca dini aktörlerin kendi arzularının toplumsal politikaları etkilemesini de istemem.

Laiklik dini kısıtlamakla alakalı değildir. Aksine laiklik, devletin dini özgürlükleri güvenceye almasını sağlamaktadır. Toplumdaki baskın dini inanışların kendilerini ifade etmelerine olanak sağlarken azınlıkları da saldırılara karşı korumaktır. Azınlıkların ve kadınların korunmasından ve insan haklarının savunulmasından bahsediyorsak laiklik çok önemlidir. Benim gördüğüm toplumsal yapıda kökten dincilerin, aşırı tutucuların, sesi hala çok yüksek çıkmakta. Onların bu sesini kısmalı ve bu sayede sebep oldukları zararları azaltmalıyız. Benim laiklik anlayışım budur.

Sizce neden din ve laiklik bazı durumlarda bir ikilik olarak görülüyor?

Bunun bir sebebinin, laik çerçevedeki bazı insanların din karşıtı olması olduğunu düşünüyorum. Bazen şunu duymak zor gelebilir; eğer hala tanrıya inancınız varsa siz bir şekilde entelektüel açıdan yetersizsinizdir. Eğer bir dini inancınız varsa o inancı her kelimesine kadar benimsediğinize dair bir yanlış anlama mevcut. Oysa tarihte ve insanların bir dini inanca sahip olduğu zaman boyunca inancın sorgulanması ve eleştirilmesine dair örnekler mevcuttur.

Ateist olan ve ünlü bir toplumsal kişiliğin konuşmacı olarak bulunduğu ve benim de katıldığım bir konferans vardı. Konuşmacı herhangi bir dini inanışa mensup olan herkes için fazlaca eleştirel konuşuyordu ve ben de bunu onaylamayarak konferansı terk ettim. Orada öylece oturup, insanların cinsel tercihlerinden dolayı, toplumsal cinsiyetlerinden dolayı veya her ne sebepten olursa olsun o şekilde bir takım süslü sözlerle eleştirilmelerini dinleyemezdim. Dolayısıyla neden orada oturup, inançlı olmam nedeniyle, temsil ettiğim inançlı insanlara bunun olmasına izin verecektim?

Kampanyalar yürüttüğünüz süre boyunca Birleşik Krallık’ta kadın haklarına bakış ne derece değişti ya da gelişti?

Büyük kazanımlarımız oldu. Ama bu kazanımlarımızı geri kaybetme riski ile karşı karşıyayız. Dünya çapında dinsel hakların kadınların gelişen haklarına saldırıları korkunç düzeyde; hükümetlerde olanlara bir bak. Dini liderlerin hükümetlerdeki nüfuzları ve varlıkları giderek artıyor. Benim için bu büyük oranda kadınları kontrol etmekle ilgili. Paralel yasal yapılanmalar tarafında yürütülen tüm kampanyalar, mücadeleler – şeriat mahkemelerinde veya Beth Din’de- eşitlik noktasında zayıf kalan taraf hep kadındır. Kadınlar boşanabilmek için kocalarını ve mahkeme heyeti olan bir grup başka adamı boşanmaya ikna etmekle yükümlüler. Dolayısı ile kadınların sesi daha az duyuluyor. Eğer ki dinimizin belirttiği gibi bizler tanrı karşısında eşitsek yasalar karşısında da eşit olmalıyız. Brexit de ayrı bir endişe konusu; Avrupa yasalarına dayanılarak elde edilen onca kadın hakkı, ayrılmadan sonra ne olacak? İnsan hakları yasası da tehdit altındayken, bu süreçte mantıklı davranmalıyız.

Ulusal Laik Toplum ödülünü alırken, laik bir iş için finansman bulmanın zor olduğunu söylediniz. Neden böyle düşünüyorsunuz?

İnanç temelli organizasyonlara milyonlar veriliyor. İnanç okullarını hükümetin kasasından destekliyor olduğumuz gerçeği aslında ne kadar paranın bu tarz organizasyonlara verildiğini gösteriyor. Eğer laik olduğunuzu söylüyorsanız, o anda inanç karşıtı, teist karşıtı ve şu dönemde İslamafobik olarak kabul ediliyorsunuz. Birlikte çalıştığım bazı organizasyonlar için bu durum imkânsız. Ulusal Laik Toplum’un parasal ödülü için gayet minnettarım. Çok eşlilik ve geçici evlilikler ile ilgili olarak yürüttüğüm çalışmamı tamamen kendim finanse etmekteyim.

Finansman bulamıyoruz. Bazı insanlar zorlu topluluklardan ve zarar verici olabilecek ilişkilere girmekten korkuyorlar. Topluluklarla yürütülen işlerin zorluklarını gerçekten anlıyorum, çünkü uzun süre benzer işleri yönettim ve dolayısı ile artık bu tarz sorunlarla karşılaşmaya alıştım. Ama bu en azından karşı tarafı ve kanıtları duymayacağım anlamına gelmiyor. Bunu yapmamız gerçekten önemli. Şiddete dayalı bir aşırıcılık var ama biz şiddet dışı argümanlarla mücadelemize devam etmeliyiz çünkü aksi şiddeti besler ve çoğaltır.


Çeviren: Cihan Tunca

Kaynak: New Humanist

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.

 


Paylaş
Exit mobile version