Neredeyse iki bin yıl önce, çoğu insan için çalışmak bir amaç veya anlam kaynağı değil, yalnızca yaşamı kazanmanı bir yoluyken, Stoacı filozof Marcus Aurelius, güne aklıselim bir şekilde nasıl başlanacağı veya yaşamın dolu dolu nasıl yaşanacağı gibi konular üzerine yazıyordu.
“Gün ağarırken, yataktan çıkmak zor geliyorsa, kendinize şunu söyleyin: ‘İşe gitmeliyim, bir insan olarak. Zaten yapmak için dünyaya geldiğim şeyleri yapıyorsam, o halde ne diye şikayet ediyorum? Peki bunun için mi dünyaya geldim ben? Yorganların altına gömülüp ısınmak için mi?'”
Yatağın içinde kalmanın daha iyi hissettirdiğine yönelik zihnin doğal yönlendirmesine karşıysa şunları söylüyor:
“İyi hissetmek için mi doğdun? Bir şeyler yapıp bunları deneyimlemek yerine? Bitkilerin, kuşların, karıncaların, örümceklerin, arıların kendi işlerine koyulup dünyayı düzene soktuklarının, ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarının farkında değil misin? Sen de bir insan olarak kendi işini yapmak konusunda gönülsüzsün demek? Kendi doğanın gerektirdiği şeyin peşinden neden gitmiyorsun?”
Ona göre yaşamlarımız, hizmet etmek için var; başkalarına yardım etmek ve dünyaya katkı sağlamak için. Ona göre, bu amaca yönelik en ufak bir itiraz bile, insan doğasını reddetmek ve özsevgi konusunda başarısız olmak demek: “Kendini yeterince sevmiyorsun. Sevseydin, kendi doğanı da doğanın gerektirdiklerini de severdin.”
Yazar: Maria Popova
Kaynak: Brainpickings
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.