Site icon Düşünbil Portal

Neden komünal yıkanma sanatına geri dönmeliyiz?

communal-bathing

Bathhouse Women by Torii Kiyonaga

Paylaş

Türümüzün tarihinin büyük bir bölümünde, dünyanın birçok bölgesinde yıkanmak kolektif bir eylem olmuştur. Antik Asya’da, yıkanmanın vücudu ve ruhu arındıran dini bir ritüel olduğuna inanılmıştır. Yunanlar için banyo yapılan yer, kendini gösterme, dans, müzik ve sporla ilgiliyken Roma’da yemek yenecek, okunacak, egzersiz yapılacak, politika tartışılacak toplum merkezleri olarak işlevini yerine getirmiştir.

Ancak topluca yıkanmak, modern dünyada pek rastlanmayan bir ritüel. Bu gelenek hala bazı coğrafyalarda sosyal yaşamın önemli bir parçasıyken -örneğin Türkiye, Japonya, İsveç- büyük şehirlerde yaşayanlar için, bilhassa İngilizce konuşulan ülkelerde, hemen hemen tükenmiş durumda. Londra, New York, Sydney’de yaşayanların çoğu evlerinde, plastik kabinlerde yalnız yıkanıyor ve duş almayı yalnızca ,işlevsel bir aktivite, kişinin kendini temizlemesi için en hızlı ve etkin yöntem olarak görüyor.

Topluca yıkanmanın yitirilişi, küçük ritüelist topluluklardan, tikel bireylerin yitirilmiş ilişkilerinin oluşturduğu devasa metropollere olan çok geniş bir global dönüşümün yalnızca bir göstergesi. Bu eylemin dönüşümü, hizmet ve ürün hareketleri gibi olağanüstü faydalarının yanısıra, şiddetli yalnızlık, duygusuzluk ve depresyondan paniğe, sosyal anksiyete bozuklukları gibi yeni psikolojik fenomenlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 20. yüzyılın başında çoğunlukla sosyologlar tarafından kullanılan “kentsel yabancılaşma” terimi günümüz dünyasını tanımlamak için bir klişe haline gelmiştir.

Bugün, modernitenin baskın görünümündense, arketipal hamamı hayal etmek güçtür. Tabiki bu mekanlar müthiş bir çeşitlilik gösterir. Japon kültüründeki sento geleneği, sıkı kuralları ve hijyen konusundaki titiz ruhuyla, Viktorya dönemi İngilteresi’nin bilinmeyen bakımsız banyolarına göre olduğundan daha farklı olamazlar. Amerikan Yerlilerinin ter atma odaları lakȟóta‘lar, Macaristan’da bulunan bazıları birden fazla zemine yayılan devasa fürdő‘lara göre, çok daha farklı bir duygusal deneyim yaşatırlar. Bütün bu örnekleri bağlayan ortak özellik, sosyal yaşamda bir araya gelmeyecek bireylerin bir arada olmasını sağlayan ve onları direkt fiziksel temas durumuna sokan rolleri olmuştur. Bugün hala bu gelenekleri önemli kılan şey ise sağladıkları sosyal yakınlık özelliğidir.

Komünal hamamları böyle bir prensiple yeniden ele almak, modern şehirlerde yaşamanın sebep olduğu yalnızlıkla başa çıkmamıza yardımcı olabilir. Bunlar, mali durumu yetenlere sonsuz gençlik sağlayan lüks spa merkezleri ya da güzellik salonları değil, gerçek toplumsal alanlar; ucuz, çok amaçlı ve herekesin erişebileceği alanlar.

Bugün Yoga’ya başlayan pek çok insan farkındalığı ve diğer beden-zihin alıştırmalarını, metro vagonlarında tutulmuş hayatlarından ve bilgisayar ekranı karşısında kamburlaşmış bedeninden “ruhunu azad etme”nin özel bir çözümü olarak görüyor. Hamamlar vücuda odaklanmak için benzer bir alan sağlayabilir fakat kritik bir biçimde bu durum kolektif düzlemde, maddi varlığı sosyal etkileşim alanına tekrar yerleştirmeye yarayacaktır. Japonlar buna hadaka no tsukiai (çıplaklar birliği) ya da yeni jenerasyonun diliyle skinship adını veriyor.
Basit bir prensip: Fiziksel olarak başkalarıyla bir arada, an’da olmak kendimize ve çevremizdeki biyolojik organizmalara olan farkındalığımızı arttırıcaktır. Tren yada otobüs geçip giderken gözümüze takılan hayalet figürler, bu alanlarda, soyut fikirler ya da salt numaralar olmaktan çıkıp bir kez daha insan olurlar.

Çoğu zaman unutuluyor ki; Roma döneminde hamamlar farklı sınıflardan insanların yan yana yıkandığı yerlerdi. İmparatorluk boyunca hamamlar, farklı ırklardan ve yaşlardan insanları bir araya getiren demokratik bir alan işlevi gördü. Tarihçi Mary Beard’a göre, imparatorun kendisi dahi birçok koruma ve köle tarfından korunarak da olsa, insanlarla birlikte yıkanırdı. Başka vücutları tecrübe etmek; onlara dokunmak, koklamak kendi vücudumuzu anlamanın önemli bir yoludur. Aksi taktirde filmler, reklamlar ve diğer medya organları gözüyle şekillendirilmiş, sterilize edilmiş, “photoshoplanmış” olmanın bir vücut normu sayılacağı bir yorum zihnimizde sürdürülebilir.

Çıplaklığın, idealize yada pornografik görüntülerle kalıplaştığı bir toplumda yaşayan bizler, irademiz dışında, kıllı sırtlar, sarkık bel ve “garip görünen” meme uçlarından iğrenir durumdayız. Hamamlarda çıplaklığın norm kabul edildiği, hatta bazen zorunlu tutulan, Danimarka gibi ülkeler bu sorunlar karşısında nispeten daha özgürlükçü bir tutum sergiliyor. Bu tutum, bahsettiğimiz pratiğin temel vücut çeşitliliğini nasıl yeniden normlaştıracağının ve “normal vücut” kalıplarını üreten sıkı kuralların nasıl yıkılıcağının örneğidir.

Geleceğin hamamlarının, eski örneklerinin tarihi sosyal fonksiyonlarını geliştirip en çekici yönleriyle harmanlayarak yeni bir model olarak kurulması, çeşitli kamusal alanların erozyonunu telafi etmek için kullanılabilir. Kütüphaneler ya da performans alanları olarak hizmet verebilir ya da felsefi tartışmaların yapıldığı, satranç oynanan bir merkez görevi görebilir. Fas hamamları gibi bahçeleri olabilir böylece şehir sakinlerinin bitkiler, çiçekler ve hayvanlarla temas halinde olması sağlanabilir.

Politik olarak da, sürdürülebilir bir ekonomi için sergilenen emeğin bir parçası olabilir. Geçen yıl Paris’teki Birleşmiş Milletler İklim Değişim Konferansı‘nda, ülkeler doğalgaz kombilerinin yerini, karbon dostu alternatifleriyle değiştirmek konusunda anlaştılar. Kombiler, arabalar ve uçaklar kadar zararlı olmasa da, kişisel yıkanmaya karşı duyduğumuz bağlılık doğaya yüklediğimiz sürdürülemez bir yükün parçası. Güneş enerjisiyle ısınan toplu banyolar bu yükü hafifletebilir.

Toplu yıkanmayı nostaljik bir nesne olarak göz ardı etmek ilkellik olur. Komünal yıkanmak türümüz arasında neredeyse evrensel bir davranış ve bireysel temizlikten çok daha fazla şeyi temsil ediyor. Bu pratiği yeniden hayata geçirmek için pragmatik nedenler olduğu gibi, bu antik ve derin sanatın daha temel ihtiyaçları karşıladığı da söylenebilir.

Yazar: Jamie Mackay
Çeviren: Kıvanç İvriz
Kaynak: aeon


Paylaş
Exit mobile version