Site icon Düşünbil Portal

Paraya Değer Vermek Mutluluğunuzu Nasıl Etkiler?

Paylaş

Para, prestije ve mutluluğa giden kesin bir yol gibi görünebilir. Nihayetinde, ciddi paralar kazanan insanların çoğu, görünüşte mükemmel ve özenilecek hayatlar sürdürerek başarının rol modelleri olarak gösteriliyor. Yine de bazı insanlar, buna zıt bir fikri benimsiyor: Para mutluluğu satın alamaz. Peki, bunlardan hangisi doğrudur acaba?

Bilim insanları, yaptıkları son çalışmalarda zenginlik ve esenlik arasındaki ilişkinin aslında çok da net olmadığı sonucuna ulaştı. Bazı çalışmalar, zenginliği hâlâ esenlikle ilişkilendiriyor gibi görünse de diğer çalışmalar, belli bir noktadan sonra paranın mutluluk veya tatmin getirmediğini ortaya koyuyor.

Şimdilerde yapılan iki yeni çalışma, zenginlik ve mutluluk arasındaki ilişkiye daha fazla ışık tutuyor. Bu çalışmaların bulgularına göre para, insanların ait olmak veya yeterli hissetmek gibi temel psikolojik ihtiyaçlarını karşılamıyor. Bu nedenle paraya diğer her şeyden daha fazla değer veriyor olsanız bile daha fazla para, mutluluğunuzu artırmaz. Hatta tam tersini yaşatabilir.

Para Senin için Ne Yapabilir, Ne Yapamaz?

Buffalo Üniversitesi araştırmacılarından Lora Park ve arkadaşları, insanların öz-değerini paraya ve finansal başarıya bağladıklarında, yani “Financial Contingency of Self-Worth” (FCWS) skalasında [1] yüksek puan aldıklarında ne olduğunu araştırdılar. Çalışmalar göstermiştir ki öz-değerini finansal başarıya bağlayan insanlar, ekonomik durumlarından bağımsız olarak öz-değerini finansal başarıya bağlamayan insanlara göre daha çok depresyon ve anksiyete problemi yaşamakta, daha çok sosyal kıyaslamanın içinde kalmakta ve daha az özerk hissetmektedir.

Park, şöyle diyor: “Bu toplumdaki insanlar, sıklıkla para kazanmaya odaklanmış durumdadır ve bunun kötü bir şey olduğunu düşünmezler. Ancak bu durum, psikolojik esenlik açısından çeşitli şekillerde olumsuzlukla sonuçlanır.”

Ayrıca bu durum, problem çözme yeteneğinizi de etkileyebilir. Park ve arkadaşları, rastgele atanmış katılımcılardan ya kira ödemek için yeterli paranın olmaması gibi ekonomik sıkıntılar ya da bir dersten kalmak gibi akademik sıkıntılar ile ilgili bir makale yazmalarını istedi. Sonrasında katılımcılar, durumla başa çıkabilmek için hangi stratejileri kullanacaklarını bildirdiler.

Araştırma görevlileri, makaleleri analiz etti ve FCWS’de yüksek skorlu kişilerin düşük skorlu kişilere göre ekonomik sıkıntılardan bahsederken duygusal olarak daha fazla olumsuz kelime kullandıklarını ve bırakmaya daha meyilli olduklarını –pes etme veya problemden kaçınma gibi– saptadı. Sonuçlar, halihazırdaki maddi durumdan veya finansal statüden etkilenmedi.

Çözmesi gereken bir problemle yüzleşen insanlar, mantıklı olarak onu çözmenin yollarını aramaya odaklanmış olmalı, diyor Park. “Ama maddiyata verilen fazla değer, bunu, bir şekilde engeller.”

Peki Neden Böyle Oluyor?

Park’a göre, insanlar, kendilik-kavramlarını bir şekilde tehdit altında hissettikleri zaman, kendilerine duydukları saygıyı yitirmemek için kendilerini daha fazla koruyacaktır. Yani, özsaygınız paraya fazla bağlıysa yaşadığınız finansal problem, size diğerlerinin yaşadığından daha fazla stres yaratır. Park’ın bu argümanına desteğin bir kısmı da yürüttüğü çalışmanın başka bir bölümünden geliyor: FCWS’e göre, yüksek skoru olan kişilere, güçlü karakter özellikleri –zekâları veya mizah anlayışlarının kaliteli oluşu gibi– hatırlatıldığında, problemden kaçınma davranışı ortadan kalkıyor gibi görünüyor.

“İnsanlar, biraz geri çekilip kendilerini duyumsamayla ilgili daha geniş bir perspektife sahip olduklarında, bu, sıklıkla onların, özsaygı üzerine fazla derin düşünmeyi bırakmalarını ve aksi durumda sahip oldukları dar bir bakış açısından çıkmalarını sağlar.” diyor Park.

Önceki çalışmanın da öne sürdüğü gibi insanlar, parayı sadece paranın gücünün yetmediği durumlar için de istiyor olabilirler. Park, şöyle belirtir: “Mutluluk gibi özsaygı da psikolojik ihtiyaçların beraberinde getirdiği bir yan üründür. Bu yan ürünler arasında, bir amaç edinmeyi, daha yetkin hissetmeyi, insanlarla daha yakın ilişkiler kurmayı, daha bağımsız hissetmeyi de sayabiliriz. Öz-değerinizi finansal başarıyı baz alarak değerlendirmek, bu ihtiyaçların karşılanmasına engel olur.”

Neden Topluluk Parayı Alt Eder?

Park’ın bulguları, Çin’de, finansal başarı ve esenlik konularıyla ilgili eğitim görmüş, San Francisco Üniversitesi bünyesinde çalışan Matthew Monnot’un yakın tarihli bulgularını yansıtıyor.

Monnot’un notlarına göre, Çin’in büyüyen ekonomisinden dolayı Çin vatandaşlarının yaşadıklarına benzer problemleri, Amerikan vatandaşları da yaşıyor gibi görünüyor. Günden güne artan sayıda insan, bireysel başarıyı; finansal başarıyla ve ilişkiler, topluluk gibi daha içsel ödüllerden ziyade dışsal bir ödül olarak paraya biçilen değerle eşit tutuyor. Monnot, bu durumun, esenliği nasıl etkilediğini görmek için Çin’in çeşitli şehirlerinden binlerce katılımcının olduğu bir dizi çalışma yürüttü.

Monnot, bir çalışmasında, işle ilgili tatminin gelirle aynı oranda artmadığı sonucuna ulaştı. Önceki çalışmalarını baz aldığımızda, fazla paranın kişinin hayat kalitesini ve memnuniyetini artırması beklentisinin aksine belli bir noktadan sonraki zenginlik, Çin’de yaşayan çalışanları; meslekleri veya gelirleri konusunda tatmin etmiyordu.

“Çalışmamızda bulduğumuz sonuçlar önceki çalışmalarla oldukça paralel bir düzlemde seyrediyor.” diyor, Monnot. “Mesleki memnuniyet duygusu ve gelir arasındaki ilişki, ciddi manada düşük; bu seviyenin, mesleki memnuniyetin yaklaşık yüzde beşi oranında olduğu tahmin ediliyor.”

Monnot, daha derinlemesine bir araştırma yapmak adına, bireylerin, para ile gelir memnuniyeti arasındaki ilişkiyi nasıl şekillendirdiklerine baktı. Katılımcılardan, gelir düzeyinin de içinde bulunduğu 25 seçenek arasından, esenlik için en önemli olduğunu düşündükleri 5 maddeyi seçmelerini istedi. Böylece, gelirleri arttığında ne kadar memnun olduklarını ölçtü. Paraya değer veren insanların, kazandığı para arttıkça daha mutlu olacakları beklenirken Monnot, tam tersi bir sonuca ulaştı: gelirine oldukça fazla önem veren insanların, gelirleri çok yüksek seviyelerdeyken bile tatmin olma oranları belirgin şekilde daha düşüktü.

“Geliriniz sizin için önemliyse gelirin sizi memnun etme seviyesi, gelirinizin sizin için önemli olmaması durumundaki memnun etme seviyesinden daha azdır.” diyor, Monnot.

Bu durum, bir paradoks gibi görünebilir ancak Monnot, dışsal olarak değer verdiklerinize kıyasla iç dünyanızda değer verdiğiniz şeylerin, mutluluğunuzu nasıl etkilediğini anladığınız zaman bu durumun mantıklı geldiğini söylüyor.

“Esenlik, üretkenlik, yaptığınız işten memnuniyetiniz veya hayat kaliteniz gibi konularda tüm hedefleriniz eşit değildir.” diyor, Monnot. “Eğer geliriniz, sizin için gerçekten önemliyse daha fazla gelirinizin olması, sizi mutlu etmeyecektir. Çünkü gelir, dışsal bir kazançtır, içsel ihtiyaçlarınızın bir parçası değil.”

Diğer bir deyişle, mutluluk için kendi içinize bakmalısınız, cüzdanınıza değil.

Monnot, Çin’in farklı şehirlerinde yaşayan insanların paraya verdikleri değer ile esenlikleri arasındaki ilişkiyi merak etmişti. Nihayetinde, eğer hükümet belli alanlardaki insanların gelir seviyelerini artırma politikası izliyorsa bunun, mutluluk üzerindeki etkisini anlamış olacaktı.

Monnot’un elinde, en çok değer verdiği beş şeyi seçen insanlar vardı. Bu sefer insanları, gelir ile statü gibi daha materyalist olan şeylere yüksek değer verip ilişkilerle topluma daha az değer verenler ve tam tersi olarak iki gruba ayırdı. Bu iki grubu kıyasladığı zaman, maneviyatı ön planda tutan insanlarda; mesleğinden, yaptığı işten ve hayatından memnun olma oranının hayli yüksek olduğunu saptadı. Ve bu durum, şehirlerinin kişi başına düşen gelirinden bağımsız olarak doğruydu.

Ülkedeki kişi başına düşen gelir miktarını artırmak veya insanlara daha çok para kazandırmak, daha fazla kaynak sağlamak, paranın erişilebilir olup ekonominizin daha üretken olmasını istiyorsunuz. Bunların tamamı müthiş ve özellikle toplumsal çapta kulağa büyük fikirlermiş gibi gelebilir. Ancak belki de bu fikirler, daha mutlu bir toplum için gerekli olan tek ve mutlak şey değildir.” diyor Monnot.

Monnot ve Park’ın her ikisi de yaptıkları çalışmalarla, daha fazla para kazanmanın sözde faydaları için çabalama konusunda, insanları farklı düşünmeye sevk edebilmeyi umuyor. Yaşayabilmek için tabii ki paraya ihtiyacımız var ancak paraya çok fazla değer vermek veya öz-değerimizi paraya bağlamak, açıkça bir hatadır.

Monnot, kendi araştırmasının, önde gelen şirket yöneticileri ve finansal politika oluşturmaktan sorumlu kişiler gibi bireylere psikolojik ihtiyaçların, çok para kazanmaktan daha önemli olduğunun farkına varmalarını sağlamayı umuyor.

“Bağımsızlık, iyi olduğunuz bir konuda ustalaşmak, diğer bireylerle iletişim halinde olmak, içinde bulunduğunuz topluluğa karşı hassasiyete sahip olmak; işte bunlar, biz araştırmacıların, evrimleşen insanın mutluluk getiren eğilimleri olduğuna oldukça ikna olduğumuz şeylerdir.” diyor, Monnot.

“Eğer insanları, bu ihtiyaçlarını karşılamaya odaklayabilirseniz onlar, daha mutlu olacaktır. Yaptığımız çalışma, oldukça güçlü bir şekilde, bunun lehine sonuçlanmıştır.”

Dipnot:

  1. FCWS, paraya verilen değerin insanları nasıl etkilediğini ölçen bir skaladır. (ç.n.)

©® Düşünbil (2022)

Yazar: Jill Suttie
Çeviren: Yeliz Öztürk
Çeviri Editörü: Selin Melikler
Kaynak: greatergood.berkeley.edu


Paylaş
Exit mobile version