Site icon Düşünbil Portal

Postmodern muhafazakarlık: İrrasyonalizm, siyasal haklar ve kolektif kimlikler

Paylaş

Muhafazakarların aksine birçok sol görüşlüye göre farklılıklara saygı duymak gerekir. Muhafazakarlar, evrensel ve ahlaksal dünya görüşünü destekler görünmektedirler. Liberalizmin ideolojik karşılığı, Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık gibi Batı egemenlerinin ise vurucu gücü olan sermayeyi ise arkalarına almışlardır. Bu güçler, içerideki ve dışarıdaki tüm farklılıkları ezip yok etmek için çabalarlar. Küreselleşme ve dünya kuruluşlarının gücü vasıtasıyla dünyadaki pazarlara yayılıp farklı yapıdaki ekonomik organizasyonları yok ederken, uygulanabilir tek ideoloji olarak evrensel liberal bireyselliği sunarlar.

Tüm bunlar postmodernizmin Sol’a niçin çekici geldiğini açıklamaya yardımcı oluyor. Postmodernizm, bütün kesin doğrular ile değerleri ve dayandırıldıkları anlatıları reddetmesi, öğrenme ve ifade için farklı yöntemlere eşit muamele yaparak temiz hava sunmuş olmalıdır. Ancak zemin değişti. Muhafazakar hareket postmodernizmin derslerini asimile etmeyi geçmişteki gerici felsefelerle sentezlemeyi başarmıştır. Bu bakımdan, muhafazakarlar birçok açıdan Sol’dan çok daha başarılı olmuştur. Bunun sebebi, kısmen de olsa, post-modern muhafazakarların bulundukları konumların paradoksal sonuçlarını coşkuyla benimsemelerinden hiçbir zaman endişe etmemiş olmalarıdır.

Bunun nasıl gerçekleşebileceğini anlamak için çok daha eskilere gidip muhafazakarlığın partikülarist biçimlerine bakmalıyız. Bu örnekler gösteriyor ki postmodern muhafazakarlık entelektüel ve kültürel bir vakumdan ortaya çıkmamıştır. Edmund Burke, bunun belki de en önemli öncülüdür. Fransa’daki Devrim Üzerine Düşünceler‘de, Burke, bu yenilikçi Fransız Devrimcilerini “bencil huylu ve kapalı görüşlü” olmakla suçlamıştır. Yalnızca siyasi görüşlerine değil, arkalarındaki kibirli rasyonalizme de derin düşmanlık besliyordu. Burke, tamamen rasyonalist felsefeye dayalı birtakım gösterişçi kalıplar çerçevesinde toplumun baştan aşağı dönüşüme uğratılabileceği inancını eleştirmiştir. Popülist açıdan, Burke, tehlikeli ve şiddetli radikalizme yol açan “metafizik soyutlamanın yalnızlığından” yakınmıştır. Örneğin, her şeyi atalarından daha iyi bildiğini düşünenlerin dürtülerine karşı çıkan saygıdeğer kurumlar yıkılmadığı sürece, Devrimcilerin istediği soyut insan haklarının hiçbir zaman gerçekleştirilemeyeceğine inanmıştır.

Burke, günümüzdeki postmodern muhafazakarlarda gördüğümüz sınırsız irrasyonalliği pek onaylamamıştır. Yine de muhafazakarlığın ileriki dallarının irrasyonalizmi benimsemesinin zeminini hazırlamıştır. İnsan aklıyla kavranıp oluşturulacak ve topluma dayatılacak kesin doğru ve değerlerin varlığına epey şüpheci yaklaşmıştır. Muhafazakarlar üzerindeki etkisini çağlar boyunca görmek mümkündür. Örneğin, “Rationalism and Politics” çalışmasında, Michael Oakeshott, modern insanın rasyonal siyasete nihilist bir adanma ile özyansıtma ve hesaplamadan ziyade “yakınlık ve davranış” alışkanlığına dayanan, irrasyonel ama kültürüne ve yaşadığı topluma çok daha tatmin edici bir adanma arasında seçim yapması gerektiğini tartışmıştır. Burke’ün irrasyonalizmi, Coercing Virtue: The Worldwide Rule of Judges çalışmasında Solcuları “farklılıklar, şartlar, tarih, ve insan ile toplumun indirgenemez karmaşıklığına dair seçici saygı sahibi” olmakla kınayan kuralcı muhafazakar Robert Bork; Amerikan hukukunun amacının “evrilen görgü kurallarının her zaman ilerleme anlamına geldiği ve toplumların çürümediği, her zaman olgunlaştığı kuşkuculuğunu” ifade etmek olduğunu öne süren Antonin Scalia gibi birçok kişinin eserlerini süslemiştir.

Bu entelektüel örnekler, uzun zamandır Sol ile bağdaştırılmasına rağmen postmodern konumlara kayışın niçin muhafazakarlar için daha önce görülmemiş bir sıçrayış olmadığını göstermektedir. İrrasyonalizme saygı ve buna bağlı olarak mantık ile nesnellik yerine kültür ile topluma odaklanma, zemini çoktan hazırlamıştır.

Çağdaş postmodern muhafazakarlık

Post-modern muhafazakarlık irrasyonel öncüllerinin birçok benzer noktasını aksederken, uç noktalardaki eğilimlerini ise azdırmaktadır. Ayrıca modern teknoloji ve sermayenin muazzam kuvveti tarafından desteklenmektedir.

İronik biçimde, postmodern muhafazakarlık, radyolarda, bloglarda ve internet sitelerinde bildirdiği üzere, postmodernizm ve “kültürel Marksizm” (artık her ne demekse) ilkesi olabilecek şeylere genellikle görünüşte düşmancıldır. Batı’nın ırkçı geçmişine ve gerçekleştirdiği soykırımlara kayıtsızdır. Toplumsal bağlamı küçümser. Ve en bariz biçimde, post-modern muhafazakarlık, Batı medeniyetinin ve değerlerinin eleştirileri hakkında paranoyaktır. Oysa bu yüzeysel çatışmalar postmodernizm ile postmodern muhafazakarlık arasındaki derin birliği gizlemektedir. En yoğun siyasi çatışmalar her zaman benzer ideolojik çerçeveler içerisinde çalışan gruplar arasında yaşanmıştır. Postmodern muhafazakarlık, bilimin mi yoksa sosyal bilimlerin mi önerdiğine aldırmaksızın kesin gerçeklere ve ötesine inancı reddettiği, anlamı gerici kimlik ve değerlerinde konumlandırdığı için postmoderndir. Postmodern muhafazakarlığın siyasete yaklaşımında da bu ifade edilmiştir. Kesin doğru olmadığı için, farklı değer sistemleri ve politikaları arasında aracılık eden veya bunların doğruluğunu değerlendirebilecek sert kriterler bulunmamaktadır. Alternatif gerçeklere yönelerek gerçeklere karşı çıkılabilir. Eleştiriler sahte haber oldukları gerekçesiyle reddedilebilir. Postmodern muhafazakarlar için önemli olan, muhafazakar kimliğe inançlı kalmaktır.

Pynchonesk Donald Trump’ın başkanlığı ve Brexit kararı gibi olayların işaret ettiği üzere postmodern muhafazakarlık Anglo-Sakson dünyada yükseliştedir. Marine Le-Pen’in uygarlık milliyetçiliğinde, Geert Wilders’ın yabancı düşmanı siyasi-teolojisinde, ve de Polonya’daki Hukuk ve Adalet Partisi’nin Haçlı zihniyetinde yüzeye kaynaması endişe vericidir. Tüm bu hareketler ve partiler muhafazakar evrenselliği bırakıp içe dönmüştür. Postmodern hareketler ve partiler gerici kimliğin retoriğini ve simgeciliğini benimsemiştir. Kimi zaman “Batı Medeniyetindeki” ülkelerdeki benzer görüşlü muhafazakarlarla bağ kurarken, kimi zaman olan biteni saf milliyetçilik çizgisinde tutuyorlar. Her iki durumda da, postmodern muhafazakar hareketler ve partiler küreselleşme, entegrasyon ve evrensel hareketlere dair ajandalarını oluştururken gerçekler ve savlardan ziyade yabancılaşma ve içerleme duygularına dayanarak hareket etmektedir. Eski tipteki evrensel muhafazakarlığın ete kemiğe büründüğü Willim Buckley ve Nicolas Sarkozy gibi figürler, küreselleşen düzene uyumları ve sözde destekleri nedeniyle kaba biçimde kenara süpürülüyorlar. Göreli, vurdumduymaz, hatta gerçeklerden bihaber, dolayısıyla şeffaf bir ideolojik ajanda gütmek için yükselişlerini kolaylaştıran teknolojileri kullanmada daha agresif figürlerle değiştiriliyorlar. Postmodern muhafazakarlar, gerek gücü ele geçirmede gerek yürütülen politikalarda belli ölçüde siyasi başarı yakalayarak siyasetin temelini ve biçimini değiştirmişlerdir.


Yazar:
Matt McManus

Çeviren: Toygar Akın
Kaynak: The Philosophical Salon

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş
Exit mobile version