Parçalanmış bir şey hiçbir şey olamayacak kadar az şeyden başka bir şey değildir.
Bir olanı, bir olan kılan onun varlığından ibaret olacak olsaydı kolonya benden daha fazla insan olmamak için benden hiç de eksik bir şey olmayacaktı. Bir şeyin bir olması yahut parçalanmış olması esasen birbirinden farklı gibi görünse dahi aynı durumun farklı bir gösterimidir. Lakin olmak ve olmamak durumları kabul edilebilirdir. Peki ya yarı olmak? Çeyrek olmak? Bunu kabul edebilir miyiz? Kolonya olmakla kolonya olmamak arasında kalmış olmak. Oldukça garip ve anlam veremeyeceğimiz bir durum. İnce deri yırtılmaya müsait bir yapıdır. Parçalanmaya müsait olan bir deri. Parçalanmış bir şey hiçbir şeyden bile az şeydir.
Bilmediğinin farkında bir cahil olarak konuşuyorum. Bilgelik için, yırtık bir gökyüzünü tamir etmek için geberiyorum. Bir şey olarak veya hiçbir şey olarak bir şey olmamı çoğaltacak tek sevda bilgelik diye biliyorum. İnsan keder duyuyor bilgisizliğinden. Fakat bilge olmadığını bilmek de bir şeydir. Bilge olamamak ve bilge olmak birbiriyle ortak bir şeyler taşısa gerek. Fakat yarım bir bilge olmak ile cahillik arasında da müthiş bir uzay vardır. Yarım bilgelik ruhun derisinin inceliği dolayısı ile her an parçalanabilecek bir şeydir. Yarım bilgeliğin benliğimizi şiddetlice tehdit eden bir şey olduğuna eminim. Korkunçluğu şurada yatar yarı bilgeliğin; bir hususta bildiğimizi zanneder ve farkındalığımızı boğazlarız. Yanlışlarımızı ve eksiklerimizi idrak edemeyiz. Finlandiyalı insanların kötü olduğunu bildiğimizi zannederek Finlandiyalı insanların hepsini bir ön yargı ile yarı bilgimizle katlederiz. Bilgisizliğimizden kederlenmemek ve göremediğimiz ön yargılarımızı bilgi sanmak insan için mahvedici bir kötülüktür. Byron, ölümsüz dizelerinde şöyle dile getiriyor durumu:
“Sorrow is knowledge: they who know the most
Must mourn the deepst o’er the fatal truth,
The tree of knowledge is not that of life.” (1)
“Bilgidir keder: çok bilinenler
En derin acıyı çekerler kaderin bilgisinden
Bilgi ağacı, yaşam ağacı değildir.”
Cahilliği övecek değiliz elbette lakin yarı bilgeliğin korkunçluğunu kavramayacak hiç değiliz. Bilgeliğe methiyeler düzerken bilgisizliğimiz için eğer keder duymuyor ve gayret sarf etmiyorsak bilgelik için, ancak ve ancak kolonya gibi uçucu bir maddeyle boy ölçüşebiliriz. İnsan olmamızın gerektirdiği şartları ve kavramları belirleyenler yine bizlerden başkası değil. Yaşadığımız çağda bizi etkileyen unsurlar, görmemizi etkileyen şeyler olacaktır. Fırtınalı bir savaş vermek zorundayız. Bu perspektiften baktığımızda felsefeyi başucumuzdan ayırmayacağımız bir meta kitap olarak taşımaktan çekinmemeliyiz. Biz insanlar için mahiyet varsayacağımız şey bilgisizliğimizi giderme çabasında olmak ve bu ekseriyetten çıkmamaktır. Yapmamamız gereken şeyleri ve yapmamız gereken şeyleri ancak kendimiz tetkik edebiliriz.
Sorular sormak ve cevaplar aramak… Cevabını bildiğimiz sorular ve cevaplar… Tüm şeyleri yarı olmaktan kurtarmak ve ruhun ince derisini kalınlaştırmak için soracağımız güçlü sorularımız olmalı. Bir şiir karalarken ruhum kalınlaşmak için bir soru arıyordu ve bu şiire Transandantal Ağıt demişti zihnim;
“Çamurlar kavratıp usuma savaşa giriştim, sokak lambalarının hiç sönmediği yaşam ortalarında.
Kemerimde, yıldız fişekleri, ellerimde bir katilin çocuk elleri; savaşıyorum asfalt döşeli çarkların hapsolduğu yerlerde
Güneş gözüm ve ben ters baktım düşüncelere
Güdük fikirli beton yığınları ve şehrin hortlak hayaletleri, bu ürkünç modern sızıyla
Dineldim,
Toprağa iri bir fenomen ahlak ile sordum “
Sormalıyız, korkmadan sormalı ve anlamalı korkmadan anlamalı bilmediklerimizi ve yarı bildiklerimizi. Savaşlara girişmeli kendimizle, bilgisizliklerimizle. Yarı bilmelerimizi boğazlamalı ve ayağa kalkıp, öğrenmek kaygısı ve kederiyle sormalıyız. Bir çocuk gibi bıktırana kadar usumuzu sormalı ve kederlenmeliyiz.
Dipnot:
(1) NİETZSCHE Friedrich, İnsanca, Pek İnsanca 1, (Çev.) Mustafa Tüzel, İstanbul: İthaki Yay., 2003, s.107.
Yazar: Yunus Emre Koç
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.