Düşünbil Portal

Sanal Bir Evrende Yaşıyor Olabiliriz; Ama Sorun Değil!

Paylaş

Bunu duymuş olabilirsiniz: Dünyamız, gerçek bir dünyada yaşandığı izlenimi yaratan akıllı bir bilgisayar simülasyonu olabilir. Elon Musk bu konuyu bir süre önce gündeme getirdi. Doğruyu söylemek gerekirse, muhtemelen de haklı. Bununla birlikte, tüm bu “gerçek/sahte” tartışmasında çok önemli bir nokta gözden kaçırılıyor: Aslına bakılırsa, ikisi arasında bir farklılık yok. Öncelikle, neden dünyamız bir simülasyon olabilir?

Musk, dünyamızın sahte olduğunu söyleyen ilk kişi değil. Bu, antik Yunan’a kadar dayanan bir fikir. Biz konuyu bilgisayar simülasyonu olarak ele alırken, antik Yunanlılar bunu bir hayal olarak nitelendiriyordu.

Anlaşılması gereken ilk nokta şu: Gerçeklik algımız hâlihazırda gerçeğin kendisinden farklı.

Matrix filminden Morpheus’un sözlerini başka ifadelerle açıklamak gerekirse, basit bir tabirle gerçeklik, beyniniz tarafından yorumlanmış elektriksel impulstur. Dünyayı dolaylı ve kusurlu bir şekilde deneyimliyoruz. Dünyayı olduğu gibi görebilseydik, optik yanılsamalar, renk körlüğü, akıl oyunları gibi şeyler olmazdı. Ayrıca bizler tüm bu duyumsal bilgilerin yalnızca basitleşmiş bir versiyonunu deneyimliyoruz. Nedir buna sebep olan? Dünyayı olduğu gibi görmek çok fazla işlem gücü gerektiriyor, bu yüzden de beynimiz dünyayı deneyimsel ya da basitleştirilmiş ama faydalı semboller haline getiriyor. Zihnimiz sürekli olarak dünyamızda bağlantılar arama halinde, bu bağlantıları da algımızla birleştirmekte.

Buradan şu sonuca varabiliriz: Gerçeklik algımız hâlihazırda gerçeğin kendisinden farklı. Gerçeklik olarak tanımladığımız şey, beynimizin gelen bilgi ve duyumsal verileri işlemden geçirme girişimi.

Gerçeklik algımız basit bir bilgi akışına bağlı olursa, bu bilginin kaynağı bizi aynı bilgiyle besleyen fiziksel dünya da olsa bir bilgisayar simülasyonu da olsa bir önem arz etmez. Peki böyle güçlü bir simülasyon yaratmak gerçekten mümkün mü? Evrene fiziksel bakış açısıyla bir göz atarak bakalım bu duruma.

Evrenin temel kanunları

Fiziksel bakış açısıyla bakıldığında her şeyin altında dört temel kuvvet yatıyor: baskın kuvvet, elektromanyetik kuvvet, zayıf kuvvet ve yerçekimi kuvveti. Bu kuvvetler bilinen evrendeki her parçacığın her etkileşimini kontrol ediyor. Var olan her şey bu parçacıkların kombinasyonlarından ve kararlılığından (dengesinden) ibaret. Bu kuvvetleri hesaplamak ve ölçmek, basit etkileşim simülasyonları oluşturmak oldukça kolay ve bizler bunu en azından bir dereceye kadar zaten yapıyoruz. Birbiriyle etkileşime giren partikül miktarı arttıkça işler zorlaşıyor. Ancak bu da yalnızca bir kompütasyonel (bilgisayımsal, hesaba dayalı) güç konusu; fizibilite değil.

An itibariyle tüm evreni simüle edecek kompütasyonel güce sahip değiliz. Fizikçiler evreni bir bilgisayarda simüle etmenin, zor olmasından dolayı değil ama evreni simüle eden bir bilgisayarın evrenin kendisinden büyük olacağı fikrinden dolayı imkânsız olduğunu bile öne sürüyor. Peki neden? Her parçacığı simüle etmeniz gerekir, bu sebepten dolayı da her bir parçacığın konumunu, eksenini ve türünü muhafaza etmek ve bunlarla hesaplamalar yapmanız için çoklu bite1 ve bayta2 ihtiyacınız olur.

Bu çalışmanın imkânsızlığını anlamanız için fizik doktorası yapmış olmanıza gerek yok. Ancak bunun imkânsız olmadığını düşünen matematik odaklı fizikçiler de mevcut.

Tüm evreni simüle etmek ile evrende sanal bir yaşam izlenimi yaratmak arasında büyük fark var

Bu noktada yine karşımıza deneyimler (buluşsal yöntemler) çıkıyor. Eğer insan zihni kolayca aldatılamıyor olsaydı, gerçek zamanlı programlamadan tutun da görüntü kareleri taşıma, video akışı oluşturmaya kadar bilgisayar temelli çoğu senaryodan bahsetmek imkansız olurdu. İşin içinde aldatmaca çok olduğunda, bize her şey sürekli ve normalmiş gibi geliyor.

Temel kalıp her daim aynı: Zihnimizin aradaki farkı algılamayacağı noktada, nitelik ve karmaşıklık arasındaki en iyi uyumu oluşturarak detayları belirli bir seviyeye indirgemek.

İdare edebildiğimiz bir dereceye kadar evreni simüle etmek için gerekli olan kompütasyonel gücü azaltmak için kullanabileceğimiz pek çok aldatmaca mevcut. En bilineni ise; kimsenin bakmadığı hiçbir şeyi yorumlamamak. Bunu okuduktan sonra vücudunuzda hafif bir karıncalanma hissediyorsanız, muhtemelen Heisenberg’in belirsizlik ilkesi ve gözlemci etkisi konularına aşinasınız demektir. Modern fizik, gerçekliğin, en ufak parçacıkların var olma durumunun gözlenip gözlenmediklerine bağlı olması hali olduğunu savunur.

Diğer bir aldatmaca da şu: Öyle olmadığı halde, evreni devasa ve sonsuz göstermek. Bu aldatmaca aslında pek çok video oyununda kullanılmakta. Uzak nesnelerdeki detayları azaltarak büyük miktarda kompütasyonel güçten tasarruf edebilir, yalnızca keşfedildiklerinde gözükebilecek nesneler yaratabilirsiniz. Bu anlaşılır gelmediyse, No Man’s Sky adlı oyuna bir bakın, bu oyunda tüm evren siz keşfettikçe yöntemsel olarak yaratılıyor.

Bir diğeri: Başka bir gezegene ulaşma ihtimalini inanılmaz zor ya da imkânsız hale getiren fizik kuralları koymak ve simüle edilen kişileri kendi dünyalarında mahsur bırakmak (ışık hızı, katlanarak genişleyen evren gibi).

Bu aldatmacaları tekrar kullanılabilir modeller ve fraktal geometri gibi bazı matematik hileleriyle bir araya getirirseniz, evrenimizin oldukça iyi bir simülasyonunu elde edersiniz; neredeyse sonsuz bir evrenin. Ancak bu, Musk ve diğerlerinin, sanal bir evrenin parçası olduğumuza dair büyük bir olasılık olduğunu ileri sürme nedenini açıklamıyor.

Bir bakalım.

Simülasyon İddiası ve Matematikworld-simulation-does-it-matter-1-1

Simülasyon iddiası Oxford Üniversitesi’ndeki filozof Nick Bostrom tarafından öne sürülen mantıksal bir çıkarım. Bu iddia, her birine bakış açınıza bağlı olarak, evrenimizin yüksek bir olasılıkla simülasyon olduğu sonucuna vardıran bazı ön-koşullara dayanıyor. Basitçe şöyle açıklanabilir:

1. Evreni simüle etmek mümkündür (bu noktaya yukarıda değinmiştik).

2. Her uygarlık, ya teknolojik olarak bir evren simüle etmeden yok oluyor, simülasyon teknolojisindeki gelişmelere olan ilgisini kaybediyor; ya da ilerleme göstermeye devam ediyor, evreni simüle edebilecek teknolojik kapasiteye nihayet ulaşıyor ve bunu gerçekleştiriyor. Yalnızca zaman gerek. (Biz bunu yapar mıyız? Elbette yaparız…)

3. Bu uygarlık, başarılı olduğunda, sayısız simülasyonla sonuçlanan pek çok farklı simülasyon yaratacak.

4. Bir simülasyon belirli bir seviyeye ulaştığında bu da kendi simülasyonlarını oluşturacak ve bu böyle sürüp gidecek.

Hesabını yaparsanız, gerçek bir dünyada yaşıyor olma olasılığının, var olan simülasyon sayısının gölgesinde kalmasından ötürü baya zayıf olduğu noktasına varırsınız.

Bu iddiayı ilk duyduğumda korkuya kapıldım çünkü sanal bir evrende yaşıyor olma düşüncesi korkunç. Ancak iyi yanı şu: bunun da bir önemi yok, sebebini açıklayayım.

Gerçek” Sadece Bir Kelime, Önemli Olan Enformasyon

Gerçeklik algımızın gerçekliğin kendisinden nasıl farklı olduğundan bahsettik. Evrenimizin bir bilgisayar simülasyonu olduğunu varsaydığımızda, bu varsayım başka bir mantıksal çıkarım zincirini gerektiriyor:

1. Evren simüle ediliyorsa, bu, basit bir bit ve bayt kombinasyonundan ibarettir.

2. Evren enformasyon ya da veriden ibaret ise, siz de öylesiniz. Her birimiz öyleyiz.

3. Hepimiz enformasyon isek, o zaman bedenlerimiz de bu enformasyonun avatar gibi basit birer simgesi. Enformasyonun en iyi yanı belirli bir nesneye bağlı olmaması. Kopyalayabilir, dönüşebilir ya da istediğiniz herhangi bir şekilde bu enformasyonu değiştirebilirsiniz (ihtiyacınız olan tek şey uygun kodlama teknikleri).

4. Sanal bir evren simüle edebilen herhangi bir topluluk, yeni avatarınıza kişisel bir bilgi de yükleyebilir. Bunu yapmak evreni simüle etmekten çok daha kolay.

Bütünüyle bakıldığında, bu esasen enformasyondan oluştuğunuz anlamına gelir ve sizi tanımlayan enformasyon bedeniniz gibi belirli bir nesneye bağlı olmaz. Felsefe ve teoloji bedenimiz ve ruhumuz (ruh yerine zihin, vahdet vb. ne derseniz deyin) arasındaki dualite üzerine uzun zamandır tartışma içerisinde. Bu yüzden bu kavram size tanıdık gelmeli. Olayın mantıklı bir açıklaması bu yalnızca.

Sonuç olarak gerçeklik enformasyondur, bizler de öyle. Simülasyon, kendisini simüle eden gerçekliğin bir parçası. Daha fazla simüle ettiğimiz her şey, simüle edilenlerin görüngesinden gerçekliktir.

Bu yüzden gerçeklik, deneyimlediğimiz şeydir. Fiziki bakış açısıyla bakıldığında kuantum evreninde nesnellik yoktur, yalnızca nesneler üzerinde sübjektif (öznel) görünge vardır. Gördüğümüz her nesnenin evrenin diğer tarafındaki ya da herhangi başka bir evrendeki enformasyonunun bir yansıması olabileceğini iddia eden geniş çapta kabul görmüş teoriler bile mevcut.

Yani özü itibariyle her şey, siz deneyimlerseniz gerçektir. Simüle edilen bir evren de onu simüle eden bir evren kadar gerçek; çünkü gerçeklik, nerede fiziksel olarak bulunduruluyor olursa olsun, yansıttığı enformasyonla tanımlanır.

Ç.N.:
1- Bit: B
ilgisayarda bit, ikili sayı sisteminde bir birim, temel veri ölçü birimi

2- Byte: bilgisayarın bilgi depolama kapasitesinin ölçülmesinde kullanılan bir birim, sekizli

© Düşünbil® (2016)

Yazar: Maxim Roubintchik
Çeviren: Leyla Belma Gazi
Kaynak: Singularity HUB


Paylaş
Exit mobile version