Dada sonu olmayan dünya savaşı, başlangıcı olmayan devrimdir. – Hugo Ball
20. yüzyılda Batı dünyasının endüstri çağına girmesinin kültür alanındaki en büyük yansıması, sanatın günlük hayata girmesi olmuştur. Gerek burjuvazinin gösterişli bir şekilde estetiğe olan ilgisi gerekse halka açık müzeler, sanatı tanıtmada başarılı olmuş, daha önceki çağlarda genellikle aristokrat sınıfın beğenisine hitap eden sanat, bu çağdan sonra ortalama insanın hayatının bir parçası haline gelmiştir. Sadece sanata ulaşma anlamında değil, sanatsal kaygılar duyma anlamında da toplum kendisini sorumlu hissetmiş, iç mimari, tasarım, bina mimarisi gibi kullanım alanları sayesinde toplum estetik kaygı ve anlayış kazanmıştır.
Toplumun sanatı benimsemesi, sanatın da topluma olan ilgisini arttırınca, sanat sadece üst tabaka insanının başına gelen olağanüstü durumları değil, günlük hayatın sorunlarını da incelemeye başlamıştı. Bu dönemde artık sanat halkın, halk da sanatın bir parçası olmuştu. Sanatın nitelik ve niceliklerinin bu denli geliştiği bir ortamda patlak veren 1. Dünya Savaşı, toplum psikolojisini etkileyince bu etkiler sanata da yansımıştır. Gerek savaşın sivillerin dünyasına girmesi, gerekse ekonominin aldığı zarar toplumu ve bu toplumların belki de en duyarlı bireylerinden olan sanatçıları derinden etkilemiştir.
Dadaizm 1916’da Hugo Ball’in Zürih’deki Cabaret Voltaire’inde işte böyle bir dünya düzeni ve sanat algısına doğmuştur. Tam da bu nedenlerden dolayı dada, bir sanat akımı olmaktan önce, sanatı kullanarak yönetime ve geleneklere karşı anarşist bir protesto niteliği taşımaktadır.
Bazı eleştirmenler, dadanın tipik bir endüstri çağı sanatı olarak ele alırlar ve bu nedenle onun çağdaşlarından üstün devrimci ve anarşist bir yapısı olmadığını, bu niteliklerin zaten çağın sanatının özellikleri olduğunu savunurlar. Fakat dada çağdaşlarından çok önemli noktalarda ayrılır. Endüstri çağında sanat, günlük hayatın içerisinde kamufle olmuştur. Eskisi gibi sadece toplumun üst kesimine hitap etmediği için herkes sanat hakkında söyleyecek bir şeyler bulabilir konumuna gelmiştir. Topluma hitap edip, toplumu değiştirmeye ve düzenlemeye çalışır. Endüstri çağının yaşamını değil, felsefesini oluşturur. Dadaizm dönemin siyasi otoritesine karşı bir eylemdir. En az Rus konstrüktivistler veya sosyalist-realistler kadar devrimci olan dada, onlardan temel bir noktada ayrılır. Dada, konstrüktivizm veya sosyalist realizm gibi yeni bir siyasi düzen getirme, bu yeni siyasal düzenin propagandasını yapma amacında değildir. Bu iki sanat akımında da, var olan sistemin eleştirisinden çok, amaçlanan sistemin övgüsü yer alır, oysa dadaist eserlerde sistem eleştirisi en ön plandadır. Dada, bir fikir empoze etmekten çok, düşündürtmeye ve sorgulatmaya çalışır. Dahası bu diğer iki akım, çözüm olarak yine bir sistemi, komünizm veya sosyalizmi önerirken, dadaist eserlerinde sistemsizlikteki düzen, ya da başka bir deyişle kaos göze çarpar. Yapmaktan çok, yıkmaya teşvik eder. Bu da dadaizme diğer devrimci sanat anlayışlarından farklı olarak aktivist ve anarşist bir nitelik kazandırır.
Tarihsel süreçte dada, dadaizmin kurucusu sayılan Hugo Ball’ın 5 Şubat 1916’da Zürih’te “Cabaret Voltaire” adında bir sanatçılar lokali açmasıyla başlar. Bu lokal kısa sürede ülkelerindeki savaştan kaçmak için Zürih’e gelmiş bir çok savaş karşıtı aydının toplanma noktası olur. Bunlar ülkelerinde bastırılmış, gazete ve dergileri yasaklanmış, radikal-sol çizgide bulunan sanatçılardı. Hugo Ball gibi bazı Alman sanatçıların bir çoğu Almanya’da dönemin en ünlü muhalif dergilerinden olan Aktion ve Revolution gibi savaş karşıtı ve anarşist dergilerde üst düzeylerde bulunuyorlardı. Dahası, 1914 yılında ünlü anarşist düşünür Bakunin de Zürih’e yerleşmişti. Ülkelerindeki artan otorite ve savaş tarafından bastırılmış bu sanatçı aydınların büyük çoğunluğu anarşizm kuramına ilgi duyuyorlardı. Özellikle Hugo Ball, Bakunin’in “Anarşizm Tüzüğü” adlı kitabını Almancaya çevirmiş ve “Bakunin Seçkisi” çıkarılması konusunda önemli adımlar atmıştır.
Otorite tarafından bu kadar bastırılmış ve bu nedenle de ülkelerini terk etmek zorunda kalmış aydınların böyle bir tutum içerisine girmesi son derece anlaşılırdı. Bu düşünceler dadaist eser ve dadaizmde çok büyük bir yer tutan manifestolara da yansımıştır. 11 Nisan 1919’da Berlin’de Arp, Baumann gibi önemli sanatçılar tarafından yazılan manifestoda “…biz sanatçılar ülkenin ideolojik gelişmesine katılmak istiyoruz, biz devleti ele geçirmek istiyoruz…” gibi radikal ve iddialı söylemlerde bulunulmuş, amaçları ise “sistemin eksikliklerine ve gücü tahrip edenlere savaş” olarak belirtilmiştir.
Aynı şekilde, ünlü Romen asıllı Fransız dadaist şair Tristan Tzara da 1918 Dada Manifestosu’nda dadanın doğuşunu “Bağımsızlık gereksiniminden, topluma karşı duyulan güvensizlikten” sözleriyle dile getirmiştir. Kendi görüşlerini ise yine aynı manifestoda “Ben sisteme karşıyım. Sistemlerin en kabul edilebilir olanı hiç olmayanıdır” diyerek belirtmiştir. Dadaist eserlerde ise anti-otoriter tutum kaos düşüncesi ile iç içe gelişmiştir. Huelsenbeck bir dada toplantısını “Polis konuşmayı engellemek istedi, çocuklar ağlıyordu, erkekler ayaklarını yere vurarak gürültü yapıyordu. Her şey karmaşıktı ve dolayısıyla son derece dadacı bir olay söz konusu idi” sözleriyle özetlemiştir. Mühsam, dadaist bir yazısında ”Tanrı, aşırı derecede cinsel istek, coşkunluk, kargaşa. Gelin kargaşa içinde yaşayalım” diye yazıyordu.
Bu her biri birer eylem niteliği taşıyan eserlere çeşitli otorite organlarından tepki gelmesi de uzun sürmedi. 1920’de Berlin’de açılan ilk Uluslararası Dada Fuarı’nda devlet güçlerini sert bir biçimde eleştiren Hausmann, Otto Dic, Heartfield gibi önemli sanatçılara ait birçok eser bulunuyordu. Fuar sonrasında Hausmann dışında sergide eseri olan tüm sanatçılar yargılandılar. Otoritenin dadaya karşı bu acımasız tutumu dadanın zamanında masum bir sanat akımından fazlası olduğu, bir eylem niteliği taşıdığını göstermektedir.
Dadaizm, siyasette olduğu gibi toplum yapısında da eskiyi yıkma ve yerine özgürlükçü bir düzen getirme çabasındadır. Toplumun burjuvazi sınıfı tarafından kısıtlandığını düşünür ve her birey için mutlak bir özgürlük arayışındadır. 1918 manifestosunda belirtildiği gibi, insanların özgürlüklerinin ve kişiselliklerine kısıtlayıcı yapıda olduğunu düşündüğü “ahlak, kültür ve içselleştirme gibi büyük sözleri paramparça etmektedir”. Aynı manifestoda “Estetik ve ahlaki eğilimler kahrolsun!” diyerek dadanın çağının toplum yapısına ve sanat algısına karşıtlığı belirtilmiştir.
Dadaistlerin bu bozulmuş toplum düzenine karşı önerdikleri çözüm ise herkesin özgür olabileceği, ahlak ve mantık gibi bireyin iç dünyasına inmek yerine ona tepede bir otoriteden zorla benimsettirilen değerlerin olmadığı yani bir bakıma anti-otoriter ve anarşist bir topluluğu savunurlar. Topluma kendini kısıtlayan değerlere tapmaya devam etmek yerine isyan etmeyi, kaosu öğütler. Tzara yine aynı manifestosunda bunu “Herkes bağırmalı: Halletmemiz gereken büyük bir yıkım ve yanlış bir iş var. Süpürmek, temizlemek. Yüzyılları yakıp yıkan haydutların eline bırakılmış bir dünyanın bütün deliliğinden sonra deliliğin içinden geçerek kişiliğin arınması. Amaçsız ve plansız, düzensiz: kontrol edilemez delilik, parçalanma” kelimeleriyle özetlemiştir. Bütün bunlar birçok aydının dadayı Richard Huelsenbeck’in sözleriyle bir sanat olarak değil, “… yüreklilik, küçümseme, üstünlük, devrimci karşı koyuş; egemen mantığın, toplumdaki hiyerarşinin yok edilmesi, tarihin yadsınması, köktenci bir özgürlük, anarşi, burjuvanın yok edilmesi…” olarak yani hem siyasi hem de geleneksel açıdan bir eylem, radikal bir protesto olarak nitelendirilmesine yol açar.
Dadaizm pek çok sanatçı, sanat tarihçi ve sanatsever tarafından boş ve anlaşılmamaya çalışılan bir sanat akımı olarak nitelendirilir. Sürrealizm ya da kübizm gibi avangart sanat akımları sanatta yenilikçi ve devrimci dendiğinde akla ilk gelenler fakat, dadaizm hem sürrealizm ve kübizm gibi sanatta işleniş ve konu bakımından bir çok yeniliğe öncü olmuş, bununla da kalmayıp günlük hayatın sorunlarını irdelemiştir. dadaizmin içinin bu denli boşaltılmasına karşı 1920’de Almanya da açılan ilk Uluslararası Dada Fuarı’nda açılış konuşması yapan dada lideri Baader “Dadacılığın kültür içerisindeki zararlı oluşumlara karşı koymayı görev bildiğini” açıkça dile getirmiştir. Dadaizm, çağındaki işte bu zararlı oluşumlara karşı, sanatı kullanılarak yapılan eskiyi yıkmak ve yeni düzen yaratmak arayışında olan bir eylemdir.
Bu yazı ilk defa Etilen Sosyete’de yayımlanmıştır.
Bu metin ise kısaltılmış versiyonu olup Dünyalılar’ın internet sitesinden alınmıştır.