Stoacılığın, çileci hayat tarzı olduğu, sıklıkla yapılan yanlış bir yorumlamadır. Bu mukayesenin yanlış olduğunu kanıtlamak için bu makalede Stoacılık ve çilecilik arasındaki farkları yakından inceleyeceğiz.
Stoacılık ve çilecilik arasındaki ilişki sorunlu bir ilişkidir. En başta Stoacılık bir felsefe iken çilecilik (çoğunlukla) dini bir ibadet şeklidir. Bu mukayesenin doğasındaki sorunlara daha sonra değineceğiz ancak ilk önce çileciliğin tam olarak ne olduğunu ve Stoacılıktan nasıl ayrıldığını anlamamız gerekir.
Çilecilik (asetizm), Yunanca “egzersiz” veya “idman” anlamına gelen áskesis kelimesinden gelir. Stoacılık kelimenin tam anlamıyla bir felsefe iken çilecilik daha çok belirli bir dünya görüşünden (çoğunlukla dini) etkilenen bir yaşam tarzıdır. Elbette ki Stoacı felsefe de bir yaşam tarzı kurmak için temeller inşa edebilir ancak esasen bundan çok daha fazlasıdır.
Çilecilik, bedensel unsurları yani dünyevi hazları yok saymayı veya onlardan kaçınmayı da içeren bir uygulamadır. Tam anlamıyla çileci olan biri, bedenini ve onun ihtiyaçlarını küçümser ve dikkatini ruhunun arınması ve mükemmelleşmesi üzerine yoğunlaştırır. Çileciliğin görüşü, bir kişinin, Tanrı’nın gözünde saf kalmaya devam etmesi ve sonuç olarak ruhun manevi âleme yükselmesi gibi daha yüksek gayelere ulaşması için dünyevi haz ve ihtiyaçlardan kaçınmasıdır.
Dini ibadet çerçevesinde, bir kişinin çileci hayat tarzını benimsemesi için başka birçok sebep vardır. Bazıları, ruhun yalnızca saf ise Tanrı ile karşılaştığında kendisini kurtarabileceğine inanır, bazıları ise bedensel unsurların doğası gereği “şeytani” olduğuna inanıp bunun içinde yer almayı reddeder. Bazıları da bedenin bir hapishane olduğuna ve yalnızca içimizdeki ilahi yöne yoğunlaşmamız gerektiğine inanır.
Çileci Hayat Tarzı
Bunu aklımızda tutarak çileciliği, Stoacılıkla ilişkisi üzerinden konuşacağız. Şunu bir kenara not düşmek de önemlidir: Bazı filozoflar, çileciliğin hayat tarzını uygulamışlardır ancak bu Stoacı felsefenin çileci olduğunu söylemek için yeterli değildir. Bir başka deyişle çilecilik, Stoacılıkta ne uygulamalı bir ilkedir ne de Stoacılığın rehberidir.
Bununla birlikte Stoacıların arasında, daha katı bir yaşam tarzını tercih edenler de vardır. Stoacı filozof Kleantes (Kıbrıslı Zenon’un halefi), çileci bir yaşam tarzını tercih etmiştir. Fakat kendisi diğer Stoacılardan büyük ölçüde daha radikaldir çünkü zevk almanın, doğaya (akla) uygun olmadığını ve ondan kaçınılması gerektiğini iddia eder. Kleantes’in düşüncesine göre hazlar; aklın şaşmasına, amacından sapmasına ve daha fazla ızdıraba yol açabilir.
Duygular ve Kayıtsızlık
Stoacıların çoğunlukla kayıtsız olduklarının da altını çizmek gerekir yani duygulara karşı negatif veya pozitif tutumlar benimsemezler. Faaliyetlerimizin bir sonucu olarak zevk alabiliriz (spor yaptıktan sonra huzurlu hissetmek gibi) ama zevk alma hiçbir zaman faaliyetlerimizin amacı olamaz (böbürlenmek için spor yapmak gibi).
Bu konuda duygulanımlar ve duygular arasında bir fark olduğunu vurgulamak isterim. Stoacılar korku, keder, şehvet vs. gibi ani ve çalkantılı duygular olan duygulanımları hoş görmezler. Duygulanımlar, sağduyumuzu ve aklımızı gölgeledikleri için terbiye edilerek bastırılmalıdırlar çünkü bu duygulanımlar, doğal (akla uygun) değildir ve zararlıdır.
Bir diğer taraftan tüm insanlara ve hayata karşı duyulan sevgi, hayatta olma heyecanı, masum sevinçler vs. reddedilmez. Örnek olarak Marcus Aurelius’un hayat ve pozitif duygular hakkında söylediklerine bakabiliriz:
“Sabah uyandığınızda nefes almanın, düşünmenin, eğlenmenin ve sevmenin kısacası hayatta olmanın ne kadar değerli bir ayrıcalık olduğunu bir düşünün.” -Marcus Aurelius
Gördüğümüz gibi Marcus Aurelius, hayatını göz ardı etmez, hayatının değerinin farkındadır (en karamsar Stoacı filozof olmasına rağmen). Hazlar ne iyi ne kötüdür. Aynı şey, madde ve beden için de geçerlidir. Karar veren zihindir ve iyi eğitilmiş bir zihin, hayatın gerçekliğinden kaçmakla uğraşmaz.
Sonuç olarak düzenli bir şekilde şimdiki zamanın değerini vurgulamalarından anlarız ki Stoacılar şu an sahip olduğumuz bu hayatı severler. Çilecilerin aksine sahip oldukları hayatı, ikinci bir hayatı “hak etmek” için terk etmezler. Stoacılar, bu hayatı sonuna kadar yaşamak isterler ama bunu insan doğasına ve akla uygun olarak yaparlar. Eğer hazların peşinden koşarken aklımızı bir kenara bırakırsak veya tesadüfen hazlardan bilfiil kaçınırsak o zaman ızdırabın ortaya çıkması kaçınılmaz olur ve Stoacıların tek istediği şey, acı ve ızdıraptan yoksun bir hayattır. Bu Stoacı hayat görüşünden ve bizim bedensel hayat tecrübelerimizden de açıkça bellidir ki Stoacılık ve çilecilik birbirinden büyük oranda farklı iki uygulamadır.
© Düşünbil® (2024)
Yazar: Igor Jankovic
Çeviren: Feyza Başak
Editör: Selin Melikler
Kaynak: thewisemind.net