Kısa zaman önce biz insanlar kendi içimizde sonradan “Süper Yaşlılar” diye tanımladığımız bir gurubun var olduğunu fark ettik. Bu güzel insanlar 80 yaş üzerinde olmalarına karşın bilişsel yetilerinde zamanın neden olduğu yıpranmadan etkilenmemiş görünüyorlardı.
İnsan türü olarak orta yaştan sonra (hatta bazı çalışmacılara göre 25 yaşından sonra) belirli işlevsel yetilerimizde –özellikle bellek yapılarında olmak üzere- zamanla artan düşüş yaşamaktayız. Tabii ki her alanda değil ama birçok bilişsel alanda bu kayıplar özellikle 50 yaşından sonra her 10 yıl yaşlanma ile önceki on yıla göre daha belirgin hale gelir. Bu düşüşün normal yaşlanma süreci dâhilinde bir oranı vardır elbette. Eğer bu düşüş normal oranın üzerinde ise o zaman başta Alzheimer olmak üzere bunamaya neden olan altta yatan bir hastalık akla gelmelidir. İşte yakın zamanda keşfettiğimiz Süper Yaşlılar (SY) bu normal yaşlılarda izlenen düşüşü göstermiyorlar ya da diğerlerine göre düşüş oranı çok kısıtlı oluyor. SY bu insanların fark edildiği toplumlar temel alınırsa sağlıklı yaşlı nüfusun yaklaşık 20’de birini oluşturmaktadır. SY epizodik bellek becerileri 50-65 yaş arası normaller kadar iyi durumda olan 80 yaş üstü bireyleri tanımlamaktadır (Harrison, T.M. 2012). Böyle bir yaşlı nüfusun varlığını keşfeder keşfetmez herkesin aklına aynı sorular takıldı. Bu insanlar ne yiyip ne içiyorlardı? Egzersiz ile ilişkileri nasıldı? Çok mu çalışıyorlardı yoksa tembel miydiler? Yani onlar gibi olabilmek için ne yapmamız gerekiyordu? Bu işin sırrı ya da reçetesi neydi? Öncelikle bizler için aranan pratik reçete bulunamadı. Elbette bu güzel insanların genetik bir mirasları var. Ancak kendilerinin daha yeni farkında olabildiğimiz için ebeveynlerinin sağlık ve yaşam koşulları ve de genetik donanımları hakkında henüz çok bir şey bilmiyoruz. Ancak aralarında hiç spor yapmayanlar olduğu gibi 80’li yaşların üzerinde hala aktif spor yapanlar var. Yediğine içtiğine müthiş dikkat edenler sağlıklı beslenenler olduğu gibi ömrü boyunca ne yediğine ne kadar yediğine hiç dikkat etmeyenler de var. İşkolikler de var tembeller de var. İnanç ve siyasi tavır açısından da oldukça değişkenlik gösteriyorlar. Yani bu güzel insanlar çok heterojen bir grup olarak karşımızda gülümseyerek duruyor. Ancak hiçbir ayırt edici özellikleri de yok diyemeyiz. Bence çok ilginç olan ortak özellikleri var. Öncelikle bu güzel insanlarla ilgili kimi ilginç verilere bir göz atalım. Strese karşı normal ve SY bireylerin fizyolojik yanıtlar benzerdir. Buna karşın SY gurubu hem bir özellik olarak hem de stresten geriye çekinebilme yeteneği olarak aynı yaştaki diğerlerini aşan bir duygusal esneklik düzeyine sahip bulunmuştur (Gavet , 2013). SY grubu, yaşa göre ortalama epizodik belleğe sahip benzer yaş grubu yaşlılarla karşılaştırıldıklarında daha uyumlu (daha az nevrotik ve daha fazla dışa-dönük) kişilik özellikleri göstermiştir (Rao et al., 2011). SY grubunda görülen büyük uyum yeteneği ve olumlu kişilik tarzı ile amigdala adı verilen beyin çekirdeğinin ilişkisi olabileceği üzerinde duruluyor. Bu çalışmada amigdal hacmi ile araştırmada kullanılan ölçekteki dürüstlük faktörünün olumlu korelasyon gösterdiği bulunmuş ancak nevrotiklik ve dışa dönüklük ile aralarında anlamlı ilişki saptanamamış. SY’ın uyum gücü yüksek kişilik özellikleri sergiledikleri ve hiç birinin depresyon ölçeklerine göre depresyonunun olmadığı bulunmuş. Ancak genel yaşlı nüfusun %1-4’ünün majör depresyonu ve %4-13’ünün ise minör depresyonu olduğu ve %2’sinin ise distimik olduğu (Alexopoulos, 2005) bulunduğu düşünüldüğünde bu bulgunun da sıra dışı olduğu dikkat çekmiş. Esnekliği test etmek için; 1-Stresöre verdikleri yanıt ve 2-Stresten kurtulma -düzelme- zamanı ölçülmüştür. Strese yanıtta iki grupta tansiyon artışı ve olumsuz duygulanım bildirilmiş. Bilişsel reaksiyon zamanı testlerinde stres uygulama bireyler arası farklılığı olumsuz etkilememiştir. Öznel duygusal yanıtlarında stres sonrası düzelme periyodu anlamlı farklılık göstermiştir. Normal yaşlıların olumsuz ruh hali oranları SY gurubuna göre aynı dönemde stresin sonlandırılmasına rağmen daha artmış ve daha yüksek bulunmuştur. Buna karşın SY gurubunda öznel olumsuz ruh hali oranı stres öncesine dönmüştür. SY grubu esnekliğin göstergesi olacak şekilde akut stresin sonrası “geri sıçrama” becerisi gösterebilirken, normal yaşlılar yüksek olumsuz ruh hallerini bir süre daha devam ettirmiştir.
Çalışma sonuçlarından öte bu güzel insanları takip eden çalışmacılara göre SY grubunun ortak özellikleri hayata ve diğer insanlara karşı takındıkları tutumda kendisini göstermektedir. Öncelikle bu insanlar yaşama karşı çok olumlu bir tavra sahipler. Yaşamın sunduğu tüm zorluklara ve yaşamı tehdit eden durumlara dahi gayet sakin hatta esprili yaklaşabilmekteler. Diğer insanlarla ilişkilerine gelince kendi inançları ve görüşleri ne doğrultuda olursa olsun insan yelpazeleri ve diğer insanlara ve fikirlerine karşı hoş görüleri çok geniş. Belki bu güzel insanlar yaşlarına rağmen kaybetmedikleri zihinsel bilişsel yetileri nedeniyle yaşam koşullarına ve diğer insanlara karşı daha hoş görülü ve anlayışlı yaklaşabiliyorlar. Ya da bu şekilde yaklaşabildikleri için zihinsel yetilerini koruyabiliyorlar. Bir diğer olasılık ise hem bu şekilde anlayışlı ve hoşgörülü olmalarını hem de bilişsel yetilerini koruyabilmelerini sağlayan henüz fark edemediğimiz başka ortak özelliklerinin olmasıdır. Bunu henüz bilemiyoruz. Ancak yaşama ve diğer insanlara karşı takındıkları tavırları dikkate almalıyız çünkü hem bizden daha tecrübeliler hem de bu yaş ve tecrübelerine rağmen zihinleri hala genç. En önemlisi de sahip oldukları bu ortak tavra insanlık olarak çok ihtiyaç duymaktayız. Bu bulgu bence arayıp da bulamadıklarımızdan çok daha önemlidir. Egzersiz, gıda ya da yaşam stili gibi aradığımız diğer etkenlerden birisinde anlamlı bir farklılık bulsaydık geleceğimize yönelik bize ne gibi bir umut verebilirdi? Ama bulabildiğimiz yegâne şey bu insanların yaşam olaylarına ve diğer insanlara karşı zihinlerinde ön yargı ve eski bilgilere dayanan kabuller değil boş haritalar oluşturduklarıdır.
Geçmişte 15 ve 16. yüzyıllarda gözü pek kâşifler haritalarında çok ilginç bir yeniliğe imza attılar. Bu bir çeşit zihinsel devrimdi aynı zamanda. Yeni haritalarda bildikleri Dünya dışında kalan yerleri boş olarak gösterdiler (Hararı, 2012). Yeni bir şey öğrenmenin ilk koşulu bilmediğini itiraf etmektir. Bir konu veya yer hakkındaki bilgisizlik kabul edilmeden o konu veya yer hakkında yeni bilgi edinmek tamamen şansa kalmıştır. Kolomb’un haritasında Avrupa’nın batı kıyısının 7000 km ilerisinde Doğu Asya’nın olduğu gösteriliyordu. Bu coğrafi kabul, kendisinin ayak bastığı yerin Avrupalılarca hiç bilinmeyen yeni bir dünya olduğunu bilemeden ölmesine neden oldu. Verili sahip olunan bilginin dışında kalan bölge için “boş alan” bırakmak çok basit gibi gelebilir. “Eeee? Boş harita kavramında bu kadar önemli ne var?” diyebilirsiniz. Etki açısından bu cebirdeki “0” kavramının keşfi ile benzerdir. Bir gün birisi onu tanımlayana değin insanlık kültürünün birçok zahmete girdiği ancak keşfedildiği andan itibaren tüm düşünenlerin “Eee? Ne var bunda zaten çok basit ve çok aşikâr!” dediği türden müthiş zihinsel sıçramalardan birisidir. Ta ki bu zihinsel atılımı yapabilene dek bu böyledir. Boşluk yani bilinmeyen insanda merak uyandıran en önemli unsurdur. Cesaretin en önemli ateşleyicilerinin başında ise merak gelmektedir. Merak sayesinde içinde ne olduğunu bildiğimiz evin değil, içinde ne olduğunu bilemediğimiz evin etrafında dolanırız. Eldeki sahip bilgi ve deneyimimiz ile bir dünya haritası çizdiğimizde kendimizi de o dünyanın içine hapsederiz. Bilgimiz dışında kalanı hiç merak edemediğimiz gibi bilgimiz dışında kalan ile rastlantısal her karşılaşmamız sorunludur. Çünkü var olan sınırlanmış bilgimiz sonucu yeni olanı ön yargı ile yanlış tanır ve tanımlarız. Bilinmeyenle karşılaştığımızda dahi bunu bilemeyebiliriz. Diğer insanlara karşı olabildiğince boş zihin haritaları bırakmak ötekini yansız ve hoş görü ile karşılamanın belki de en önemli anahtarıdır. Yine boş zihin haritaları, beyni yıprandırıcı yaşam olaylarına ve diğerlerine karşı koruyan en önemli etkenlerin başında geliyor olabilir. Beyni genç tutmanın bildiğimiz anahtarları; sağlıklı bir beden, zihinsel egzersiz, sosyal uğraşılar ve fiziksel egzersizdir. Boş zihin haritaları hem daha çok merak uyandırarak hem de cesareti arttırarak bilinmeyeni bilmeye, tanınmayanı tanımaya ve dolayısı ile her dem zihinsel egzersize olanak sağlamaktadır. Boş zihin haritaları ayrıca kişinin tanıdığı, olumlu ilişkiler geliştirdiği insan sayısını arttırarak da sosyal ağları kuvvetlendirmektedir. SY hakkında bildiklerimiz bilmediklerimizden çok daha az. Bu güzel insanlardan öğrenebileceğimiz çok şey var. İlki diğer insanlara ve hayat olaylarına takındıkları tutum olabilir. Böylelikle başta kendimize olan yolculuğumuz olmak üzere yeniye ve bilinmeyene daha cesur bir şekilde yelken açabiliriz ve belki bu yolculukta daha az yıpranırız. Saygılarımla…
Yazan: H.Tuğrul Atasoy
KAYNAKLAR:
Alexopoulos, G. S. (2005). “Depression in the elderly.” Lancet, 365(9475), 1961-1970
Gavett R.A. (2013) “Resilience to Stress as a Possible Mechanism for Cognitive SuperAging” Published by ProQuest LLC, EVANSTON, ILLINOIS.
Hararı Y.N. “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens” Çeviren:Ertuğrul Genç. Kolektif Kitap 2015, sfl:284-289
Harrison, T. M., Weintraub, S., Mesulam, M. M., & Rogalski, E. (2012). “Superior memory and higher cortical volumes in unusually successful cognitive aging. Journal of the
International Neuropsychological Society : JINS, 18(6), 1081-1085.”
Rao J.A. (2013) “Can Hippocampal and Amygdalar Volume Explain SuperAgers’ Superior Memory and Adaptive Emotional Wellbeing? A Super Aging Study” Published by ProQuest LLC, EVANSTON, ILLINOIS.