Site icon Düşünbil Portal

Varoluşçuluk, ‘Tesadüfler’, Hayatın ve Ölümün Anlamı ‘Fakat aynı zamanda özel bir şey değil.’

Paylaş

“I Heart Huckabees” – “Tesadüfler” hem absürd hem de absürdlükle ilgili bir film. David O. Russell’ın yönetmenliğini yaptığı film, şiir yazarı, bataklık koruyucusu 20li yaşlarındaki Albert’in (Jason Shwartzman) varoluşçu kiriz dönemini anlatır.  Albert, varoluşçu dedektifler Bernard (Dustin Hoffman) , Vivienne (Lily Tomlin) ve rakipleri Caterine (Isabelle Huppert) sayesinde hayatın anlamıyla, daha da ötesi insanın hayatı nasıl anlamlı kılacağı noktasına kadar mücadele eden felsefelere maruz kalır. Sunulan argümanlar basit biçimde her şeyin bağlı olduğu ve hiçbir şeyin bağlı olmadığıdır.

Albert’in bu argümanlardan birini veya her ikisini birden kabul etme mücadelesi, onun “çatlak” bir yaratık olmasının bir sonucudur. Başlangıçta yaşam amacını, Huckabees gibi kapitalist holdingler tarafından önerilen kentsel yayılış karşısında, çevreyi korumayı mesleki amacına paralel olarak görür. Bununla birlikte, bunun hayatta nihai amacı olduğuna inanmasına rağmen, çevresindeki kişiler onun bu görev için yeterli olmadığını düşünürler ve tüm sorumluluklarını elinden alırlar. Böylelikle, Albert’in iki kişiliği sergilenmeye başlar: Kendini içerden gören Albert ve dışarıdan görünen Albert. Bu kendi görünüşlerinin çatışması, felsefede, absürdlük durumu olarak bilinir.

Öyleyse hayatımızın anlamını nasıl bilebiliriz? Varoluşçuluğun genel argümanı, evet, dünya saçmalıktır ve ne “Tanrı” ne de akıl, hayata evrensel bir anlam vermez, insanların hayatlarının anlamını değerlendirebileceği “önceden var olan standartlar veya değerler” yoktur. Tersine, varoluşçular için, her birey kendi yaşamları için kendi amaçları doğrultusunda seçme yeteneğine sahiptir.

Varoluşçu dedektifler, Albert’ı kendisiyle ilgili kendi fikirlerini keşfetmek ve  iç  görünümünü yeniden değerlendirmek için zorlarlar. “Örtü” ile temsil edilen her şeyin birbirine bağlılığını vurgularlar ve Albert’ı örtünün gerçekte ne olduğunu görmeye teşvik ederler. Kendini, onları, herkesi ve her şeyi, dolayısıyla şimdiye kadar istediği veya sahip olabileceği her şeyi.  Ancak Rowland’ın da belirttiği gibi, sadece, eğer biri “onlara anlam veren şeylere ulaşamazsa” anlam elde edilebilir. Dolayısıyla Albert, örtüye dayalı teoriyi kabul ederse, kendi iç görünüşünü ve dış görünüşünü uzlaştırır ve onun istediği her şey olduğuna karar verir, ona amaç veren hayat mücadelesinden sıyrılır. Bu nedenle de hayatı anlamsız hale gelecektir.

Russell, Albert’in hayatını ve hayatındaki tüm anlamı kaybetmesine nasıl son veriyor? Son sahnede Albert, arkadaşı Tommy (Mark Wahlberg) ile konuşur. “Karşılıklı bağlantılılık” hakkında sohbet ederler. Bu ne kadar şaşırtıcı olsa da “özel bir şey değildir”. Ardından, Tommy’nin de katılmaktan mutluluk duyacağı, Albert’in ertesi gün kendini bir ağaca bağlama planı üzerine konuşurlar. Burada, yönetmen, Albert’in dünyadaki yeri ve yaşamı hakkında bir anlayış kazanmış olmasına rağmen, her zaman bir başka mücadelenin söz konusu olduğunu ve Albert’in hayatını yaşama değerine sahip bir yaşam haline getiren şeylerin bu küçük şeyler olduğun izlenimini verir.

Çeviren: Gözlem Küçük
Kaynak: brenski78.wordpress

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş
Exit mobile version