Kendi deneyimimiz odur ki, çoğu insan arkeolojinin esas olarak pisliği eşelemek anlamına geldiğini düşünüyor.
Arkeolojik bulgularınızın olduğunu bir yabancıya söyleyin ve değişmeyen soruyu bekleyin: “Bulduğunuz en iyi şey nedir?”
Onlara kütüphane arşivlerinde gün yüzüne çıkardığınız fantastik bir mürekkep ve suluboya plandan ya da sık okaliptüs çalılıklarının içinde tesadüfen bulduğunuz eski bir şantiyeden ve üzerlerindeki sırdan söz etmeye başlayın – sıkkın gözlerle bakmaya başlarlar.
İnsanlar sürekli olarak iskeletlerden, çanaklardan ve parlak metal parçalarından haberdar olmak isterler. Kitle iletişim araçlarında sıklıkla göreceğiniz bu tür nesneler, arkeolojik sürecin sadece kazı ile ilgili olduğu yanıltıcı izlenimini verir.
Mala ve kürek arkeolojik araç kiti bünyesine önemli bir ilave olmakla birlikte, ana faaliyet alanına yönelik tanımımız –insanlığın materyallerinden kalanları kendi tarihimizi anlamak için kullanmak– geçmişle böylesine yakından ilgilenmeye başlamanın birçok yolunu kullandığımız anlamına gelir.
Arazide bir çukur
Kuşkusuz insanların dikkatlerini çekmek için arazi üzerinde etrafı derli toplu bir çukur gibisi yoktur. Gelgelelim kamuoyu ilgisinin coşkusu nedeniyle sıklıkla arada kaynayan şey kapsamlı araştırma, planlama ve tasarımının son ürünü olarak kazının son aşama olduğudur.
Bilimsel araştırma ortamında, kazılar başka delil akışlarının hiç olmadığı ya da sadece düşük düzeyde olduğu durumlarda tetiklenir.
Bu, benzer şekilde, tarihi bir yerin kısmen veya tamamen kaldırılması tehdidinin bir delil toplama unsuru eklediği hallerde, imarın etkilerini hafifletmek için de geçerlidir.
Kazı yanlış tasarlanmışsa ya da uygun araştırma hedeflerinden ayrılmışsa, sonuçlar –ve dolayısıyla tüm alıştırmanın net yararı– eğer tümüyle boşa gitmezse eksilir.
Özellikle tarihle ilgilenen arkeologlar için belgesel arşivlerinin, sözlü tanıklığın ve kalıntı arazinin bizzat elverişli olduğu haller, esin kaynağı olabilir – malaların toz toprakla kirlenmesinden ziyade.
Kazı öncesi yoğun çalışma
Tarihi olayları inceleyen arkeoloji uzmanı için, kazı planlanmadan, kazı öncesinin bile planlanması büyük miktarda çalışma gerektirir. Hatta bazen kazı gibi tarihsel dokunun yapısını bozucu (invazif) araştırmalar düşünülmez bile.
Avustralya’nın hükümlü sisteminin (1788-1868) tarihi arkeolojisine özgü çalışma alanımız dahilinde, herhangi bir arkeolojik süreç başlamadan önce soruşturulması gereken çok sayıda belgesel kanıt mevcuttur.
Örnek olarak, Tazmanya Arşivleri ve Miras Bürosu’nda, sadece 1824-36 dönemi resmi yazışma kayıtları, 35 metrelik raf alanını kaplar.
Yazışmalar, raporlar, tablolar, günlükler, gazeteler, haritalar, planlar, resimler ve fotoğraflar hükümlü geçmişi ile ilgili zengin bilgiler içerir. Bunlar, insanların birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu ve bunun sonucu olarak yaratılan ve değiştirilen yerleri, alanları ve nesneleri sorgulamak için kullanılabilir.
Hükümlü işçinin deneyimi
Şu anda Tazmanya’da Tazmanya Yarımadası’ndaki (1830-77) hükümlü işçinin deneyimini anlamak için yerleşik ve doğal çevre düzenlemesine dair delilleri değerlendiren (Üretim ve Ceza Çevre Düzenlemeleri olarak adlandırılan) bir araştırma projesinde bulunmaktayız
Ceza yarımadasında, en kalabalık olduğu dönemlerde, yaklaşık 4.000 hükümlü ve özgür insan yaşıyordu. Onların günlük faaliyetleri, tarihsel araştırma, uzaktan algılama ve arkeolojik alan araştırması kullanarak yerini tespit ettiğimiz ve analiz ettiğimiz günümüz çevre düzenlemesinde izler bıraktı.
LiDAR (Işık Algılama ve Uzaklık Tayini, bir 3-D haritalama şekli) zamanında hükümlü işçi bölgesini bulmak üzere incelenen geniş alanların çok detaylı bir şekilde haritasını çıkarmada etkin bir şekilde kullanılmıştır. Bunlar arasında taş ocakları, testere çukurları, kömür yakan satış sergileri, tuğla-taş ocakları, tramvaylar, yollar ve güzergahlar, ekili alanlar ve sınırlar bulunur.
Hiçbir zaman toprağa zarar verilmedi
Bir tek çimen dönüştürmeden, uzun süre gömülü olan keşfedilmemiş tarihi çevre düzenlemelerine hayat verdik.
Tüm bunlar, tarihsel olarak hükümlüleri ve onların çalışmalarının açıklamasını yapmak için kullanılan sistemin kayıtları aracılığıyla hayata geçirildi. Bu kayıtlar, hükümlü oldukları sırada mahkumların yaşamları hakkındaki kayıtlara ilaveten, kendi emeklerinin ürünleri ve süreçleriyle ilgili istatistikleri içerir.
Bu ham veriler, hükümlülerin yürüttüğü tuğla üretimi, kumtaşı ocağı, kireç yakma ve kereste temini gibi endüstriyel işlemlerin çıktılarının yanı sıra deri, kereste ve metal gibi binlerce ticari mal üretilen fabrikalarda olduğu gibi endüstriyel çıktıları da göz önüne sermektedir.
Ayrıca kayıtlar hükümlü ve özgür yerleşimcileri, kendi emeklerinin statülerine ve ürünlerine onları yeniden bağlayan zaman ve mekâna yeniden iskan eder.
Proje olgunlaşma sürecinde, kazı işi, kanıtlarımızı elde etmek için kullanılan arkeolojik yöntemlerden biri olabilir – ancak diğer tüm araştırma yollarını tükettikten sonra sadece bir seferlik.
Kontrollü yıkım
Arkeologlar olarak, arkeolojik bir araştırma olan kontrollü imha sürecinin mümkün olan en yüksek araştırma getirisine sahip olmasını sağlama sorumluluğunu taşıyoruz.
Bu yargı süreci olmadan kendi çalışmamız, araştırmanın kuruluşundan itibaren dengesiz hale gelmeye başlar. Kazılar, küçük araştırma değerinin elde edilebileceği pahalı ve yönsüz hazine avlarına dönüşür.
Arkeoloğun uzmanlığı –akademik olsun ya da ticari ve kamu kuruluşunda çalışsın– kazı işinden daha fazlasıdır. Bizden öncekilerin hayatlarını anlamada merkezi görevimize yardımcı olmak üzere harekete geçirilebilecek çok çeşitli beceri ve teknikleri kapsar.
Yazar: Richard Tuffin And Martin Gibbs
Çevirmen: Julide Yapıcı
Kaynak: The Conversation