• 12 Kasım 2017
  • Yevgeniya Kulandina
  • 0
Paylaş

Saul Kripke’nin tanıttığı katı belirleyici (rigid designator) terimi, dil felsefesindeki ilginç konulardan biridir. Aynı terimi, bilim felsefesini, özellikle de bilim metafiziğini hareketlendiren ve bu alanlarda umut vaat eden bir kavram olarak da değerlendirebiliriz. Bu yazıda, katı belirleyicilerin ne anlama geldiklerini ve neden bilim felsefesindeki kimi konulara ışık tutabileceğini özetle anlatmaya çalışacağım.

İlk önce, katı belirleyicilerin ne anlama geldiğini belirtmemiz faydalı olacaktır. Bu kavramı Josephy LaPorte’nin makalesinden kaynak alarak açıklayacağım. Bir nesnenin katı belirleyicisi, bütün mümkün olan dünyalarda sadece ve sadece bir nesneyi belirleyen ve asla başka bir nesneye referans yapmayan şey şeklinde genel olarak tanımlanabilir. Başka bir deyişle, katı belirleyiciler nesneleri “markalayan” ve bu markalamanın arkasında yatan anlamını nesneye sabitleyen semantik “aletler”dir. Örneğin, “Elvis Presley” bir katı belirleyicidir, çünkü anlamı, bütün mümkün olan dünyalarda sadece ve sadece bir insana referans verecektir.

Katı belirleyicilerin en önemli avantajlarından biri ise şudur: Bir nesne ve onu tanımlayan katı belirleyici arasındaki ilişki, apriori şartını (deneyim etmeyi önceleme/deneyim etmekten önce gelme) sağlamaya gerek olmadan bir ifadeyi mutlak hakikat (necessary truth) statüsüne taşımak için yeterlidir. LaPorte bu savını desteklemek için Saul Kripke’nin meşhur “Hesperus=Phosphorus” örneğini vermektedir ve bu ifadenin mutlak hakikat statüsünde olduğunu iddia etmektedir. Hesperus (sabahyıldızı) ve Phosphorus (akşam yıldızı), Venüs gezegeninin gökyüzündeki görünüşlerine verilen isimlerdir. İlk ifade Venüs’ün sabah saatlerindeki görüntüsüne referans verirken, ikinci ifade aynı gezegenin akşam saatlerindeki görüntüsü için kullanılmaktadır. Aynı nesneye işaret ettikleri için de ifadelerin birbirine “eş” (“=”) olduğu varsayılmaktadır. Argümanın detayı aşağıdaki gibi verilebilir:

    1. “Hesperus” ve “Phosphorus” aynı nesnenin özel isimleridir.
    2. Bu isimler, diğer isimler gibi, katıdır: her biri, bu nesnenin var olduğu bütün mümkün olan dünyalarda sadece ve sadece bu nesneyi belirler, başka bir şeyi belirlemez.
    3. Bu isimlerin belirlediği nesne Venüs’tür (bütün mümkün olan dünyalarda).
    4. Bütün mümkün olan dünyalarda, Venüs=Venüs ifadesi geçerlidir.

→ Sonuç olarak, “Hesperus=Phosphorus” ifadesi, bütün mümkün olan dünyalarda mutlak hakikattir (LaPorte, 2006: 3, İngilizceden kendi çevirimdir).

Bu argümanını kullanarak pek çok ismin katı belirleyici niteliğinde olduğunu görebiliriz. LaPorte’nin belirttiği gibi, katı belirleyici olarak gösterilebilecek ifadeler arasında, “su”, “altın” gibi doğal türlerin isimleri (“names of natural kind”) de yer alır.

Peki ya bu bağlamda, “elektron”, “elektromanyetik dalga” gibi teorik terimler de birer katı belirleyici sayılabilirler mi? Başka bir deyişle, katı belirleyiciler, -apriori olmadan mutlak hakikat statüsüne erişme ispatı kullanılarak- bilimdeki teorik terimleri objektif nesneler olarak tanımlamamızı sağlayabilirler mi? Bilimdeki teorik terimler tarih boyunca kimi değişimlere uğrasa da, bilimin kendisinin -bu tarz bir objektifliği kullanarak- rasyonel bir ilerleme içerisinde olduğu savunulabilir mi? Eğer böyle bir varsayım yapılabilirse, realist görüşe karşı yapılan birçok eleştiri, bilim tarafından karşılanabilir. (Bilimde realist bir görüş savunuyorsanız, “parçacık”, “yerçekimi” vs. gibi doğrudan deneyimden gelmeyen teorik terimlerin de dış dünyada bir gerçeğe tekabül ettiğini kabul etmiş oluyorsunuz).

Maalesef kabul etmek zorundayım ki, böyle bir varsayım bana göre çok olumlu gözükmüyor. Katı belirleyicilerin mutlak hakikatini tesis ettiğimiz argümanın öncülleri arasında, “bir ve sadece bu nesneyi belirler” ifadesi (argümanın 2. öncülü) büyük bir önem taşıyor. Evet, “su”, “ağaç” gibi, anlamı daha sabitlenmiş ve bu anlamının tarihsel kullanımı değişmemiş kimi terimlerde herhangi bir sorun gözükmüyor olabilir (ki buna karşı olan da elbette vardır). Fakat bilim adamlarının bir teoriyi geliştirirken keşfettikleri ve daha sonra geliştirilen bu teorinin yapı taşlarından biri olarak kabul ettikleri teorik terimler, o teorinin bu terimlere nasıl bir anlam yüklediğine bağlıdır. Dolayısıyla, teori değişimi sürecinde, teorik terimlerin isimleri aynı kalsa dahi içeriklerinde anlamsal değişiklikler meydana gelebilir. Elbette ki bu tarz değişimleri “radikal” değişiklikler olarak tanımlamayabiliriz. Hatta değişim olarak değil de bilimin ilerleyişindeki “dönüşümler” olarak da adlandırabilir. Fakat her koşulda, böylesi bir değişime uğramış terimler, tarih içerisinde farklı özellikteki nesnelere referans verir hale geldikleri için katı belirleyicilerin özelliklerinden faydalanamaz duruma geliyorlar.

Yazıyı noktalamak ve bu olanağın neden mümkün olmadığını göstermek için kısa bir örnek vermek istiyorum. “Işık nedir?” diye sorduğumuzda, optik bilimindeki teorilere bakmamız bize cevap verebilir. Mesela, Newton zamanında “ışık bir parçacıktır” tanımını buluruz. Daha sonra dalga teorisinin kabul edilmesiyle birlikte “ışık elektromanyetik dalgadır” diye bir tanımla karşılaşırız. Fotoelektrik efekti keşfedildiğinde ise ışık, “bazı koşullarda parçacık doğasını gösterir” şeklinde tanımlanır ve bu tanım, foton teorisinin keşfine yol açar. Güncel tanımına bakarsak ışık, birbirinden farklı iki doğayı da gösterebilen bir fenomendir. Artık ışık, “belirli koşullarda dalga, belirli koşullarda ise parçacık gibi davranır” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu sadece optik biliminden bir örnektir; bilimin diğer dallarından da örnekler rahatlıkla bulunabilir diye düşünmekteyim. Bu durumda, Kripke’nin katı belirleyicilerindeki “bir ve sadece bu nesneyi belirler” ifadesi, bilimin teorik terimlerine uygulanamaz gözüküyor.

Kaynakça:
LaPorte, J. (2006) Rigid Designators. The Stanford Encyclopedia of Philosophy. http://plato.stanford.edu/archives/sum2011/entries/rigid-designators/

Yazar: Yevgeniya Kulandina

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş

Yevgeniya Kulandina

2004 yılında lise öğrenimini tamamladıktan sonra lisans eğitimi için Kazakistan'dan Türkiye’ye geldi. ODTÜ Felsefe bölümündeki yolculuğu o zaman başladı. Halen aynı bölümde, bilim felsefesi dalında Doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Evli ve yemek pişirme meraklısıdır. Düzenli olarak dünya mutfaklarını araştırıp değişik yemekler yapar. Mutfağında şef bıçağı, büyük kesme tahtası ve bin çeşit baharat bulunur.