Polisiye kurgular, (toplumsal) düzen açısından sadece popüler değil, aynı zamanda muhafazakâr bir tür olarak da görülmektedir. Düzenin bozulması -genellikle cinayet biçiminde ortaya çıkar- toplumun teşkilatlanma biçimini sorgulatmaktadır çünkü bu durumlarda herkes katil olabilir. Aşırı kaygı durumunu doğuran da aynı şeydir. Bu çeşit bir bozulma Kral Oedipus’taki felakette ve (oyunculuk olmasına rağmen) Zindan Adası’ndaki Rachel Solando’nun olanaksız ortadan kayboluşuna verilen tepkilerde de görülmektedir. Bu andan itibaren soruşturma, eski düzenin onarılması eylemine dönüşür ve sonunda suçlunun yakalanması, toplumun suçunu yüklemek üzere bir günah keçisinin seçilmesi demektir. Slavoj Žižek bunu “dedektifin rolü, yine, bu evrenselleşmiş yüzergezer suçluluk hissini tek bir özneye yükleyip diğer herkesi aklamaktır”1 cümlesiyle ifade etmiştir. Polisiyenin bu kolektif seviyesinde düzenin yeniden sağlanması süreci, kahramanın bireysel düzeyine karşılık gelebilir ancak yalnızca bazı özel durumlarda. Hercule Poirot gibi polisiyenin Altın Çağı’nın hafiyeleri, olaylardan uzak durup ciddi bir gözlemci olmanın ötesinde dramanın içine yer almazlarken; örneğin, Dashiell Hammett ve Raymond Chandler gibileri tarafından kaleme alınan gerçeğe yakın kurgulardaki özel dedektifler bu hikayelerde zar zor ayakta kalabilmektelerdir.
Aslına bakarsak, Zindan Adası‘nda, dedektif hikayesi dinamiğinin farklı bir resmi, bilginin draması olarak görünmektedir. Düzeni yeniden sağlama amacı, burada tam olarak bireysel düzeye yansıtılmaktadır. Kolektif düzeydeki kaygıysa, Andrew Laeddis’in çok yoğun ve güçlü olmasından ötürü bir türlü yüzleşemediği kaygılarını fark etmesini sağlamak için doktorları tarafından kurgulanmıştır. Andrew bu kaygıyı belirli bir nesneye veya kişiye (yani kendisiyle aynı ada sahip hayali bir kundakçı olan Andrew Laeddis’e) duyacağı korkuya dönüştürmek için fantazide ikincil bir benlik yaratmıştır. Bu dışsallaştırmaya ve tanımlamaya ulaşıldığında Andrew, Teddy kişiliğinde, bu korkunun üstüne gidebilmekte ve bunu soruşturabilmektedir.
Bu soruşturmanın, aynı zamanda korkuyu yenmenin de tek yolu olan korkulu bir fantezi; korkularla dolu bir fantazi olduğunu söyleyebiliriz. Andrew’in soruşturma boyunca elde ettiği bilgiler, nihayetinde imgesindeki Laeddis, korkusunu kırmasına yarayacak ve Andrew’un, suçluluğu ve kaygıyı kaynak noktasında görmesini sağlayacaktır. Bilgisinin artmasıyla Andrew, içindeki korku, kaygı ve suçluluğa hakim olabilmekte ve çok kısıtlı seçeneklerle de olsa sonunda tekrar eyleme geçebilmektedir.
Zindan Adası içerik açısından çeşitli korkuları ele almaktadır. Anti-komünist devlet aygıtı, ruhsuz askerlerin üretilmesi, savaş suçları ve olası Nazi geçmişi, Andrew Laeddis’in temel kaygısından ortaya çıkan fantazilerden yalnızca bazılarıdır. Ancak filmde dikkat çeken nokta; kimlik oluşumu ve kimliğin yeniden şekillenmesi, kimliklerin kurgulanmasının ve bu kurgunun yeniden şekillenmesinin, süreç içinde gösterilme biçimidir. Asıl önemli olan korkular değil; öz bilincin öz farkındalığının yapısıdır. Diğer bir deyişle filmin ödipal bir yanı vardır.
Bu ödipal yan, Kral Oedipus ile bilinen benzerliğin ötesine, makalenin başlarında ana hatlarıyla belirttiğim polisiye kurgusunun transmedyal biçimine uzanmaktadır. Suçlu ve dedektif ikiliğinin polisiye kurgusunda kendi alt türünü oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu ikilik bazen Kral Oedipus ve devamındaki işlerin inandırıcılığını zedelese de Zindan Adası ve Christopher Nolan’ın Akıl Defteri (2000) gibi birçok modern polisiye filmde karşımıza çıkmaktadır. Diğer filmlerin ödipal dedektif alt türünü ne derece değiştirdiği ise ileriki araştırmaların konusudur.
Soruşturmaya dair çözümleme ve hakikat arayışı, genellikle, kaygıları korkulara dönüştürmenin ve nihayetinde onlara hakim olabilmenin (bilinen tek yolu değilse de) bir yoludur. Bu, sahnelenen olaylarla ilgili bilgilerin süreç içinde ortaya çıktığı polisiyelerin genel özelliğidir. Çünkü aynı zamanda soruşturma, sürecin biçimsel olarak kurguya yeniden katılmasıdır. Yani dedektif figürünün tüm araştırmacılar için (bilim insanları, psikanalistler, eleştirmenler, çocuklar ve tabii ki okuyucular ve izleyiciler) metaforik bir temsilci haline gelmesi çok doğaldır. Dolayısıyla modern Oedipus’a olan ilgimiz, hikayelerin maddi dokusunu oluşturan belirli korkulardan ziyade efsanevi anlatı biçiminin kaygıyı, korkulu bir fantaziye dönüştürme ve bu ikisini soruşturma sürecine açma gücünden kaynaklanmaktadır. Bununla beraber Zindan Adası aynı zamanda, bir durumu değiştirme gücünü sadece fantazi ve akılcı soruşturmaya atfetmeye yönelik eğilimleri de sorgulamamızı sağlamaktadır. Filmin merkezindeki soruşturma bir fantazi ve Andrew Laeddis’in yaptığı sınırlı bir seçimdir. Bu sınırlı seçime oyunculukla/rol yaparak ve kendi fantazisini kurgulayıp yeniden yaratarak ulaşmıştır. Dolayısıyla Zindan Adası korkulu bir fantazi olarak Oedipus mitini ve (izleyiciler olarak bizler için) kişinin kendisine ve dünyaya ilişkin bilginin nasıl kaybolabileceğini veya elde edilebileceğini gösteren kurgunun gücünü betimleyerek anlatmaktadır.
- Slavoj Žižek, “Two Ways to Avoid the Real of Desire” [“Arzunun Gerçeğinden Kaçınmanın İki Yolu”], Psychoanalytic Literary Criticism, ed. Maud Ellmann, London: Longman, 1994, 117.
Yazar: Gero Guttzeit
Çeviren: M. Salim Dın
Çeviri Editörü: Cemre Yılmaz
Kaynak: Guttzeit, G. “Fearful Fantasy in the Oedipal detective film”, Fear and Fantasy in a Global World (ed. Susana Araujo, Marta Pacheco Pinto ve Sandra Bettencourt) içinde ss. 160-162, Brill Rodopi.