Köpekler sahip olduğumuz en iyi arkadaşlarımızdandır. Biz onları, onlar da bizi sever ve bu duygular bizim için çok mühim anlamlar taşır. Genelde kelimelerle ifade edilemeyen (veya en azından sözsel bir şey olmayan) bu derin bağların, sahip olduğumuz diğer bütün bağların en derin boyutlarıyla aynı değerde olduğundan bahsetmek istiyorum. Etki alanı bağlamında ele aldığımızda, insanlarla kurduğumuz bağlara nazaran daha kısıtlı oldukları kesin, fakat bence bu sınırlar, sevginin üst yani yüzeysel bölgelerini etkiler sadece. Aslına bakılırsa, köpeklere olan sevgimiz sırf yüksek seviyelerde olmadığı için, insanlara duyduğumuz sevgiye nazaran, derinliklere daha saf bir şekilde ulaşır.
Platon, en derin sevginin, mutlak hakikat ile olan bağımız olduğunu söylemiştir. Hem Platon’un haklı olduğunu, hem de bu bağın saf bir halde köpekler ile olan bağlarımızda bulunduğu göstermeye çalışacağım.
Eğer köpekler hakkında yanılmıyorsak, diğer hayvanlar için de, örneğin kediler, aynı şeyden bahsedebiliriz. Ayrıca, belli ağaçlar veya duygusal açıdan bizim için önemli olan nesneler için de bu doğru olabilir. Fakat fazla kurcalamamak için, sadece köpeklerden bahsedeceğim.
Platon, Şölen adlı diyaloğunda, gündelik sevgi deneyimlerimiz ile mutlak, nihai hakikat ile olan ilişkilerimiz arasında çabuk fakat oldukça anlaşılır bir ilişki kuruyor.
Platon’un “iyiyi sonsuza dek istemek” olarak tanımladığı sevgiyi, hislerimizde bulmak kolaydır. Sevdiğimiz şeye çok değer veririz, onu iyi bir şey olarak görürüz; aynı şekilde hiçbir zaman kaybetmemek isteriz. Platon’un değindiği gibi, en yoğun sevgi ve tutkular, yeniden üretim arzusu ile çok yakın bir ilişkiye sahiptir. İster çocuk olsun, ister yaratıcı çalışmalar olsun, hatta ün kazanmak şeklinde kişi kendisinden bir şeyin devam etmesini ister. Bu, sevginin, yani en çok değer verdiğimiz şeylerin sonsuza dek bizimle olması isteğimizin dışa vurumunun bir yoludur. Şimdi, aynen Platon’un sevgiyi arttıran güzellik veya çekici kişilik ilişkisi ile açıkladığı gibi, en sonsuz olan hiç değişmeyendir. En değişmeyen ise mutlak hakikat ve gerçekliktir. Boşuna mutlaklık demiyoruz. Keza bu yüzden zamanda hiç değişime uğramazlar. O halde, sevgi, sonsuza dek sahip olma arzusu, gerçekten de nihai mutlak hakikat ve gerçekliğe duyulan arzu edimidir.
Platon özellikle erotik bir sevgiden bahsetse de bu sevgiyi de körükleyen, kişinin değer verdiği şeye sonsuza dek sahip olmak istemesidir. Bu yüzden, sahip olma dürtüsü bulunan diğer sevgi türleri için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
Platon, Phaedrus’ta meşhur ruh gizini bir etmen ile ilişkilendirir. Burada yine, sevgiyi en iyi ve en doğru gerçekliğe karşı bir istek olarak tanımlar. Bu düşüncelerinin eşliğinde, Platon, sevdiklerimizin iyi özelliklerine nasıl çekildiğimize, saygımızın nasıl arttığına dikkat çeker.
Platon’un sevgi tarifini daha açık bir şekilde anlamak için şöyle düşünebiliriz: Mutlak gerçekliği aramayı istemek için ona değer vermeliyiz çünkü hakikat ancak kişi nezdindedir. Ayrıca sevgiyi, arı bir değer veya saf bir anlayış olarak düşünmeliyiz.
Sonuç olarak, sevgi, hakikate olan ilgimizin yeri doldurulamaz bir kaynağıdır. Bu yüzden aynı zamanda gerçeklik algımızın ve şeylerin bize ne kadar değerli gözükmesinin de eşsiz bir kaynağıdır.
Modern çağın birçok filozofu aynı iç görüyü paylaşmaktadır (hakikat ve gerçekliğin ne olduğu konusunda ciddi farklılıklar olsa da). Örneğin, Ortega y Gasset, tefekkür için şöyle diyor: “Bir şeyin sadece mutlaklığını aramak ve ona karşı kendimin tüm diğer taraflı düşüncelerini kesmektir, onu kullanmayı ve hizmet etmesini istemeyi bırakıp, tarafsız bir göz olarak kendimin ona hizmet etmesidir; böylece kendimi görebilir, bulabilir ve kendim olabilirim.” Ve ardından hemen sorar: “Sevgi bu değil midir?”. Bu düşüncelerini Platon’un “bilginin erotik kökeni” üzerine fikirleri ile bağdaştırır.
Heidegger, Varlık ve Zaman’da bir adım daha ileri gider. Değer vermeyi, varlık veya mutlak gerçeklikle olan en derin bağımız olarak ele alır. Heidegger’e göre, bizi bir insan olarak tanımlayan özelliklerimizden birisi de, bizi çevreleyen doğaya sadece tepki vermekle kalmamamız, aynı zamanda ona değer veriyor olmamızdır. Hatta gerçekliğin doğasını bile merak ederiz.
Peirce’ten Putnam’a pragmatist filozoflar, sevgi ve gerçeklik-hakikat arasındaki bu bağı daha açık şekilde kuruyorlar. Deneyimlediğimiz hakikat ve gerçeklik, ilgilerimize ve (böylece) değerlerimize bağlıdır. Örneğin, bizler için büyük önem arz eden amaçlarımız vardır, bunlar için harekete geçmek durumundayız. Çünkü, bu amaçlar doğrultusunda davranmalıyız, gerçekliği, uzayı, diğer şeyler ile aramızda engel olabilecek şeyleri de hesaba katarak deneyimlemek durumundayız. Aynı bitkiler gibi, hareket edemiyor olsaydık ve görüş veya mesafeyi algılayabileceğimiz herhangi bir sensörümüz olmasaydı, gerçekliği uzay ve mesafeler ile birlikte deneyimlememizin bir nedeni kalmazdı. Bu düşünceyi şu şekilde genelleyebiliriz: deneyimlediğimiz gerçekliğin tümü, ilgi, değer ve amaçlarımıza bağlıdır. Farklı düşünce ve değerlere sahip olsaydık, gerçekliği deneyimlememiz çok farklı olurdu. O halde, hem Platon’un hem de son zamanlarda gerçekleşen tartışmaların da gösterdiği gibi, mutlak hakikate değer vermenin sevgi ile olan bu bağı, hakikat odaklı düşünmenin kaynağı, bunu güdüleyen şey ve buna yön ve şekil veren davranışlardır. Düşünüş biçimimizi bu yönde şekillendirerek, düşünüşümüzün önünde yer alır. Bu da şu demek oluyor: sevgi, sadece mutlak hakikat ile olan bağımız değildir, aynı zamanda, kendisinden önce geldiği hassas düşünceden daha derin ve bağımsızdır. Platon, bu kişisel özelliği Phaedrus’ta da gösterir: Phaedrus, sevgiyi tanrıların bize verdiği bir çeşit delilik olarak tanımlar.
Bilinçli ve karşılıklı bir içgörü, tasarlama ve iletişim hallerini içermeyen ilişkiler de olsa, köpeklerimize karşı beslediğimiz sevgi, sevginin en derin boyutlarını paylaşır. Dahası, yüzeysel boyutları olmadığı için belki de tam olarak en derin boyutları saf bir şekilde içerir. Başka bir deyişle, köpekler bir sohbette kendilerine düşen payı yerine getiremeseler de, bizi sadece severler ve bizim de onları sevmemize izin verirler. Hem köpekler hem de biz, ilişkinin iyisini ve gerçeğini ister, sonsuza dek devam etmesini isteriz.
Bu argüman genel olarak sevginin nihai, mutlak hakikat ile bağına odaklanmıştır. Platon’dan biraz koparak, hatta Platon’un bahsettiği genel çerçeve ile modern filozoflarınki arasında bir yol bularak, sevgi dediğimiz şeyin belirli şeylerin sevgisi olduğunu söylemek istiyorum. Mutlak ve sonsuz hakikat, son tahlilde, bir şeyin mutlak ve sonsuz hakikatidir. Yani bu durumda, üzerine konuştuğumuz, şu anda burada bizim sevdiğimiz belirli şeylerin hakikatidir.
Şundan eminim ki, köpeklere karşı olan sevgimizden ve aramızdaki bu bağ, hayatımızda yaşadığımız tecrübelerimizi dönüştüren bir bağdır bu. Bu sevgi, en azından kim olduğumuzun gerçeklik ve hakikat ile olan ilişkisi; belirli bir zamana bağlı varlığımız ile olan ilişkisidir.
Yazar: Prof. Jeremy Barris
Çevirmen: Burak Avcı
Kaynak: Philosophy Now, Sayı 67, syf. 6-7.
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.