“Bu kılavuz, akademisyeni akademisyen yapan erdemlerin özüne değiniyor,” diyor Robert Eaglestone.
Bu kitabın (Tez Nasıl Yazılır?) hedef kitlesini oluşturan edebiyat ve beşeri bilimler alanındaki yüksek lisans öğrencileri için görünen o ki oldukça kötü bir dönemden geçiyoruz. İş piyasasının vaziyeti pek iyi değil; ödenekler kıt; görünürde lisansüstü öğrencilerine fayda sağlıyor gibi görünse de esasında onları sömüren geçici işçi çalıştırma trendi süratle devam ediyor; fildişi kulesinin pürüzsüz, yüksek duvarları hiç olmadığı kadar heybetli ve ulaşılmaz görünüyor; akademinin irem bahçeleri (kulenin içinde bahçenin ne işi var, bana hep tuhaf gelmiştir) ise hiç olmadığı kadar ırak. Küçücük dünyamızın yerel dergisi olan Times Higher Education’ın sayfalarındaki düşünce yazıları bile, edebiyat ve beşeri bilim mezunlarının/lisansüstü öğrencilerinin “kendilerini Kaf dağında görmelerine” engel olmak için, “boş bir arazideki tren meraklılarından (trainspotter)” farksız olduklarının farkına varmaları gerektiğini ifade ediyor (tren meraklısı arazide ne arıyorsa!). Eco’nun 1980’de yayımlanan çok satan eseri Gülün Adı’ndaki Burgos’lu Jorge’nin arzuladığı gibi, sosyal ve beşeri bilimler öğrencilerinin, araştırma yapmak yerine “bilginin korunması” veya en iyi ihtimalle bilinenin “süreğen ve yüceltilmiş bir özeti”ne odaklanarak sadece öğretmekle meşgul olmaları gerektiği savunuluyor.
Eco’nun 1977’den beri sürekli baskıda olan Tez Nasıl Yazılır adlı eseri işte böyle karamsar bir tabloda ilk kez İngilizceye çevrilmiştir. Kitabın ele aldığı akademi çok eskide kaldı ve ilk bakışta, kökleri tarihi ve İtalya’ya özgü bir bağlama dayanan bu kitabın büyük bir bölümü işe yaramaz görünüyor. Günümüzde dizin kartı kullanmaya devam eden var mı? (Aslında ben kullanıyordum, fakat doktora tezimi, internetin halen Cern’de denklemleri dönüştürmek veya Rusya’da füzelerin fırlatılması için kullanıldığı zamanlarda, sabit diski olmayan bir bilgisayarda 5¼-inçlik disketleri kullanarak yazmıştım.) Günümüzde tezlerini stenograflara yazdıran var mı? Kitabın kütüphane ve araştırma kaynaklarını kullanmayla ilgili bölümleri, fi tarihindeki bir medeniyetten günümüze kalma, kayıp bir metin gibi geliyor kulağa.
Ama…
Bu kitabı çöpe atmadan veya doktora tezlerinin, mezun öğrencilerimizin kariyer umutlarının entelektüel yaşamla birlikte tozlu raflara dizildiği bir kütüphaneye bağışlamadan önce, gelin eğitimimizin biz hümanistlere yapmamızı öğrettiği şeyi yapalım. “Tüm bildiklerimizi” bir çırpıda özetlemeyelim, -evet, siz de hatırlıyorsunuz- biraz daha ağırdan alalım, daha detaylı okuyalım, daha derine inelim ve daha fazla kafa yoralım. İşte bunları yaptığımız zaman, Caterina Mongiat Farina ve Geoff Farina’nın berrak ve kolay okunan çevirisinde bu kitabın yayınlanmasının gerekçelerini görebiliriz. Gerçekten de, üzerindeki tozu şöyle hafifçe üfleyince (evet, bu da başlı başına kullanışlı bir araştırma alıştırmasıdır), Tez Nasıl Yazılır’ın savaş sonrası beşeri bilimler alanındaki en büyük araştırmacı ve yazarlardan birinin kaleminden çıkmış, neyin nasıl yapılacağına dair dostane, yerli yerinde tavsiyelerle ve başlangıç düzeyinde, anlaşılır örneklerle bezenmiş ve en önemlisi “neden” sorusuna açıklamalar getiren bir kitap olduğunu fark edeceğiz.
Tavsiyelerin çoğu muazzam derecede kullanışlı: Birincil kaynakları nasıl düzenlersiniz; yaygın kullanılan akademik kısaltmaların listesi (elbette bazıları kolayca anlaşılıyor, ancak bazılarınınsa -a.g.e., vb., bkz. gibi- anlaşılması güçtür); konuyu nasıl ve neden daraltmak gerekir (zira “bir tezin odak noktası kapsamından daha önemlidir”); tezinizin içeriğini ve yapısını sürekli gözden geçirmek niçin hem son derece normal hem de üretkenliği tetikleyen bir yöntemdir; danışmanınızın sizden nemalanmasını nasıl önlersiniz; nasıl atıfta bulunulur; başkalarının alıntılarının kaynaklarını neden kontrol etmelisiniz. Bu dolu dolu kitapta daha fazlası var. Eco, yaygın birtakım tuzakları ele alıyor; mesela, “fotokopi bahanesi” (buna taradığımız dosyaları, PDF’leri ve diğerlerini de ilave edebiliriz) (“bilmediğim birçok şey var, çünkü bir metnin fotokopisini çektim ve sonra sanki o metni okumuşum gibi bir rahatlıkla arkama yaslandım”). Eco, “problemleri tespit edebilme, metodolojik bir şekilde ele alabilme ve sistematik bir şekilde, açıklayıcı detaylarla ifade edebilme kapasitesi”nin üniversite dışındaki istihdam olanakları için hayati bir önem taşıdığının altını çiziyor (buna aktarılabilir becerilerin geçirgenliği de diyebiliriz). Her ne kadar dizin kartları antikalaşmış olsa da kaynakça, alıntılar, okunacaklar ve fikirler için dosya tutmanın ardındaki düşünce halen geçerliliğini koruyor. Nasıl yazılır konusunu ele alan muhteşem ötesi bölüm ise tek başına [üniversite] giriş ücretinin üç katına değer. Bu bölümün sakın fotokopisini çekmeyin veya taramayın (bu arada, bahsi geçen bölüm 145 ile 184. sayfa arasında yer alıyor).
Tavsiyelerin birçoğu hemen pratiğe dökülebilir olsa da (örneğin, “sık sık paragraf başı yapın”), bazıları daha soyut. Tez yazmak, akademik tevazuyu öğrenmeyi, yani “herkes bize bir şeyler öğretebilir düşüncesinin bilincinde olmayı” gerektirir. Eco, bir başrahip olan Vallet’nin ön yargılı fikirlerle dolu ve kötü yazılmış, asırlık kitabındaki tesadüfî bir ifadenin kendisine tezi için nasıl ilham verdiğine dair aktardığı hoş bir hikâyeyle bunu örnekliyor. Ve çalışma ile entelektüel ilhamın arasındaki karmaşık ilişkileri gösterdikten sonra, kitabı yıllar sonra tekrar eline aldığında ilhamın o sayfalarda olmadığını, öğrenci olarak bu ilhamı bir şekilde o kitaptan kendi kendisine aldığını fark ettiğinden bahsediyor: “Bizi yeni fikirler üretmeye teşvik etmesi… Bir öğretmenden beklediğimiz de bu değil midir zaten?” Buna karşılık Eco, yazarken kişinin belli bir ölçüde özsaygı duyması gerektiğini savunuyor: “Çalıştığınız konuda sizler, insanlık adına konuşan sözcüsünüz. Ağzınızı açmadan önce mütevazı ve sağduyulu olunuz, fakat ağzınızı açtığınızda vakur ve mağrur olunuz” (eğer bunlar fazla geliyorsa, hiç değilse “mızmızlanmayın ve kompleksinize yenik düşmeyin, zira oldukça sinir bozucu oluyor). En önemlisi de tezinizi bir heves ve haz ile yazınız diyor: teziniz “anlamsız bir ritüel” değil, çok daha fazlası.
Eco’nun hiç açıklamadığı “daha fazlası” bu kitabın esas konusudur: Tez yazmanın somut uygulamaları aracılığıyla araştırmanın bizlere öğrettiği erdemleri öğrenmek. Düşünür Bernard Williams, “akademik otoritenin” doğruluğu ve dürüstlüğü düstur edinmesi gerektiğini öne sürmüştür; akademisyenler “itinalıdır ve yalan söylemez”. Bu erdemlerin edebiyat ve beşeri bilimlerde nasıl uygulanacağını anlamanın, üniversitedeki kimi araştırma alanlarına nazaran daha karmaşık olduğu doğrudur; bunun nedeni kısmen, insanlığın kendine dair sürekli değişen algısıyla kurduğu diyalogda “doğruluk”, “dürüstlük” ve “erdem” gibi kavramların, sabit noktalar değil, diyaloğun parçası olmasıdır. Lakin erdemler oradadır ve onları öğrenmenin bir yolu -çok iyi bir yolu- tez yazmaktır. O halde, Tez Nasıl Yazılır aslında nasıl akademisyen olunacağını anlatır.
Bu, araştırmaya odaklanmanın bizleri kötü öğretmenler yaptığına kanaat getirmiş olanlara verilecek cevabın bir kısmıdır: Özünde, üniversitelerdeki araştırma da öğretim de, yalnızca alan bilgisine değil, aynı zamanda araştırmayla öğrenilen dürüstlük ve doğruluk erdemlerine dayanır. Fakat dahası var: Tez Nasıl Yazılır’ın altını şiddetle çizdiği paradoks, zira doktora teziyle bile hiçbir zaman tam anlamıyla o mertebeye erişmiş olmuyorsunuz. Saygın profesörler bile, bir bakıma, araştırılacak ve hemen oracıkta keşfedilmeyi bekleyen daha çok şeyi olan öğrenciler olarak kalıyorlar daima. Asıl ilginç olan ise, araştırma yapma deneyimini her gün anımsayanlar ve diplomalarına, unvanlarına ve gösterişli şapkalarına rağmen halen öğrenci olduklarının farkında olanlardır: Diğer öğrencileri yetiştirecek en iyi insanlar işte bunlardır. Fısıldayın -yüksek sesle söylemek politik değildir- lakin üniversiteleri özel kılan budur. Mezun öğrencilerimiz bunu seziyor, bu yüzden kulenin duvarlarını aşmaları için (saçma sapan bir yerde bulunan bahçelerde çalışmaları için) onlara bu kitabı vererek yardımcı olun.
Umberto Eco
Dilbilimci ve filozof Umberto Eco’nun lk kez 1977’de yayımlanan Come si fa una tesi di laurea: le materie umanistiche (Tez Nasıl Yazılır) adlı kitabı, orijinal dili olan İtalyancada 23. baskısını yaptı. Aralarında Farsça, Rusça ve Çincenin de yer aldığı 17 dile çevrildi ve nihayet How to Write a Thesis adıyla İngilizceye kazandırıldı.
Bologna Üniversitesi’nde Scuola Superiore di Studi Uminstici’nin (Beşeri Bilimler Yüksekokulu) başkanlığını yapan Eco, kuzey İtalya’nın Piemonte bölgesinin Alssandria kentinde 1932’de dünyaya geldi. Torino Üniversitesi’nde Ortaçağ felsefesi ve edebiyat alanında eğitim gördü, daha sonra burada dersler verdi. İlk kitabı Il problema estetico in San Tommaso’nun (1956) (Aziz Tommaso’da Estetik Sorun) kaynağı Eco’nun kendi doktora teziydi.
Akademik çalışmalarının topladığı övgünün yanı sıra, başta Gülün Adı (1980) ve Foucault Sarkacı (1988) olmak üzere, Eco’nun kurgusal eserleri de ona geniş çaplı bir tanınırlık kazandırdı. Son romanı Numero Zero’nun İngilizce çevirisi Kasım ayında yayımlanacak.
Eco, Harvard Crimson’a verdiği beyanatta şöyle söyledi: “Kendimi haftanın altı günü akademisyenlik yapan ve pazar günleri roman yazan biri olarak düşünerek bu yola çıktım. Önceleri romanlarım ile akademik çalışmalarım arasında bir ilişki olmadığını düşünüyordum. Eleştirmenleri okuyunca [gördüm ki] bağlantılar bulmuşlar.”
New York Times’a verdiği bir röportajda ardında bırakacağı eserleriyle ilgili sorulan soruya ise şöyle yanıt vermiştir: “Her yazar, her sanatçı, her müzisyen ve her bilim insanı ölümünden sonra ardında bıraktığı eserlerin yaşatılmasına ilgi duyar. Aksi için ahmak olmak gerekir. Raffaello’nun ölümünden sonra tablolarına ne olacağını merak etmediğine mi düşünüyorsunuz? Bir şekilde şahsi varlığını sürdürmek, insanın doğal arzularından birisidir… Yaratıcı bir şeyler üzerinde çalışıyorsanız bu arzu olmazsa olmazdır. Aksi takdirde, kadınlar ve şampanyaya harcayacak para kazanmak için bir şeyler yapan birisi olursunuz.”
Eco’nun keskin zekâsının ürünü olan, çok sevilen, sayısız nüktesi vardır. Bir kısmı, çeşitli dillerde, yazarın kendi internet sitesinde derlenmiştir.
Yazar: Karen Shook
Çeviren: Onur Aydın
Kaynak: Times Higher Education
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.