• 15 Ağustos 2016
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Felsefe kitaplarına baktığımızda, bu disiplinin erkeklerin hakimiyetinde olduğu hissine kapılırız. Ancak yazılı tarih boyunca kadınlar da erkek meslektaşları gibi fikirlerini ve anlayışlarını aklımıza üflemişlerdir. Nazi Almanyası’ndan Eski Yunan’a ve savaş sonrası Amerika’ya, ışık dolu kadınların aklınıza gelebilecek her olay üzerine söyledikleri bir şeyler vardı.

Mantinea’lı Diotima, MÖ 350-380

Tarihçiler Diotima hakkında çok az şey biliyor ama onun kelimeleri ve fikirleri Platon’un Şölen‘inde doğa sevgisi üzerine yaptığı büyük bir tez olarak korunur. Tarihsel bir figür olarak Diotima’nın varlığını kanıtlamak mümkün olmamıştır; fakat Şölen’deki varlığığla bu listede bir yer edinmiştir. Diotima, bir otorite olarak aşkın doğasından bahsetmişti. Ona göre insanlar, sevgiyi, hem kelimenin tam anlamıyla ve de mecazi yolla, yeniden üretim boyunca ifade edebilir -bu üretimde çocuk sahibi olabilir ya da fikirlerini paylaşarak kendilerini ölümsüz kılabilirler. Esasen, aşk, bedende veya zihinde ölümsüz olma dürtüsünün bir parçasıdır.

Hypatia, 351-415

Hypatia'nın Ölümü © Louis Figuier/Wikimedia Commons
Hypatia’nın Ölümü © Louis Figuier/Wikimedia Commons

Hypatia’nın yaşamış olduğu su götürmez bir gerçekti; fakat onun felsefesi yaşadığı dönemden beri çok kayıba uğradı. Bu yüzden, onu tanımamızın yolu, başarılarını ve toplumdaki yerini öğrenmektir. Hypatia,Kendisi de filozof olanTheon Alexandricus’un kızıdır. Yalnızca, haklarını koruyan saygın bir filozof olarak büyümedi; ayrıca, İskenderiye antik kentinde Neoplatonic okulunun başkanı da oldu. Orada felsefe ve astronomi eğitimi verdi; kendisi de matematik okudu. Onun fikirleri ve bunları açıklama yeteneği evrensel bir saygı topladı. Hıristiyan bir güruhun elinden olan ölümü, Klasik antik çağın sonunun göstergelerinden biri oldu.

Heloise d’Argenteuil, ~1090-1164

Neticede rahibe olmuş bir düşünür olan Heloise, Peter Abelard ile olan trajik aşkından dolayı iyi bilinir; fakat o, kendi zamanında entelektüel donanımıyla ün kazanmıştı ve radikal feminist felsefeye inanıyordu. Abelard ve Heloise evlenmeden önce -ki Heloise evlenmeyi hiç istemedi- uzun yıllar yasadışı bir ilişki yaşadılar. İlişkileri o kadar sorunlu bir halde geldi ki, sonunda Abelard bir rahip, Heloise ise bir rahibe olmaya karar verdi. Heloise’nin evlilik hakkındaki fikirleri ve geleneksel kadınlığa karşı duruşu ile bugün bile hala ön plandadır. Hayatının bir manastıra kapanarak sonlanmasına rağmen ‘aşkı evliliğe, özgürlüğü bağlanmaya tercih et’mesiyle hatırlanacak.

Tullia d’Aragona, 1510-1556

Bir kardinal ve bir fahişenin gayrimeşru kızı olan Tullia d’Aragona, İtalya genelinde güzelliği, edebi ve felsefi alandaki yazılarındaki kelime kullanma becerisi ile biliniyordu. Yazdığı en önemli felsefi metin, Aşkın Sonsuzluğu Üzerine Diyalog‘dur. Bu, Neo-Platonist bir çalışmasında, kadının romantik aşktaki cinsel ve duygusal özgürlüğünün gerekliliğini tartışır. Bu çalışma, Rönesans’ın yükselişi kadınlara bir miktar daha fazla bir alan sağlasa da, kadınların genellikle küçük özerkliklerinin olduğu bir dönemde ortaya çıktı. Tullia d’Aragona söylemlerini gerçekleştirdi; İtalya’da gittiği her yerde bir sevgili edindi ve erkeklerin ona gazeller ve soneler yazmasına sebep oldu. Hayatı boyunca şiir yazdı, özellikle de sone ve destansı şiire yoğunlaştı.

Laura Bassi, 1711-1778

Bassi hem doğa felsefesi, hem de bir bütün olarak akademinin içindeki kadınlar için gerçek bir öncü oldu. 1732 yılında, 21 yaşındayken Bologna Üniversitesi’nden doktorasını alarak Avrupa üniversitelerinden doktora almayı başaran ikinci kadın oldu. Mezun olduktan sonra anatomi profesörü oldu ve bir yıl sonra felsefe kürsüsünü aldı. Öncelikle fizikle meşgul oldu; İtalyan üniversiteleri Newton fiziği ve Franklin elektriği eğitimi vermeden önce o, bu alanlarla ilgilenmeye başlamıştı. Yayımlanabilenden çok daha fazlasını yazdı. Verdiği eğitimde, Newton’un doğa felsefesi hakkıdaki fikirleri önemli rol oynadı ve bu fikirleri kendi yöntemleri ile geliştirdi.

George Eliot, 1819-1880

Mary Ann Evans, George Eliot takma adı ile yazdı. Silas Marner ve Middlemarch dahil olmak üzere yedi ünlü roman yayımladı. Ancak onun çalışmaları ve odaklandığı alan felsefe üzerineydi. Ailesi onun eğitimine yatırım yaptı; çünkü evlenmek için çok çirkin olduğunu düşünüyorlardı. Daha sonra, evli bir adamla ilişki yaşadığı için ismi bir skandala karışmış oldu .Birlikte çalıştığı insanların felsefelerinden etkilendi; bunlara Rasyonalism ve Baruch Spinoza’nın etik üzerine olan çalışmaları da dahildir.

Hannah Arendt, 1906-1975

Arendt kendini bir siyaset kuramcısı olarak değil; bir filozof olarak nitelendiriyordu ve bu sıfatla, totalitarizm ve kötülük gibi konuların doğası üzerinde yaztığı eserler en dikkat çeken eserleridir. 20. yüzyılın ilk yarısında, Kaliningrad ve Berlin’de büyüdü. Siyasi yelpazenin karşıt iki formu olan Stalinizm ve Nazizm aracılığıyla totaliterizme doğrudan tanık olabilecek konumdaydı. Savaştan önce Almanya’dan kaçtı ve sonunda bir Amerikan vatandaşı oldu. En ünlü eserlerinden biri ise, Kötülüğün Sıradanlığı, Eichmann Kudüs’te. Bu eserinde, Adolf Eichmann’ı, kötü niyetli bir aktör olmaktan ziyade, emirleri yerine getiren bir bürokrat olarak tanımlaması birçok Yahudi arkadaşını kızdırmıştır.

Ayn Rand, 1905-1982

Rand’ın çalışmaları ve fikirleri Amerikan siyasi yelpazesine öylesine işlemiştir ki, kimse onun bir kadın olduğunundan bahsetmeyi hatırlamaz. Çok ünlü iki roman yazmıştır: Hayatın Kaynağı ve Atlas Silkindi (onun tanımlayıcı felsefesini yani objektivizmi destekler). Bu fikirler felsefi gerçekçilikleri kucaklar; doğaüstü olayları inkar eder. Aynı zamanda, rasyonel kişisel çıkar fikrini içinde barındırır: İnsanlar hedeflerine ulaşmak için bencilce hareket etmelidir. Rand’ın siyaset felsefesi genel olarak bireysel haklar ve sınırlı devlet fikirlerine odaklanmıştır -Amerikan muhafazakâr ve liberter hareketleri bu fikirleri temel olarak alır.

Simone de Beauvoir, 1908-1986

Paris’teki Sorbonne’dan mezun olan dokuzuncu kadın; Simone de Beauvoir, iyi bir entelektüel başlangıç yaptı. Oradayken iyi bilinen, varoluşçu Jean-Paul Sartre ile tanıştı. İkisinin de çalışmalarını derinden etkileyecek ve bir ömür sürecek bir ilişkileri oldu. De Beauvoiri İkinci Cins kitabı ile ünlüdür; Feminist varoluşçuluğun teorisi için zemin yaratır. Özetle, kişi kadın olarak doğmaz ama erkeklerle karşılaştırılarak kadın haline gelir. Ona göre erkekler kendilerini oluşturulan hiyerarşide yüksek yerlere koyup kadınları ‘öteki’ yapar ve kadınlar toplum tarafından beklenen şekilde hareket etmek zorunda kalırlar.

Iris Murdoch, 1919-1999

Iris Murdoch, bir romancı ve oyun yazarı olarak tanınır.Aynı zamanda felsefi yazımda da önemli bir gövdeye sahiptir. En çok Platon ve Fransız filozof Simone Weil’den etkilenmiştir. En saygın eserlerinden bazılarında Cambridge’de iken tanıştığı Wittgenstein ve Sartre hakkında eleştirileri vardır. Platon gibi, o da ahlak ve iyilik üzerine yoğunlaşarak, kişinin iç benliğini ve hayatını tanıması, ahlaki olarak yaşamak konusunda önemli olduğunu ve iyiliğin aslında dünyada var olduğunu belirtmiştir. Bu ve benzeri temaları kendi kurguladıklarına taşıdı ve kurguladığı karakterlerinin hayatlarını böyle keşfedebildi.

Yazar: Lani Seelinger
Çeviren: Meltem Çetin Sever
Kaynak: The Culture Trip 


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com