Hepimizin aynı kıyafetleri giydiğini, aynı tarz evde yaşadığını ve aynı tarz arabayı kullandığını düşünün. Toplum bilimciler bunun üzerinde uzun uzadıya kafa yoruyorlar. Bizim kemikleşmiş tanınma ihtiyacımız, bizim kibrimiz ve gururumuz – nasıl doyurulurdu? Kalabalıktan hitabetimizle ve bilgimizle sıyrılmaya mı çalışırdık yoksa aldıklarımızla değil de verdiklerimizle mi saygı beklerdik?
Tüketici toplumumuz, diğerlerinin gözünde eşya sembolizmiyle kabul görmeyi kolaylaştırıyor. Bu, umutla beklediğimiz toplum içindeki pozisyonumuzun veya mevkiimizin tohumlarını eken eşyaların parasını ödeyebilelim diye enerjimizi çok çalışmaya yönelttiğimiz anlamına geliyor. İşimiz yoğun trafikte geçen uzun saatlerden, yüksek stres seviyesinden, bezdirici bilgisayar işlerinden, sağlık risklerinden, zaman kıtlığından ve azıcık ev yemeğinden oluşabilir. Çocuk bakımı, ev temizliği, alışverişi ve yemek yapma gibi birincil ihtiyaçlara; hatta köpeğimizi gezdirecek birine para ödemek zorunda kalabiliriz. Harcamak için çalış hareketi ekonominin gelişimi için iyiyken bireyin gelişimi için aynı oranda iyi midir?
Filozof Kate Soper, insanların doğuştan gelen bir tüketme dürtüsü olsaydı o zaman çocukları bir tüketim hayatına hazırlamanın ve reklamlara harcanan milyarların gerekli olmayacağını savunur. Bizim yine de doğuştan gelen iletişim sağlama, birbirimizle ilişki kurma, yaratıcı ve üretken olma, yeri geldiğinde tembel olma, işe uzun aralar verme dürtümüz vardır, ama tüm bu zevkler sembolik ‘iyi hayat’ arayışında kayboldu.
Soper, feda edilenler için yaygın ve artan bir pişmanlık olduğuna inanır. Bize eziyet ediliyor, baskı yapılıyor, birçoğumuz kilolu veya obez ve büyüme ekonomilerimiz her yıl daha fazla gürültü, kötü koku, kirlilik ve atık üretiyor. Birçoğumuz daha zengin bir yaşam kalitesine, hobilere harcanan daha fazla vaktin, bizi daha sağlıklı ve mutlu kılan aktivitelere adanan daha fazla zamanın olduğu, Dünya’da yaşamın nadirliğinin zevkini aldığımız alternatif bir hedonizme hasretiz.
Soper, Adorno’nun benzetmesini alıntılamayı sever: bizim büyüme ekonomimiz “herkesin uçaklarda yaşadığı” bir toplum sunar ama “Uçmayacaksın” buyruğuna sadık kalır.
Çeviren: Ayça Sofu
Kaynak: newphilosopher
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.