Havanın yarın nasıl olacağını nereden biliyorsun? Evrenin kaç yaşında olduğunu nereden biliyorsun? Rasyonel düşündüğünü nereden biliyorsun?
Bunlar ve diğer “Nereden biliyorsun?” türünde sorular, bilginin ve inancın doğasını anlamayla ilgilenen felsefe alanı epistemolojinin konusudur.
Epistemoloji, konu “Dünya ısınıyor” diyen maddi bir gerçek de olsa, “insanlara sadece belirli sonlara giden yollar olarak bakılmamalıdır” diyen bir değer yargısı da olsa, bizim bir durumu nasıl öğrendiğimizi anlamaya çalışır.
Epistemoloji sadece nasıl öğrendiğimizle ilgili sorular sormaz; bu bazı ölçülerde tüm disiplinlerin görevidir. Örneğin, bilim, tarih ve antropolojinin yeni şeyler keşfetmek için kendine has metotları vardır. Epistemoloji bu metotların kendisini araştırma konusu yapar. Araştırma metotlarının rasyonel çabalar olarak nasıl görünebileceğini anlamayı amaçlar.
O halde, epistemoloji bilginin gerekçelendirilmesiyle ilgilidir.
Epistemolojiye duyulan ihtiyaç
Hangi alanda çalışırsak çalışalım, bazı insanlar dünyaya dair inançların düz bir mantıkla şekillendiğini ya da açık ve belirgin görüşlerin sonucunda oluştuğunu farz eder.
Ancak bilme işi bu kolay olsaydı, şu anda hemfikir olmadığımız bir yığın şeyde anlaşmaya varabilirdik; örneğin birbirimize nasıl davrandığımız, doğaya verdiğimiz değer ve toplumda hükümete düşen en uygun rol gibi konularda.
Böyle bir anlaşmaya varmamamız bu tür bir inancın oluşumunda yanlışlık olduğunu gösterir.
Kendimizi bireysel olarak açık ve net düşünürler olarak görmeye eğilimli olmamız ve bizimle uyuşmayanların yanıldığını düşünmemiz ilginçtir. Dünyaya dair izlenimlerimizin lekesiz ve filtresiz olduğunu zannederiz. Şeyleri olduğu gibi görme becerisine sahip olduğumuzu, aklı karışanların hep başkaları olduğunu düşünürüz.
Sonuç olarak, bize düşenin, yanılıyor olabileceğimiz ihtimali hakkında mantıklı bir diyalog kurmak yerine basitçe diğer insanların nerede yanlış yaptığına işaret etmek olduğunu düşünebiliriz. Ancak felsefe, psikoloji ve bilişsel bilim dersleri bize bunun böyle olmadığını öğretti.
Yalnızca son derecede karmaşık bir yığın bilişsel önyargı ve eğilimlerin pençesinde değiliz; aynı zamanda bu önyargıların ve eğilimlerin düşünme ve karar vermedeki rolünden de habersiziz.
Bu cahillikle kendi epistemolojik üstünlüğümüze duyduğumuz inancı birleştirdiğimizde, sorunun büyüklüğünü görmeye başlayabiliriz. Alternatif görüşlerle olan anlaşmazlığı aşmak için “sağduyuya” başvurmak sorunu çözmez.
Bu nedenle, kendi düşüncelerimizi, kendi gerçeklik anlayışımızı, kendi gerekçelerimizi sistematik bir şekilde sorgulamaya ihtiyacımız var. Bu ise kesinlikle epistemolojinin işidir.
Epistemoloji ve eleştirel düşünme
Eleştirel düşünmeyi öğrenmenin en açık yollarından biri epistemolojiye başvurmaktır. Mantıksal çıkarımın doğası, “Bir akıl yürütme yönteminin diğerine üstünlüğünü neden kabul etmeliyiz?” sorusunun cevabı ve kanıtın doğasının karar verme sürecine katkısı gibi konular kesinlikle epistemolojiyi ilgilendirir.
Amerikalı filozof Harvey Siegel bu gibi soruların eleştirel düşünmeyle birlikte eğitimin esası olduğuna işaret etmiştir.
“Hangi kriterlerle değerlendiriyoruz? Bu kriterler hangi kriterlerle değerlendiriliyor? Bir inanç ya da eylemi gerekçelendiren nedir? Gerekçelendirme ve gerçek arasındaki ilişki nedir? […] Bu epistemolojik değerlendirmeler, eleştirel düşünmeyi yeterince anlamak için gereklidir ve temel eleştirel düşünme derslerinde açıkça uygulanmalıdır.”
Eleştirel düşünme analiz etmek, sorgulama metotlarını değerlendirmek ve gerçekleşen iddiaların geçerliğini belirlemekle ilgili olduğu kadar epistemik bir çabadır da. Rasyonel ikna becerisinin doğasıyla ilgili daha derin konularla ilgilenmek, iddialarla ilgili uzmanlara bile gerek duymadan hüküm vermemize yardım edebilir.
Örneğin, epistemoloji kanıt, teori, yasa ve hipotez gibi genel halk ve özellikle bazı bilim insanları tarafından az anlaşılmış kavramlara açıklık getirmeye yardımcı olabilir.
Bu yönden, epistemoloji bilimin güvenilirliğini ölçmeye değil, bilimin güçlü yanlarını ve sınırlarını anlamaya böylece bilimsel bilgiyi daha ulaşılabilir kılmaya hizmet eder.
Epistemoloji ve toplumsal fayda
17.yüzyılda Avrupa’da başlayan entelektüel hareket olan Aydınlanmanın kalıcı miraslarından biri toplumsal akla bağlılıktır. Buna göre düşüncelerini söylemen yeterli değildir, diğerlerinin seni desteklemesi için mantıksal deliller sunmalısın. Diğer bir deyişle argüman üretmeli ve geliştirmelisin. Bu bağlılık, hepimizin belirlenmesinde söz sahibi olabilecek epistemolojik ölçütleri kullanarak tarafsız bir iddia değerlendirmesi sağladı ya da en azından bu değerlendirmeyi mümkün kıldı.
Birbirimizin düşüncelerini ölçüyoruz ve epistemik güvenilirliğin meşrulaştırma sanatını bireysel aklın sınırlarının ötesine taşıyan seviyesine işbirliğiyle ulaşıyoruz. Kolektif aklın yansıtıcı ve etkili sorgulamasına sırtımızı dayıyoruz.
Birinin inancındaki dürüstlük, inancın sık sık tekrarlanması, şiddetli şekilde savunulması ya da “inan bana” diye verilen güvenceler, tek başına inandırıcı olmamalıdır. Eğer belirli bir iddia açıkça kabul edilmiş epistemolojik bir ölçüte uymazsa, onu sorgulamak şüpheciliğin esasıdır. Bu iddiaya boyun eğmek de avanaklığın özüdür.
Kötü düşünmeye karşı savunma
“Biz ve onlar” karşıtlığını temel alan akıldan korunmak için sadece Aydınlanma’nın değil felsefi sorgulamanın uzun tarihinin de gösterdiği bir yol var.
Bir dahaki sefere birinden tartışmalı bir iddia duyduğunuzda, bu iddiayı tarafsız ya da ilgisiz birine sunacağınız zaman onu nasıl destekleyeceğinizi düşünün:
• İddiayı destekleyen gerekçeleri tanımlayın.
• İddianızın çözümlenmesinin, gelişmesinin ve temellendirmesinin nasıl ve neden bir entelektüel araştırmanın ölçülerine uyacağını açıklayın.
• Bunları olabildiğince açık ve tarafsız bir şekilde not edin.
Başka bir deyişle, sözünüzü halkın mantıksal süzgecinden geçirin. Düşüncelerinizi duygusal terimlerden ve önyargılardan arındırarak başkalarının kabulüne sunun.
Siz ya da başkaları açık ve anlaşılır mantıksal bir zincir oluşturamıyorsa ya da gerekçelendirmeler önyargılarla örülüyse veya hayal kırıklığıyla pes ettiyseniz bu başka etmenlerin varlığına işaret eder.
Politik söylevin saçmalığa bulandığı bir zamanda bilginin dünyayı anlamak için bir yol olarak görülmesi nadir hale gelirken, hayali iddiaların karşısına dikilen bilgi bir engele dönüşerek kenara itilirken, otoriter liderler giderek artan kalabalıkları peşinden sürüklerken, epistemolojiye önem verilmesi gerek.
Yazar: Peter Ellerton
Çeviren: Cemile Zeynep Eryılmaz
Kaynak: The Conversation
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.