Araştırmalar, bir katilin gelişimine çeşitli etmenlerin katkıda bulunduğunu göstermekte.
1993 yılında İngiltere, Liverpool’da yaşayan Robert Thompson ve Jon Venables 10 yaşlarında iken 2 yaşında bir çocuğu öldürdüler. Thompson ve Venables kurbanlarını bir alışveriş merkezinden kaçırdı, ona işkence ettikten sonra onu ölüme terk ettiler.
Bu tarz hikâyeler birçok soruyu gündeme getiriyor. Bunlardan başlıcası, böyle bir şey nasıl olabilir? Bu, kötü ebeveynliğin sonucu mu? Toplum ise kesinlikle öyle düşündü ve erkek çocuklarının yetiştirilme tarzının gözetilmesini sebep olarak gördü.
Yargı her iki ailede de iç sorunlar olduğuna dair kanıtlara sahipti. Yargıç, Thompson ve Venable’ın ailelerine, çocuklarının eylemleri adına ahlaki sorumluluk almaları gerektiğini belirtti. Bunun üzerine Thompson ailesinin üyeleri, yeni kimlik almak ve saklanmak zorunda kaldılar. Sözlü ve fiziksel saldırılardan kaçmak için dokuz kez taşındılar. Venables ailesi de benzer tehditlere maruz kaldı.
CNN’le yapılan son röportajda, aile terapisti Tricia Ferrara, çocukların başının dertte olduğunu anlama sorumluluğunu ailelerin üzerine yükledi.
“Bütün aileler, çocuk gelişimini çok daha iyi anlamaları gerekiyor ki sinyaller bir çocuğun anti sosyal bir doğrultuda ilerlediğini gösterdiğinde bunu fark edelim.” diye belirtti.
İki gencin, Denver’deki Columbine Lisesinde 12 öğrenci ve bir öğretmeni öldürdüğü Columbine saldırıları üzerine düzenlenen bir çalışma, toplumun aileleri, cinayetlerden kısmen sorumlu olarak gördüğünü öne sürdü.
Çocuğun gelişimde ebeveynlerin çok büyük bir rolü olduğu konusunda hiç şüphe yok. Araştırmalar istismar, olumsuz ebeveynlik ve uzun süren yetersiz beslenmenin fiziksel şiddete eğilimle ilişkili olduğunu gösterdi.
Ancak şiddet de dâhil olmak üzere bazı bireyleri psikopatlığa yatkınlaştırmada biyolojinin rolüne parmak basan önemli araştırmalar da bulunmakta. BBC’nin haberine göre, nörolog Adrian Raine, katillerin beyinlerinde, genetik bir yatkınlığa işaret eden prefrontal korteksin aktivitesinde bir azalma keşfetti.
Ve California Üniversitesinden Elizabeth Cauffman ve meslektaşlarının düzenlediği araştırma gösterdi ki iyi ebeveynlik her zaman hayal ettiğimiz sonuçları doğurmuyor. Aslında, gençlerdeki suç oranları en çok, romantik bir partnerin anti sosyalliğe teşviki ile ilişkili; anne babayla süregelen samimi ilişkiler olsa bile.
Profesör Daniel Nettle, bir TVO belgeseli olan Genetic Me’de, kişiliğin bir insanın yaşamı boyunca sabit olduğunu iddia etti. Bireylerin başkaları için değil bazı şeyler adına eğilimleri vardır. Nettle, insanların, belirli kişilik niteliklerine yatkınlıklarla doğduğunu öne sürdü. Yine de çevrenin bu yatkınlıkları ortaya çıkarmakta bir etkisi olduğunu ve insanların bunlara karşı savaşabileceğini de ekledi.
NPR (Ulusal Halk Radyosu), bir kişinin gelişiminde rol oynayan ve belki de aynı anne babanın yetiştirdiği tüm çocukların neden saldırgan olmadığını açıklayan ek etkenler olduğunu bildirdi. Aynı ailedeki çocukların, farklı ebeveynliğin meydana getirdiği, ayrı kişilikleri ve çeşitli ilgi alanları var. Ayrıca çocuklar, evin dışında, bağımsız sosyal çevrelerde de yaşamakta.
Belki de bu meselenin karmaşıklığını, psikopatik katillerin beyinlerini inceleyen nörolog James Fallon en iyi tanımlayabilir. Yaptığı bir TED konuşmasında çevre ve genetik arasında bir etkileşimin meydana geldiğini açıkladı. Belirli bir beynin görüntüsünü sunarak bunun açıkça bir psikopatın beyni olduğunu söyledi. Ama asıl şaşırtıcı olan ise resmin kendi beynine ait olması idi. Buna rağmen Fallon bir katil değil ve mutlu bir şekilde yetiştirilmişti. Ama ailesinin cinayet geçmişi var. Ailesinin ilk belgelenmiş cinayeti birkaç nesil önce bir annenin oğlu tarafından öldürülmesi.
Fallon, bazı bireylerin, özellikle de erkeklerin, katil olmak için onları elverişli hale getiren gen ya da beyin hasarları olmasına rağmen çocukluk deneyimlerinin bunu tamamen değiştirebildiğini söyledi. Örneğin, MAOA geni, eğer vahşilik deneyimleriyle birleşirse saldırgan bir kişiliğe dönüşebiliyor.
Bu katiller nereden geliyorlar? Ruh sağlığı alanındaki tüm büyük sorular gibi “ya- ya da” bakış açısı karmaşıklık adına küçük bir alan bırakıyor. Bu büyük genetik ya da çevre tartışması, katillerin yaratılmasında –aslında bizlerin yaratılmasında- her ikisinin ortasına bakmayı gerektiriyor.
Yazar: Robert T Muller
Çevirmen: Şeyma Gül
Kaynak: Psychology Today
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.