‘‘Bosna Savaşı sırasında kasabaları ve köyleri birbirinden koparan cinsiyetlendirilmiş şiddet, savaş sonrası Bosna’daki kadınların birçoğu için evleri enkaza çeviren şiddete dönüştürmüştür. Bosna Hersek’te yoksulluk, işsizlik ve geleceğe dair ümitsizlikle şekillenen savaş sonrası ekonomik durum, eril şiddetin patolojisini besleyen bir zemin oluşturdu. Savaşın gaddarlaştırdığı, bazıları deneyimli tecavüzcüler haline gelmiş erkekler geri döndüler ve evin kendisini bir savaş alanına dönüştürdüler. Ev içi şiddet ve sivil tecavüz Bosna’da yaygın bir sorun ve ciddi bir insan hakları ihlali haline gelmiştir.’’
Bosna savaşı sonrası bölgede yaşananların anlatıldığı birçok belgesel ve sinema filmi çekilmiştir. Bu filmler ve belgeseller aracılığıyla eski Yugoslavya’nın yaralı ruhlarının hâlâ iyileşemediği, kültür ve dinler arasındaki gerginliğin ayakta tutulduğu insanlara kanıtlanmak istenmiştir. Before The Rain – 1994, Underground – 1995, Savrseni Krug (Kusursuz Çember) 1997, Welcome To Sarajevo – 1997, Savior (Savaş Günahları) – 1998, Nafaka – 2006, Snijeg – 2008, Resolution 819 – 2008, Belvedere – 2010, No mans land (Tarafsız Bölge) – 2001, Go West (Batıya hücum) – 2005 bu filmlerden bazılarıdır.
Hollwood sinemasında Bosna savaşını ve savaş sırasında kadınların yaşadıklarını anlatan son film olan 2012 yılında gösterime giren Bal ve Kan Ülkesinde, BM iyi niyet elçisi Angelina Jolie’nin yönetmenliğini yaptığı bir filmdir. Gösterime girdiği ilk andan itibaren hem Bosna hem Sırp kesimi tarafından yadsınan film, Bosna Hersek’te hala suların durulmadığını ve iki taraf yönetimi ve toplumları için uzlaşma sağlanamadığını ve Bosnalı kadınların geçmişin izlerini silemediğinin açık bir kanıtıdır.
Jolie’nin ilk yönetmenlik denemesi olan film, Saraybosna Film Festivali sırasında gösterilmiş ve Bosnalı Kadın Savaş Kurbanları Derneği‘nin eleştirilerine hedef olmuştu. Bosnalı Müslüman sevgilisiyle esir kampında karşılan Sırp asker ile Bosnalı kadının yaşadıklarını konu edinen filme, savaşta tecavüze uğrayan aşağılanan kadınların Sırp askerlerle aşk hikayelerine konu etmesi nedeniyle tepkilerini ortaya koyan Bosnalı kadınlardan sonra Bosna Savaşı sırasında esir düşen Sırplar, Angelina Jolie’nin “In the Land of Blood and Honey” adlı son filminin Bosna-Hersek’in Sırp kontrolü altındaki kesiminde yasaklanması talebinde bulundu. Bosnalı Sırp Savaş Esirleri Derneği adına açıklama yapan Branislav Djukic, filmin gerçekleri yansıtmadığını ve 1992-95 yılları arasında yaşanan savaşı tek yanlı bir biçimde ele aldığını ileri sürdü.
Türk yapımlarına baktığımızda ise sinemada Bosna’yı konu edinen bir elin parmağını geçmeyecek kadar az film olduğunu görürüz. TRT destekli Djeca (Children of Sarajevo) bu filmlerden birisidir. Semih Kaplanoğlu’nun yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği filmde savaş sırasında ailesini kaybetmiş Boşnak oyuncu Marija Pikiç tarafından başarıyla canlandırılan Rahima karakterinin hayat mücadelesi içinde ayakta kalma savaşı anlatılmaktadır.
Bosna ve Türkiye’de yaşanan dramları bir araya getiren Üç Yol filmini ise önemli kılan en büyük etken Bosna’da yaşanan katliam sonrasında kayıp ve toplu mezarları konu edinen ilk Türk filmi özelliğini taşımasıdır. Daha önce yerli ve yabancı festivallerde kısa filmleri ile övgüler alan, ödüllü yönetmen Faysal Soysal, ilk uzun metraj projesi olan Üç Yol‘da Bosna savaşında ve sonrasında yaşanan dramlara ayna tutmuştur. Saraybosna’dan İstanbul’a ve ardından Hasankeyf’e uzanan yolculukta, ruhsal bunalımlar, kadın intiharları, iki ülke mirasının kaybedilen manevi ve tarihi zenginliği anlatılmaktadır.
İstanbul’da misafir edilen Boşnak kadın yönetmen Jasmila Sbanic ise Grbavica filmi ile Berlin’de Altın Ayı’yı kazanan ve bir savaş tecavüzünün ürünü çocuğunu doğuran kadının hikâyesini başarıyla sinemaya aktarmıştır. ‘‘Grbavica, Bosna’da, savaş sırasında Sırpların elinde olan ve insanlara işkence yapmak için bir savaş kampı haline getirilen, sistematik tecavüze maruz kalmış Müslüman Boşnak kadınların yaşadığı ve ‘kambur kadın’ anlamına gelen bir bölgedir. Bekar bir anne olan Esma, Bosna’da toplama kamplarında defalarca tecavüze uğrayan on binlerce kadından biridir. Yaşadığı tecavüzlerden dolayı bir travma yaşamış, kızından ve çevresinden saklaması gereken bir öyküsü olmuştur. Yaşadıklarından dolayı utanç duymaktadır. Ailesinden özellikle de kızından yaşadıklarını gizlemektedir. Filmde Esma ve kızı Sara’nın zor şartlar altındaki yaşamları anlatılmaktadır. Sara’ya okul gezisi için babasının şehit olduğuna dair bir belge gerekir ve annesinin bu belgeyi almaktan kaçındığını fark ettiğinde kızı, Esma’nın travmasına ortak olur.’’
Film, savaş suçlarını savaşta kadının durumunu yansıtırken şiddetin yeniden üretilme mekanizmasını güçlendiren bir duruş yerine filmde Esma’nın bugünde yaşadıklarını geçmişi üzerinden nasıl değerlendirdiği ve onun psikolojisinde bıraktığı izler üzerinden anlatmaya çalışmaktadır. Savaş, şiddet ya da tecavüz sahnelerine neredeyse hiç yer vermeyen film Bosna savaşında yaşanan vahşetin boyutlarını Esma’nın ve kızının yaşadığı psikolojik travmalar üzerinden seyirciye anlatmaya çalışmıştır.
Kaynak
Züleyha ÖZBAŞ Cinsel Silah ve “Grbavica”
Bosna’da savaş bitmemiş miydi? – Murat Türker
Barış, Ne Zaman? Üç Ülkede Kadınların Barış Anlaşmaları Sonrası Deneyimleri: Kuzey İrlanda’da, Bosna Hersek’te ve İsrail-Filistin’de Kadınların Barış Umutlarına Ne Oldu?
Cynthia Cockburn, Türkçesi: Ezgi Sarıtaş
Bosna’daki katliamı anlatan ilk Türk filmi – Ömer Süt