Hannah Arendt, Alman siyaset bilimcidir. Aslında pek çoğumuz onu felsefeci olarak da bilse de kendisi ömrü boyunca bu unvanı reddetmiş; felsefe “bireyin kendisi”ne dair sorunlarla uğraşır, benim çalışmalarım “tekil olarak insana değil, dünyada yaşayan ve dünyayı kaplayan insanlığa” odaklanmıştır diyerek kendisine siyaset bilimci denmesini tercih etmiştir.
Her ne kadar o böyle düşünse de kendisi liberal, muhafazakar veya marksist gibi kategorilere göre tarif edilemeyecek felsefi vizyona ve politik görüşe sahip bir filozoftur. 14 Ekim 1906’da Almanya’da doğması gerçekten de Arendt’in yaşamında belirgin etkilere neden oldu. O, kendisini hiçbir zaman “doğuştan bir yazar” olarak tanımlamadı, “yalnızca anımsamak ve anlamak için, böyle bir çağda yaşamış olması nedeniyle” yazdı. Döneminin en iyi okullarında klasik Yunanca ve Latince öğrenen, 20. yüzyıl düşüncesinde tartışılmaz bir öneme sahip Karl Jaspers ve Martin Heidegger gibi filozoflarla çalışma olanağı bulan Arendt, kısa bir süre sonra milyonlarca insanla beraber kendi yaşamını da bütünüyle etkileyen antisemitizm olgusuyla karşı karşıya geldi.
Bir mülteci olarak önce Fransa sonra ABD’ye giden Arendt’in “yerinden edilme” ile başlayan bu yeni yaşamı, siyaset kuramının en çarpıcı yapıtlarını verdiği zamanların da başlangıcına işaret eder. Arendt’in özellikle bugün için ilgi çekici yanı, pek çok açıdan farklı bir dünyada yaşamasına karşın çözümlemelerinin günümüzün hâlâ devam eden sorunlarına yönelik pek çok değerlendirmeyi içerisinde taşımasıdır. Onun üzerinde durduğu sorunlar, çeşitliliği bakımından pek çok değişik alanda yeniden incelenebilirse de, bugün bireyin sınır aşımına uğramış özel ve kamusal alan içindeki konumuna ilişkin görüşleri, küreselleştikçe eşitsizliğin ve ayrımcılığın da aynı ölçüde yayılarak dini ve etnik kökenli şiddete dönüşmesi konusundaki çözümlemeleri ve her şeyden önemlisi içerisinde bulunduğumuz koşulları yeniden düşünme çağrısı, günümüzün sözde haklı gerekçelerle her alanda yayılan şiddet olgusu düşünüldüğünde daha da önem kazanıyor.
Martin Heidegger ile birlikte Marburg Üniversitesinde felsefe çalışan Arendt’in onunla uzun, fırtınalı romantik bir ilişkisi oldu. Bu ilişki, Heidegger’in Nazi sempatisi yüzünden zaman zaman eleştirilmiştir. Ayrılmalarına rağmen bir ömür boyu inişli çıkışlı arkadaşlıkları sürmüştür. İlişkilerinin bitmeye yakın dönemlerinde Heidegger’den istediği halde kopamayan Arendt, 10. maddede yer alan sözleri sarf etmiştir.
1. Kötülüklerin çoğu hiçbir zaman iyilik ve kötülük hakkında kafa yormamış insanların işidir.
2. Dünün üzüntüleri ve yarının endişeleriyle donatılmış bir kalpten, bugün için bir şey bekleme.
3. Eğer düşündüğüm her şeyi aklımda tutabilecek kadar güçlü bir hafızam olsaydı, bana öyle geliyor ki hiçbir şey yazmazdım.
4. Benim için önemli olan düşünme sürecinin kendisi.
5. Herhangi birini yok saymak, onu kendi varlığından kuşku duymaya yöneltir.
6. İnsan zorunluluğa neden maruz kaldığını bilemediği takdirde, özgür olamaz ve kendisini zorunluluktan kurtarmaya çalışması da onu hiçbir zaman özgür kılmaz.
7. Şiddet araçlarının teknik gelişimi artık öyle bir noktaya geldi ki, hiçbir siyasal amaç, insan aklının sınırları içinde, bu araçların yıkıcı potansiyeline denk değildir;ne de silahlı çatışmalarda bu araçların kullanılmasını haklı kılabilir.
8. Toplumun geleceği bireye bir şey vadetmez; bireyin geleceği ölümden başka bir şey vadetmez.
9. İktidar ile şiddet birbirine karşıttır, iktidarın bitmeye başladığı yerde şiddet başlar.
10. Her zaman, bir genç kızken bile yalnızca sevgi içerisinde var olabileceğimi biliyordum ve tam olarak da bu nedenle kaybolup gitmekten korkuyordum, ben de kendi bağımsızlığımı elimden aldım.
11. Hayatımda hiçbir zaman bir halkı ya da kolektifi bütün olarak sevmedim, ne Almanları, ne Fransızları, ne işçi sınıfını. Sadece arkadaşlarımı seviyorum ve sevginin diğer biçimlerine de kabiliyetim yok.
12. İnsanların sonuçları düşünmeksizin çoğunluk görüşüne itaati insanın basitliğidir.
13. En radikal devrimciler bile devrimin ertesi günü muhafazakar olurlar.
14. Hiçbir şey yaptıklarımızı düşünmekten daha önemli değildir.
15. Şiddetle değişen bir dünyɑ, ɑncɑk dɑhɑ çok şiddetin vɑr olduğu bir dünyɑ olur.
Düşünbil Dergisi’nin Hannah Arendt’i konu aldığı 51. sayıyı satın almak ya da diğer kampanyalara göz atmak için buraya tıklayınız.
Bu haber Onedio’nun internet sitesinden alınmıştır.