Hangi ünlü filozof, “İyi ve kötü çok tecrübem oldu; yüreklendiren ve cesaret kıran, ama Tanrı, bir babanın küçük ve çelimsiz çocuğunu yönlendirmesi gibi, her şeyde bana yol gösterdi,” demişti? Bu kelimeler, henüz on üç yaşında ve oldukça dindar olan Friedrich Nietzsche’nin otobiyografisinden alıntı. Nietzsche kendini otobiyografi yazmaya adamışı. Bunların en bilinenlerinden Ecce Homo, ya deliliğin karanlığına kapılmadan hemen önce ya da o zamanlarda; 1888’de kaleme alındı. Bu kitabı mutlaka duymuş olmalısınız; çünkü kitap “Neden bu kadar zekiyim?” ve “Nasıl bu kadar iyi kitaplar yazdım?” isimli bölümler içeriyor. 1858’den 1860’ın sonuna kadar Nietzsche en azından altı otobiyografi yazmıştı. Bu çalışmalar, Daniel Blue’nun Nietzsche üzerine yazdığı ve 1844-1869 yıllarını kapsayan yeni kitabının temelini oluşturuyor. Biz bu kitabı “Nietzsche: Erken Dönemi” olarak algılayabiliriz; ama bu yanlış bir çıkarım olur. “Erken Dönem Nietzsche”, 1868-76 yıllarına tekabül eder; o zamanlar Nietzsche alenen Arthur Schopenhauer’un felsefesi ve Richard Wagner’ın kişiliğinin etkisi altındadır. Blue’nun 320 sayfalık incelemesinin 216’ncı sayfasında Nietzsche, Schopenhauer’un İstenç ve Tasarım olarak Dünya adlı kitabını satın alır ve 300’üncü sayfasında da Wagner ile tanışır. Bu kitap, “Nietzsche: Erken Dönemden de Erken” ismini alabilir. Kitabın 58. sayfasında henüz sekiz yaşında iken kitabın ortalarına doğru on sekizine ulaşan çocuğu, kitabın sonunda yirmi dört yaşında, üniversitede filoloji bölümünde ilk kürsüsünü almak üzere Basel’e gelmiş, işi gücü olan, ekonomik bağımsızlığını ilan etmiş ve artık çamaşırlarını annesine yıkatmayan bir genç olarak bırakıyoruz.
Nietzsche, 1844’te Leipzig’e oldukça yakın olan Röcken bölgesinin bir Prusyalı kasabasında dünyaya geldi. Prusyalı bir rahip olan babası, Nietzsche daha beş yaşında bile değilken hayatını kaybetti. Ailesi Naumburg’a yakın bir kasabaya taşındı. On üç yaşındayken, ölmüş devlet memurlarının oğullarına göz kulak olmayı amaç edinmiş ünlü bir okul olan Shulpforte’ye, babasının oldukça iyi bir üne sahip olmuş olması ve notlarının iyi olması sebebiyle kabul gördü. Basel’deki kürsü için önerilmeden önce Bonn ve Leipzig’de eğitim aldı. Eğer siz de Nietzsche üzerine detaylıca çalışmadıysanız, o zaman onun kaleminden okuduğunuz her şeyin bu dönemden sonraya rastladığı söylenebilir.
Blue’nun bu çalışmasındaki odak noktası, Nietzsche ile ilgili kitapların eski versiyonlarına dayanarak ve onları doğrulayarak Nietzsche’nin ilk yıllarını ortaya koyan eksiksiz bir inceleme sunmak olmuş. Buradan bakınca başarısı sorgulanamaz. Nietzsche’nin anne tarafından dedesinin 1859’un Aralık ayında ölüp de, herkesin tahmin edebileceği üzere, 1860’ın Ağustos ayında Nietzsche’nin doğum gününü kutlayamayacağı gibi ufak tefek hatalar var kitapta. Yine de Blue, hassas, dikkatli ve güvenilir bir öykücü. Ayrıca oldukça dürüst. Nietzsche, inancını ne zaman kaybettiğini bilemediğimiz, dünyaca ünlü bir ateist. Bunun nasıl olduğunu da merak ediyor olabiliriz. Aslına bakılırsa, Blue bunu bilemeyeceğimizi düşünüyor. Blue, ek olarak, Nietzsche’nin ilk tecrübelerinin sonraki ünlü fikirleriyle bağlantılı olduğu düşüncesinde ısrarcı; ki bu felsefi biyografide yaygın bir inanış.
Nietzsche’nin gençliğini anlatan o üç yüz sayfayı okumuş biriyseniz üzerine fikir sahibi olmanız gereken yegane şey, bu okumanın ya Nietzsche’nin kendisine ya da çalışmalarına olan ilginize bağlı bir sonuç olduğudur. Her şey farklı algılanabilir. Misal, Nietzsche beklenmedik bir şekilde ilginç bir gençlik döneminden geçtiyse, geçen yıllar onun için iyi yıllardıysa ya da bu dönemde çok önemli fakat az değer görmüş işler ortaya koyduysa; o zaman böylesi bir kitap çok daha geniş kitlelerce merak edilir. Ama bunlardan herhangi birini iddia etmek bile zor. Üçüncü seçeneği kısmen kabul etsek de Blue, böyle bir iddiada bulunmuyor ki zaten bulunması da gerekmiyor.
Nietzsche’nin hayatında çok büyük sürprizler yok. Akademik olarak, Nietzsche klasikler başta olmak üzere edebiyatta muhteşem. Buna rağmen, böyle bir başarı 10’lu yaşlarından önce ortada yok; hele matematik gibi bir alanda asla. Üstelik, ara sıra da olsa yaptığı intihalleri de unutmamak lazım. Şiirleri, mektupları ve makaleleri oldukça gösterişçi; ama Nietzsche’nin ergen haline göre o kadar da gösterişçi değil. Aslında, “Neden Bir Yazgıyım Ben”in gelecekteki yazarı, tevazu karşısında yenik düşmüş, kendisini tasvir ederken şöyle yazıyor: “Duruşum eğiktir, ayaklarım da çarpık çurpuk, ellerimse etli.” Öyle görülüyor ki, Nietzsche’nin gençliğinde Dionysus’un etkisi mevcut. Okulda sarhoş olur ve sonrasında annesinden özür diler ve der ki: “hayatım boyunca sorumluluğunu hissettiğim en hoşnutsuz ve üzücü olaydı.” Kitapta hiç romantik ya da cinsel bir ilişki ağı yok. Çünkü Nietzsche, arkadaşları onu muhteşem kızlarla yapılan muhteşem partilerin olduğu Heidelberg’e kaydolması yönünde cesaretlendirirken Bonn’a gitmeyi tercih etmişti.
Hayatında bir şey yoktuy; peki ya yaşadığı o zamanlar nasıldı? Blue ve Nietzsche, ikisi de 1850’li yılların sıkıcı yıllar olduğunu söylüyor. 1860’lı yıllar ise, Alman ulusu için acının başladığı zamanlardı. O muhteşem kargaşanın kesinlikle genç Nietzsche’nin hayatında yeri yoktu; Prusya askeri süvari birliğine çağrılmıştı. Ama kitabın kapsadığı yıllarda, Nietzsche görevdeyken, hiç çarpışma görmedi; annesiyle evinde yaşadı. Önemli ama çok da dikkate alınmayan bir yaralanma sonucu Sezar’ı ve Napolyon’u kendine idol edinmiş bu adamın askerliği de yarım kaldı; bir ata atlayıp kaçmayı denedi.
Blue’nun antika meraklılarının ilgisini cezp etmeye çalıştığı yer tam da Nietzsche’nin o dönemdeki çalışmalarının içinde saklı. Özellikle, kendi hayatını anlamaya çalıştığı yerlerde, kendi durumundan dolayı şekillendiği ya da kendi şartlarından uzaklaştığı bölümlerde… Blue için otobiyografiler Nietzsche’nin davranışlarındaki bir değişimi ortaya çıkarıyor. Çoğu zaman, vurguyu bireysellik üzerinde tutuyor. Nietzsche, çevresel faktörlerin bireyselliği şekillendirdiğini düşünüyor; kişisel gelişimin anlamlı bir proje olduğuna katılmıyor. Karakter ve çevre arasındaki uyum fikrinden ortaya çıkan bir sonuç var: Çevre, ancak sen ondan etkilenecek halde isen, seni belli bir noktaya kadar etkiler. Sonuçta, her şeyden sorumlu olan yine de karakterdir. Kendini yazmak mümkün mü ya da nasıl mümkün sorunsalına bunun – ve Blue tarafından ortaya konan ya da vurgulanan diğer şeylerin- ne bakımdan katkısı olduğu kesin değil. Ben hala tek bir çevresel faktörün bile kendimi yazmamı kısıtlamasından dolayı, karakterimin birçok yönden etkiye duyarlı olduğunu tecrübe edebilirim. Örneğin hala çevre baskısına bu kadar duyarlı biri olmamayı ya da içkiye bu kadar kolayca bağlanmamayı, başka bir yerde ve başka bir zamanda doğmuş olmayı istediğim kadar isteyebilirim. Kendi yumuşaklığıma ve bağımlılığa yatkın kişiliğime dönük olarak böylesine kendini eleştiren biri olmamayı hala dileyebilirim.
“Kendim”, “karakterim” ve “çevrem” arasında temiz bir çizgi çekmek hiçbir zaman kolay olmayacak. Bu muhtemelen Nietzsche’yi de yazdığı dönem boyunca rahatsız etmişti. Bu yüzden, onun ilgi alanlarının ne denli erken oluştuğunu görmek oldukça aydınlatıcı. Herhangi biri, genç Nieztsche’yi ve O’nun biyograflığını, dağınıklığı toparlamadan eleştiremez. Bu noktada belirtmek gerekir ki; Nietzsche’yi anlatma yarışında Blue’nun da altında atı hazır. Onun için, Nietzsche bir anda, doğuştan gelen karakteristik özelliklerinin olgunlaşmasıyla bugünkü Nietzsche olmadı. Daha ziyade, kendisini yazma konusunda başarıya ulaştıran otobiyografilerinin bir kısmında, kendisinin yönettiği, bilinçli bir yol izledi. Bu sebeple Blue’nun Nietzsche’si büyük ihtimalle kendisini yazma işine önce kendi yazarlığını sorgulayarak girdi. Aslında Blue’nun Nietzsche’si en sonunda otobiyografiden uzaklaştı; çünkü kendi yazarlığında, bilincinde içkin olan şeyleri düşünme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Blue’nun dediğine göre, Nietzsche başından beri doğru olanı yapıyordu. Bildiğim kadarıyla bu dördüncü duvar, Blue’nun çalışmasında hiçbir zaman açıkça aşılamadı. Bir nokta ,şu merak uyandıran soruyla hep geride kaldı: Blue’nun çalışmasına –erken döneminden de erken, erken dönem ya da son dönem Nietzsche ne derdi?
Yazar: Tom Stern
Çevirmen: Oya Yıldız
Kaynak: Literary Review