Düşünbil Portal

Filipinler’in en önemli filozoflarından biri yaşamını yitirdi

Paylaş

Bu sabah saat 12:40’ta (17 Eylül), Emerita Quito, Filipinler’in en önemli filozoflarından biri, sonunda dileğine kavuştu. 88 yaşındaki, De La Salle Üniversitesi eski dekanı, 20’yi aşkın sayıda kitabın yazarı, Manila’da solunum sorunu nedeniyle yaşamını yitirdi. Kendisi, eğitimde yol açan bir öncü, üretken bir yazar ve ileri görüşlü bir öğretmendi. Aynı zamanda da benim büyük halamdı.

Bir zamanlar Asya felsefesinin doruklarında yer almışken, Quito, son yıllarında köşeye çekilmiş, en sevdiği Fransız kelime oyunu programı Des Chiffres et Des Lettres’in (Şifreler ve Harfler) eski bölümlerini yeniden izliyordu. “Her sabah uyandığımda Tanrı’dan bir tek şunu diliyorum; alsın beni, hazırım,” demişti, onu 2016 Haziran’ında ziyaret ettiğimde. En ufak geçmiş özleminden uzak, “Yaşlı hissetmiyorum. Ben tarih öncesi bir kalıntıyım, öyle hissediyorum,” demişti.

Quito hayatını idealar dünyasına adamıştı. İsviçre’de Fribourg ve Paris’te Sorbonne üniversitelerinde eğitim almış, Filipinler’in en önde gelen eğitimcisi olarak bir yıl sonra 1984 yılında Fransa’nın en yüksek yaşam boyu akademik nişanı olan Chevalier dans l’Ordre des Palmes Academiques ile onurlandırılmıştı. Urdu dili de dâhil olmak üzere altı dilde uzmanlaştı ve bu sırada Batı felsefesini Asya bağlamında tam bir kavrayışla, her yönden irdeleyerek tercüme etmiş üstün bir yazardı. 1969 tarihli tezi, La Notion de la Liberté dans la Philosophie de Louis Lavelle (Louis Lavelle’in Felsefesinde Müşterek Özgürlük Düşüncesi) bir Filipinli tarafından yazılıp Universite de Fribourg tarafından yayımlanmış ilk yazılı eserdi.

Emerita Quito (1929-2017) (Milette Zamora’nın izniyle)

Felsefe Filipinler’deki en popüler şey değildir; orada kültür demek popüler kültür demektir. Beyonce, Barthes’ten öndedir, Rihanna da, Ricouer’den. Felsefe dilbilimsel açıdan bile “aptallık” ya da “boş boğazlık” yerine kullanılır. “Popüler dilde ya da halk dilinde pilosopo terimi (Filipincede felsefe yapan), lafı uzatıp tersinden anlayan ve tartışıp duran kimseler için kullanılan alçaltıcı bir sözcük olarak geçer,” diyor Quito. “‘Pilosopo’ terimi ,akademik bilince, zarar veren bir etkiyle sızdı.”

Muhtemelen bu nedenle Filipinler’in en donanımlı entelektüellerinden biri, çığır açıcı bir kadın uzman, okuldaki sınıfından daha geniş bir kitleye uzanamamıştı. Belki de zorluklara kafa tutan bir kişilik olduğundan… Zira uzlaşmaya yanaşmayan bir entelektüeldi ve şan şöhret meraklısı medyaya yaranmaya çalışmadı. “İnsanların çok meraklısı olduğu ama benim hiç ilgimi çekmeyen pek çok şey var” demişti bana. Seyahatlerinde fotoğraf çektirmekten nefret eder ve insanların selfie‘ye neden bu kadar meraklı olduğuna akıl sır erdiremezdi. “Selfie’ye neden ihtiyacımız olsun ki? Kanlı canlı burada yanında duruyorum işte. Ayrıca kendimi görmek istersem aynaya bakarım olur biter,” diyordu.

Quito kampüsteki ciddi ve mantığın sınırlarının dışına çıkmayan tavrını çok nadiren bir kenara bırakırdı. Yıllarca adeta rahibe kıyafetiyle dolaştı, düz siyah etek ve basit kısa kollu bluz -tıpkı, Paris’te katıldığı Sister Mary Paul Katolik Cemaati’nde rahibelerin giyindiği tarzı anımsatırdı.

Öğretmen arkadaşları için o, yüksek öğretimi şekillendiren muazzam bir figürdü. Okulun politikayla ilişkilenmesi gerektiğini savunurdu, 1970’lerde medyada “felsefe öğrencilerinin, asilerin, entelektüellerin ve eylemcilerin sevgilisi” olarak nam salmıştı. Herbert Marcuse’nin “The Great Refusal” ilkelerini felsefe edinen Quito, sivil itaatsizlik söylevleri veriyordu. Kendisi Philippine Kolej ve Üniversite Profesörler Birliği kurucularındandı ve fakültenin etkisini “ülkenin toplumsal ve politik dönüşümünü idare eden üçüncü bir güç” konumuna yükseltmişti.

Quito’nun öğrencileri onu parlak bir zekâya sahip ama aynı zamanda katı bir öğretmen olarak hatırlıyor. Tembelliğe asla müsamahası yoktu. “Ondan korkardık. Ama onu sevmek de isterdik. Bu yüzden çalıştık. Alt tarafı 2.000 kadar kitap okumamız gerekiyordu” diyor eski öğrencilerinden Milette Zamora ve kendisini şöyle anıyor: “Bizi öğrenmeye teşvik etti. Bize asla cevapları vermedi, onları kendi başımıza bulmamızı sağladı.”

Felsefeyle dolu bir yaşam. (Quartz/Xyza Cruz Bacani)

“Saçmalığa hiç tahammülü yoktu,” diye ekliyor Laureen Velasco, Quito’nun bir diğer öğrencisi. “Şunu söylediğini hatırlıyorum: ‘Ben de geçmişte bazı hatalar yapmış olabilirim ama ikiyüzlülük asla bunlardan biri değildi!’ Ondan berbat bir politikacı olurdu.” Velasco ve Zamora bu sert öğretmenlerini ziyaretlerine, şakayla karışık, “Cicim Salıları” adını koymuşlardı.

“Cicim Salıları”Eski öğrencileri, şimdi meslektaşları olan Milette Zamora ve Laureen Velasco ile. (Milette Zamora’nın izniyle)

Eski sekreteri Gabi Bongales, derslerinin söylenenin aksi bir şekilde geçtiğini hatırlıyor. “[Öğrenciler bilirdi ki] şayet Dr. Quito onlara kalacakları bir not veriyorsa bunu hak etmişlerdir ve bu yüzden şikâyet etmezlerdi.”

Quito’nun o katı, kırılmaz kabuğunun altına erişebilenler, ardındaki cömert ve iyileştirici tarafı görebiliyordu. “Yaratıcı yazarlık çalışmalarıma ve cinsiyet ayrımcılığını açığa çıkarmak ve kökünü kurutmak üzere kullandığım feminist söylemime gösterdiği içtenlikli profesyonel yaklaşımıyla beni kendisine hayran bırakmıştı,” diyor De La Salle Üniversitesi profesörlerinden, Quito’nun bir arkadaşı olan Marjorie Evasco-Pernia; kendisi Quito’nun yazılarının ayrıntılı özetini yeniden düzenlemiştir.

Evasco-Pernia, Quito’nun neşeli olduğu ender anlardan birine tanıklık etmiş: Sahnede, öğretmenlik üzerine verilecek ödülünü beklediği sırada.

“Hep beraber oturmuş, ödül alacaklar sırasında bekliyorduk. Öğretmenliği gönülden yapmamta, şiirlerin kalbimdeki yerinin etkili olduğuna ikna olduğumu anlattım ona. Bu çok hoşuna gitti ve kendi aramızda aklımızdan şiirler okumaya başladık bunun üzerine. İlk hamlesi, William Wordsworth’den Daffodills oldu ve ben de ona William Butler Yeats’in Sailing to Byzantium’u (Bizans’a Yelken Açmak) ile karşılık verdim. Sonra da aklımızdaki başka şiirlerden dörtlükleri atışmaya başlamıştık ve çok eğlenmiştik! Resmen hafızayla oynadığımız bir tenis maçı gibiydi.”

Ailedeki adıyla Lola Emy, oldukça eski usül bir ailenin gayri resmi entelektüel bilir kişisi gibiydi. Beş çocuktan en küçüğüydü. 1960’larda, pek az Filipinlinin -ki kadınlar çok daha azdı- bunu yapabildiği bir dönemde yurt dışında eğitim görmüş ve yaklaşık on yıl kadar bir süre çalışmalarını İsviçre’de kalarak sürdürmüştü.

Keskin bir gözlemciydi, hem övgüde hem eleştiride cömertti; okulda çok çalışırsak neleri başarabileceğimiz konusunda gerçek bir model teşkil ediyordu. Lola Emy ile ilgili aklımda en iyi kalan anıda, kuzenlerimle beraber onun oturma odasında, yerde karolara oturmuştuk. Tam da Paris’ten yeni dönmüştü; çocukları karşısına almış, dili dönüp de en güzel şekilde “bonjour” veya “croissant” diyebileni ödüllendiriyordu. O günkü ödül, bir tükenmez kalemdi ve üzerinde şunlar yazılıydı: “Je ne suis pas un stylo” (Ben bir kalem değilim). Bu, varoluşla ilgili bir espriydi, daha sonra bana babam açıkladı. Plastik tükenmez kalemi, duygularını açığa vurmayan büyük halamdan esprili bir hediye olarak gülümseyerek bağrıma bastım.

59 yaşında emekli olduktan sonra, Lola Emy yurt dışı seyahatlerine ve ara sıra ders vermeye devam etti. Resimler biriktirdi ve kitaplarının saltanatıyla yaşadı. En son beraber olduğumuzda, elindeki desteden banknotları sanki bir iskambil destesini bölüştürür gibi ayırdığını ve yeğenlerine paylaştırdığını gördüm. Hiç evlenmedi ve çocuğu yoktu. Ölmeden önce her şeyi paylaştırmaya çalışıyordu.

Sonuna kadar asla duygularını ele vermedi, uyandırılmayı reddetti ve derhal yakılmayı istedi.

Filipinler’in en büyük düşünürü onuruna kutlama yapmak için çok geç olabilir ama çalışmalarını keşfetmek için değil. Sosyal medya dolduruşuna gelen gösteriş budalalarının uydurma haber çağında, popülist bir demagog ülkeyi yönetirken, Quito’nun taviz vermeyen eleştirel düşünce biçimi ve bağımsız eylemi, belki de bugün Filipinlilerin ihtiyaçları olan ayıltıcı tonik etkisini verebilir.

Çalışma hayatının son yıllarını, halk için felsefe yapmaya harcadı. “Ben Asya Felsefesine, tıpkı boğulmak üzere olan birinin akıntıda sürüklenirken bulduğu kütüğe tutunduğu gibi tutundum” diye yazmıştı 1991 yılında yayınladığı The Merging Philosophy of East & West adlı kitabında. “Asya’ya hak ettiğini vermeye inanıyorum ve bu yolda Asya düşüncesini basit, anlaşılır, okunabilir şekilde ortaya koymaya çalışacağım.”


Yazar: Anne Quito
Çeviren: Selin Durmuşlar

Kaynak: Quartz 

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş
Exit mobile version