Paylaş

Freud’un en çok eleştiri aldığı konu çocuk cinselliği konusudur. Psikanaliz pratiğinin ilk yıllarında yoğun biçimde histeri olgusu ile karşılaşmış olan Freud, hastalarının erken çocukluklarında, daha çok babaları tarafından cinsel tacize maruz bırakıldıkları biçimindeki iddialarının fantezi olup olmadığı konusunda kararsız kalmıştır. Başlangıçta bu durumları gerçek olgular olarak değerlendiren Freud, daha sonra neredeyse tüm babaların sapık olduklarının iddia edilmesine neden olabilecek bu yaklaşımını değiştirmiştir. Freud nevrozun oluşumunda somutlaşmış tacizin değil fantezide kalmış tacizin rol oynadığını anlamıştır. Ancak Freud, özellikle babaların çocuklarını cinsel olarak taciz etmelerinin üstünü örttüğü biçiminde eleştiri almıştır.

Bu konuda Freud’un Narsizm Üzerine ve Schreber Vakası adlı kitabında Dorothy Bloch’un Freud’u eleştiren yazısı dikkat çekicidir. Bloch, Freud’un kendi analizinde babasının kendisine ve kardeşlerine yönelik tacizi ile ilgili verilerle yüzleşmesinin, babasını suçlamasına neden olduğunu belirtir. Bloch, Freud’un histerinin nedenleri ile ilgili yaptığı araştırmaların ilk yıllarında, erken çocuklukta esas olarak baba tarafından yapılan cinsel tacizin, histerinin ve olasılıkla her türden nevrozun gelişiminde baş etken olduğunu belirttiğini ancak sonradan buradan geri adım attığını belirtir. Bloch’a göre Freud makalesinin özgün sunumunda, hastalarının erken çocukluklarında maruz bırakıldıkları cinsel tacize dair itiraflarının gerçek olduğunu kanıtlamak için çok çaba göstermiştir. Ancak Freud bu kuramı geri çektikten sonra bunlardan “fanteziler”, “histeriklerin uydurmaları” biçiminde söz etmeye başlar. Bloch’un belirttiği gibi Freud, yaşamının geri kalanında ilk baştaki bakış açısına geri dönmemiştir.

Freud arkadaşına şöyle yazar: “Böyle olsaydı, tüm vakalarda, benimki de dahil olmak üzere, babanın sapıklıkla suçlanması gerekirdi. Çocuklara karşı böylesine yaygın bir sapıklık çok olası görünmüyor.” Bloch, Freud’un ataerkil düzeni savunmak amacıyla bu geri adımı atmış olduğunu imâ eder ve Freud’un kuramındaki çarpıklıkları düzeltirken bu can alıcı kavramları terk etmiş olması esef vericidir, der. Bloch, çocukların çoğunlukla babaları tarafından tacize uğradıkları ve ailenin çocuğun psikolojik gelişiminde birincil rol oynadığı görüşünün ne kadar geçerli olduğu günümüzde sürekli olarak kanıtlanmaktadır diyerek kendisinin izlemiş olduğu ve ebeveyn tacizine maruz kalmış olan dört adet çocuğun korkularıyla baş etme yöntemlerinin “taciz eden ebeveynle uzlaşmak” olduğunu belirtir. Bloch, Masson’un kitabında yayınlanan 11 Şubat 1898 tarihli mektubunda “ne yazık ki benim babam da bu sapıklardan biriydi” diye yazarak babasının bir tacizci olduğunu başlangıçta kendi ağzından dile getiren Freud’un, suçluluk duygularına kapıldığını ve tacize uğramış her kişi gibi saldırganla uzlaşmayı tercih ettiğini vurgulamak istemiştir.

Bloch, Jones’un Freud’un psikanalizi hakkında, “sonunda, bildiğimiz gibi, bu yol beklenmedik şekilde, babasına yönelik derinlere gömülmüş düşmanlığını keşfetmesiyle son buldu” saptamasını somut bir baba tacizinin yarattığı düşmanlığın kanıtı olarak görür. Oysa Jones’un beklenmedik diye tabir ettiği bu durum zaten psikanaliz kuramının temelini oluşturan “can sıkıcı, yasa koyucu, dürtünün doyumuna engel olan baba” algısının beklenen biçimde açığa çıkmasıdır ve psikanaliz zaten ebeveynlerle ilgili bu türden “beklenen” algı çarpıklıklarının düzeltilmesine yönelik olan bir tedavi biçimidir. Freud’un da her kişi gibi, bilinçdışında anne ve babasına yönelik gerçek olmayan duygulara sahip olması zaten beklenmeyen değil tam da beklenen bir şeydir.

Jones’un derinlere gömülmüş düşmanlık olarak nitelediği Freud’un duyguları, Freud’un nevroz ve histeri oluşumunda, somut olarak gerçekleşmiş olaylardan ziyade fantezide gerçekleşen olayların etkili olduklarını anlamasını sağlamıştır. Somut taciz histerik nevroz yaratmaz, histerik nevroz için gereken çocuk-ebeveyn ilişkisi tam olarak fantezide kalmış olan bir ilişkidir. Yalnızca fantezide kalmış, ancak bugünkü gerçekliğimizi etkilemeye devam eden bir ilişki analizin hedefi olabilir. Somut bir taciz ise ebeveynin de somutlaşmasına neden olduğu için ebeveyn algısının biyolojik ebeveyn algısının ötesine geçmesini engelleyerek yüceltme süreçlerinin kullanıldığı histerik nevroz tablolarının oluşmasına engel olacaktır. Nevroz için gerekli olan ilk ve olmazsa olmaz koşul, ebeveyn imajının çocuk tarafından yüceltildiği fantezilerin kurulmasıdır. Analizin hedefi işte bu fantezilerdir.

Çocuk tacizleri tartışmasız biçimde somut ve gerçek bir olgudur. Ancak somut taciz ile tacizin fantezide gerçekleşmesi birbirinden çok farklı belirtilere neden olmaktadır. Tacizin somutlaştığı durumlarda baba bir organik somut varlık olarak kaldığı için yüceltilememektedir. Oysa fantezideki taciz, her zaman babanın yüceltilmesi fantezisi yolunda giderken kurulan bir kurgunun parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocukların zihinsel gelişimleri sırasında babalarının nesnesi olduklarını kurguladıkları bir dönem vardır ve bu fanteziler bu dönemde ortaya çıkmaktadırlar. Çocuğun annesinden koptuğu aşamada girdiği bu dönem aynı zamanda çocuğun kendisini annesinin nesnesi olarak görmekten çıkarak babasının nesnesi olarak var olduğu bir dönemdir. Bu dönemlerde çocuğun anne ve baba algısı gerçek anne ve babadan çok farklıdır ve ikisi de çok yüceltilmiş varlıklar olarak algılanırlar. Bu yüceltme eğer çeşitli nedenlerle zamanında sonlanamazsa histeri tabloları ortaya çıkmaktadır. Ebeveynlerin yüceltilmesinde bir aksaklığın olması da aşırı yüceltme kadar büyük sorunların oluşmasına neden olmaktadır. Schreber vakasında da fantezi, babanın Tanrı mertebesine taşınmasına varacak kadar belirgindir ve babanın yüceltilmesinin uç noktalara vardığı anlarda Schreber kendisinin cinsiyet değiştirmesinin dünyayı kurtaracak bir eylem olduğunu iddia eder. Taciz eğer somut bir durum ise çocuklar bunu saklamaya eğilimli olurlarken, fantezi düzeyinde kaldığında, Schreber olgusunda olduğu gibi bunu açığa vurma eğiliminin çok daha yoğun olduğu dikkati çekmektedir.

Babanın yüceltilmesi fantezisinin varlığı ya da yokluğu, taciz olgularının fantezi olup olmadığının anlaşılması açısından psikanaliz sürecinde çok işe yarayan bir ayıraç görevi görebilir.

Yazar: Mutluhan İzmir

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.

 


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com