Dünya ile ilgili sorunlar söz konusu oldu mu suçu devletlere ya da sanayiye atmayı severiz fakat satın aldıklarımızın aslında ne kadar önemli olduğunun farkında değiliz.
Dünyanın fabrikası Çin, 2007 yılında en çok sera gazı emisyonu yapan ülke olarak Amerika Birleşik Devletleri’ni geride bıraktı. Ancak iPhone’dan tişörte kadar Çin’in ürettiği ürünlerin neredeyse tamamının dünyanın diğer yerlerine ihraç edildiği dikkate alınınca, ortaya çok farklı bir resim çıkıyor.
“Çin’in kişi başına düşen tüketime dayalı (çevresel) ayak izine bakarsanız, az olduğunu görebilirsiniz” diyor Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (NTNU) Endüstriyel Ekoloji Programında doktora çalışmalarını sürdüren Diana Ivanova. “Ürettikleri ürün miktarı çok fazla ancak bunları ülke dışına gönderiyorlar. Söz konusu etkilerin sorumluluğunu üretici yerine tüketiciye yükleyince durum değişiyor.”
Ivanova ve arkadaşları çalışmalarında tam da bunu yapmışlar; 43 farklı ülke ve bu ülkeler dışında 5 başka bölge için çevre üzerindeki etkilere tüketici perspektifinden bakmışlar. Journal of Industrial Ecology dergisinde yayımlanan bu çalışma, dünyadaki sera gazı salınımının yüzde 60’ından fazlasının ve dünyadaki su kullanımının yüzde 80 kadarının sorumlusunun tüketiciler olduğunu gösteriyor.
“Suçu başkasına, devletlere ya da işletmelere atmayı hepimiz severiz” diyor Ivanova ve ekliyor “Ama gezegenimiz üzerindeki etkilerin yüzde 60 ila 80 kadarı evsel tüketimden kaynaklanıyor. Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirdiğimizde çevresel ayak izinde de esaslı bir değişikliğe neden olabiliriz.”
Yaptıkları analizler sayesinde Ivanova ve arkadaşları, tüm karbon etkilerinin yüzde 20’sinden tüketicilerin doğrudan sorumlu olduğunu ve bu etkinin trafikteki arabalar ve evlerin ısıtma sistemlerinden kaynaklandığını görmüşler.
Daha da şaşırtıcı olan ise tüketicilere mal edilebilecek etkilerin beşte dördünün, arabaların yaktığı yakıtlar gibi doğrudan etkiler değil; ikincil etkiler dediğimiz, yani satın aldığımız mallar ve ürünlerin üretilmesi nedeniyle ortaya çıkan çevresel etkiler olması.
Ivanova’ya göre buna verilebilecek iyi örneklerden birisi su kullanımı.
Duşlar değil, inekler
Kişisel su kullanımının azaltılması dendiğinde aklınıza bulaşık makinenizi daha verimli kullanmak ya da duşta daha az zaman geçirmek geliyor olabilir.
Bunlar ilk bakışta yanlış değildir fakat daha derine inerseniz – NTNU araştırmacılarının yaptığı gibi – dünyamız üzerinde kullanılan suyun çok büyük bölümünün satın aldıklarınızın üretimine harcandığını göreceksiniz.
Mesela kırmızı et. İneklerin yediği bitkileri yetiştirmek için su gerekli olduğundan kırmızı et üretimi için çok fazla miktarda suya ihtiyaç duyuluyor. İneklerin yediklerinin tabağımızdaki ete dönüşmesi süreci kısmen çok da hızlı olmadığı için bir kilo et üretebilmek için ortalama 15 bin 415 litre su harcanıyor.
Benzer şekilde, süt ürünleri üretiminde de bu kadar fazla miktarda suya ihtiyaç duyuluyor.
Hollandalı bir grup araştırmacı, Belçika’da yetiştirilen soya fasulyesinden üretilen bir litre soya sütü ile bir litre inek sütü üretimi arasındaki farka bakmışlar ve soya sütü yapımında 297 litre su harcanırken (bunun yüzde 62’si soya fasulyesini yetiştirmek için kullanılıyor), bir litre inek sütü için dünyada kullanılan ortalama su miktarının 1050 litre olduğunu görmüşler.
Dün akşam yediğiniz donmuş pizza gibi işlenmiş gıdalar için de su tüketiminin orantısız şekilde yüksek olduğunu söylüyor Ivanova. İşlenmiş gıda üretimi iiçin, enerji ve malzemelerin yanı sıra, hammadde üretimi, işleme tesisine nakliye, işlenmiş gıdaların üretimi ve son ürünün paketlenmesi süreçlerinde de su gerekiyor.
Çikolatada ise durum hiç iyi değil. Çikolata, satın aldığımız ürünler arasında en fazla su gerektirenlerden biri. Bir kilo çikolatayı üretmek için 17 bin litre su kullanılması gerekiyor.
Ülke ne kadar zenginse etkisi o kadar fazla
Araştırmacılar çevresel etkilere bakarken, ülkelere göre kişi başına düşen değerleri de incelemişler.
Kişi başına düşen karbon ayak izi neredeyse Amerika Birleşik Devletleri ile aynı olan Lüksemburg örneğindeki gibi bulgular bazen şaşırtıcı olsa da genelde öngörülen sonuçlar elde edilmiş. Bir ülke ne kadar zenginse ülkede yaşayanlar da o kadar fazla tüketiyorlar. Bir kişi ne kadar fazla tüketirse gezegen üzerindeki etkisi de o kadar fazla oluyor.
Ancak, diyor Ivanova, ülkelere tek tek baktığımızda büyük fark olduğunu görüyoruz.
“Tüketimin en fazla olduğu ülkelerin çevre üzerindeki etkisi, dünya ortalamasının 5,5 kat üzerinde” diye açıklıyor.
Kişi başına düşen sera gazı emisyonlarında en kötü sonuçlar Amerika Birleşik Devletleri’nin elinde; ABD’de kişi başına düşen karbon ayak izinin CO2 eşdeğeri 18,6 ton (araştırmacılar karbondioksit, metan, azot oksit ve kükürt hekzaflorür gibi farklı sera gazlarının toplam etkisini ifade etmek için CO2 eşdeğeri birimini kullanıyorlar) olarak bulunmuş.
ABD’yi 18,5 ton karbondioksit eşdeğeri ile Lüksemburg ve 17,7 karbondioksit eşdeğeri ile Avustralya takip ediyor. Karşılaştırma yapabilmek için Çin’de kişi başına düşen karbon ayak izinin sadece 1,8 ton karbondioksit eşdeğeri olduğunu belirtmek gerek. Kişi başına 10,3 ton karbondioksit eşdeğeri ile Norveç dünya ortalaması olan 3,4 ton karbondioksit eşdeğerini üçe katlıyor.
Ülkelere göre sonuçlar aynı zamanda ülkelerin elektrik için kullandığı farklı kaynakların ya da yakıt kaynaklarının etkilerini de yansıtıyor. İsveç, Fransa, Japonya ve Norveç gibi ülkelerde daha çok nükleer ya da hidroelektrik enerji kullanılması, bu ülkelerin benzer gelir düzeyine sahip ancak fosil yakıt tüketimi daha fazla olan ülkelere kıyasla, karbon ayak izinin daha düşük olması demek.
Bu nedenle, diyor Ivanova, İsveç ve Fransa’nın evsel etkilerinin büyük kısmı ithal ürünlerden geliyor (sırasıyla yüzde 65 ve yüzde 51).Çünkü ithal edilen ürünler çoğunlukla fosil yakıtlar kullanılarak üretiliyor.
Muazzam bir veri tabanı sayesinde karşılaştırmalar yapılabiliyor
Araştırmacıların bulguları, NTNU’nun Hollanda, Avusturya, Almanya, Çek Cumhuriyeti ve Danimarka’dan bilim insanlarıyla birlikte geliştirdiği EXIOBASE isimli çok büyük ve ayrıntılı veri tabanına dayanıyor.
Veri tabanında 43 ülke, bu ülkeler dışında beş başka bölge ve 200 ürün sektörü için dünya ekonomisine dair bilgiler bulunuyor. Araştırmacılar veri tabanını kullanarak farklı ürün ve ülkelerin çevre üzerindeki etkilerine dair sorulara yanıt arayabiliyorlar.
Bu ülkelerdeki ya da bölgelerdeki ortalama bir tüketicinin çevre üzerindeki etkisini; sera gazı salınımları (CO2 eşdeğeri ton), su kullanımı (metreküp), toprak kullanımı (1000 metrekare) ve hammadde kullanımı (ton) ölçümlerinden öğrenebiliyorlar.
Söz konusu 43 ülke, dünyanın gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 89’unu ve Avrupa’daki ticari akışın değer açısından yüzde 80 ila 90’ını oluşturuyor.
Sürpriz değil: Otobüse binin, vejetaryen ya da vegan beslenin
Bireysel tüketicilerin seçimlerinin farklı çevre ölçümleri üzerindeki etkilerinin belirlenmesi sayesinde farklı ülkelerdeki tüketicilerin çevre üzerindeki etkilerini nasıl azaltabilecekleri konusunda nokta atışı yapmak mümkün.
“Ev halkı, kendi tüketimlerini görece büyük ölçüde kontrol edebilirken çevreyi ilgilendiren performanslarını geliştirme konusunda genellikle doğru ve harekete geçmeye iten bilgiye sahip değiller” diye belirtiyor araştırmacılar, sonuçlarını sundukları makalede.
Nihayetinde, diyor Ivanova, amaç, bu bilgileri politikaları şekillendirecek şekilde kullanmak. Bu, Avrupa’da daha yeşil yaşam tarzları ve çevre açısından sorumlu tüketimi teşvik etmek için tasarlanan, AB destekli GLAMURS projesinin hedefleri arasında da yer alıyor.
Ivanova’ya göre bu sırada çevre üzerindeki etkilerimizi azaltmak için yapabileceğimiz iki basit şey var: Et yemeyi bırakmak ve daha az satın almak.
Günümüzde AB bünyesindeki tüketiciler, toplam ev bütçelerinin yüzde 13’ünü imal edilmiş ürünlere harcıyorlar. AB içinde ortalama tüketicinin, bu imal edilmiş ürünler için harcadığı parayı hizmetlere kaydırması durumunda, AB’de bugünkü evsel karbon ayak izinin yaklaşık yüzde 12 oranında azalacağını söylüyor Ivanova.
“Ürün satın alma ya da hizmet alma seçeneğimizin olduğu her hareketimizde, hizmeti seçmenin çevre üzerindeki etkisi çok daha az olacaktır” diye de ekliyor.
Kaynak: Science Daily
Çeviri: Burçin İçdem