Gülmek, dünyanın bütün kültürlerinde önemli bir role sahiptir. Fakat gülmenin neden varolduğu tam olarak açıklanabilmiş değil. Bir iletişim biçimi olarak gülmenin işlevi gizemini korumaya devam etse de, bunun doğal bir sosyal olgu olduğu oldukça açık. Yapılan araştırmalara[1] göre; insanlar, bir grup içerisindeyken yalnız oldukları anlara kıyasla gülmeye 30 kat daha fazla meyil gösteriyorlar.
Proceedings of National Academy of Sciences’da yayımlanan yeni bir araştırma[2]; gülmenin, karşıdaki insanlara gülen kişinin arkadaşça bir hal takındığının bir göstergesi olabileceği bulgusuna ulaştı. Araştırma kapsamında, katılımcılara yabancı kişilerin ve arkadaşlarının simultane gülüşlerinden bir kesit dinletilerek, arkadaşça tavra dair değerlendirmede bulunmaları istendi.
24 farklı toplumdan çekilen kayıtlarda, araştırma ekibi; gülme sesinin belirli akustik karakterine dayanarak katılımcıların bariz bir şekilde arkadaşlarını yabancılardan ayırt edebildikleri bulgusuna ulaştı.
Bu durumun nasıl mümkün olabildiğini ve gülmenin aslında ne anlama geldiğini anlayabilmemiz için, bu eylemin kökenine dair bir yolculuğa çıkmalıyız.
Gülmenin evrimsel geçmişi
Herhangi bir konuşma ya da olayın sebep olduğu istemsiz gülüş, yani sıradan gülüş; yaşamın ilk birkaç ayında görülebiliyor, hatta çocuk görme engelli ya da işitme engelli olsa bile. Öte yandan, gülmek, insanın yalnızca kültür sınırlarını aşmakla kalmıyor, tür sınırlarını da aşıyor, çünkü diğer büyük maymunlarda da benzer bir form mevcut. Ve aslına bakarsanız, insan gülüşünün evrimsel kökenleri 10 ila 16 milyon yıl kadar geçmişe gidebiliyor.
Gülmek, yüksek acıya dair bir dengeleyici ve sosyal statüye dair bir işaret olarak[3] ilişkilendirilirse de, gülmenin birincil görevi sosyal bağlar oluşturmak ve derinleştirmek olarak görünüyor.
Atalarımız daha geniş ve daha karmaşık sosyal yapılar içerisinde yaşamaya başladıkça, ilişkilerin kalitesi de hayatta kalabilme açısından önem arzeder[4] hale gelmiştir. Dolayısıyla, evrimsel süreç, toplum içerisindeki bu ittifak halinin oluşmasına yardım eden ve kalıcılaşmasını sağlayan bilişsel stratejilerin gelişimini desteklemiş olabilir.
Gülmek belki de, genç memelilerde işbirliğinin ve birbirleriyle yarışın geliştirildiği gıdıklama gibi bir oyun sırasında meydana gelen nefes darlığından evrimleşmiş olabilir.
Oyun yoluyla paylaşılan bu ifade, olumlu bağların güçlenmesinde etkin bir rol oynamış olabilir. Öte yandan gülmenin hem çocuklarda hem de şempanzelerde oyun süresini uzattığı görülmüştür. Bunun yanı sıra, gülüşleri dinleyen insanlarda direkt olarak hem bilinçli hem de bilinçsiz olumlu duygusal tepkiler meydana çıkardığı gözlemlenmiştir.
Sosyal bir araç olarak gülme
Gülmenin ve diğer primat seslerinin görülmesi ilk etapta nasıl hissettiğimizle bağdaştırıldı. Yani bu bağlama göre; yalnızca olumlu duygu patlaması yaşadığımızda gülüyoruz, tıpkı yalnızca moralsiz olduğumuzda ağladığımız ya da sinirli olduğumuzda bağırdığımız gibi. Buradaki kilit önemdeki gelişme ise; arkasında herhangi bir acı, öfke ya da olumlu duygu olmasa da istemli olarak bu sesleri çıkarabilme yetimizle birlikte geliyor.
Bu gelişmiş ses kontrolü, beynimizin daha karmaşık bir şekilde büyümesini mümkün kıldı ki bu durum dil gelişimi için de hayati önem taşır. Fakat, bu durum aynı zamanda da; gülüşlerimize (ve diğer seslendirmelerimize) bilinçli ayarlar çekmemizi mümkün kılarak, sosyal bağları genişletmemiz ve çabuklaştırmamız noktasında bize yapay bir aldatıcı araç sağladı ve dolayısıyla da hayatta kalma şansımız artmış oldu.
Gülme üzerinde kontrol sağlamanın aynı zamanda da evrimsel bir kökene sahip olduğu düşüncesi; aynı davranışın grup içerisinde eş zamanlı gülüşlere karşılık sahte gülüş ifadeleri[5] geliştiren yetişkin şempanzelerde de görülmesiyle destek buluyor. Sahte gülüş, hem şempanzelerde hem de insanlarda çocuklukta gelişir ve akustik olarak gerçek gülüşten tamamen farklıdır ancak sosyal bağ geliştirme konusunda aynı işlevi görür.
Günümüzde, gerçek ve yapmacık gülüş; insan yaşamının hemen hemen her halinde yaygındır, ister eşinize yapılan bir şakada isterse arkadaş ortamındaki bir sohbette olsun. Ancak, bu gülüşlerin ikisi de gülüşü dinleyen kişinin kulağında eş değer değildir. Yapmacık gülüşe kıyasla gerçek gülüş, daha ince sesle (gerçek uyarılma göstergesi) ve daha kısa gülüşler ile karakterize edilir. Güncel araştırmalar; insanın bu iki gülüş tipini birbirinden ayırt edebildiğini gösteriyor[6].
Arkadaş mı? Yabancı mı?
Yapılan araştırmaya göre; arada kurulu bir duygusal bağ olmayan yabancılar yapmacık gülüşler sergilemeye daha yatkın iken, arkadaşların gerçek gülüşler sergilemesi ise daha muhtemel.
Yani, gülüşlere dair bazı ayrımları doğru bir şekilde algılayabiliyoruz, bu da gülmenin bir nevi dürüstlüğe dair bir işaret anlamına gelmesine sebep oluyor. Dolayısıyla, bitmeyen evrimsel silahlanma yarışında, aldatma için geliştirilen stratejiler; aldatmanın saptandığı stratejiler ile birlikte evrimleşme eğiliminde. Böylece, gerçek gülüşün akustik karakteristiği bir grup içerisindeki üyelerin aralarındaki bağlara ve statüye dair kullanışlı bir işaret özelliği taşıyor. Bu da evrimsel geçmişimizdeki karar verme sürecine yardımcı olmuş olabilir.
Modern insanın sosyal etkileşimin karmaşık gerçekliğinde, gülüşler; tamamen gerçekçi, sinsi, ya da sınırları bulanıklaştıran sahte gülüşler şeklinde olabilir. Fakat ne olursa olsun, amaç hep aynıdır; gülmek insanları birbirine bağlıyor.
Yazar: Gürkan Akçay
Bu yazı Bilimfili’nin internet sitesinden alınmıştır.
Referans:
[1]– Laughing, Smiling, and Talking: Relation to Sleeping and Social Context in Humans, Robert R. Provine* andKenneth R. Fischer, Article first published online: 26 APR 2010, DOI: 10.1111/j.1439-0310.1989.tb00536.x[2]– Detecting affiliation in colaughter across 24 societies, Gregory A. Bryant, doi: 10.1073/pnas.1524993113
[3]- Link
[4]- DOI: 10.1126/science.1140734 , 1347 (2007); 317Science et al.Joan B. Silk,Social
[5]- American Psychological Association2011, DOI: 10.1037/a002259
[6]- The animal nature of spontaneous human laughter, Gregory A. Bryantcorrespondenceemail, C. Athena Aktipis, DOI: http://dx.doi.org/10.1016/j.evolhumbehav.2014.03.003