Anlam ve ahlak arasındaki karmaşık ilişkiye dair
Hitler ve Stalin gibi kötü insanların anlamlı hayatları vardır diyebilir miyiz, yoksa akıllara durgunluk veren ahlaksızlıkları, onların hayatlarını anlamsız mı kılmaktadır? Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, hayatın anlamı ile ahlak arasında nasıl bir ilişki söz konusudur? Hayatın anlamına dair modern felsefe tartışmalarında bu konuyla ilgili birçok zıt görüş ortaya atılmıştır.
Bazı teoristlerin hayatın anlamı konusunda sübjektivist (öznelci) olduğu görülür. Bunlardan farklı yaklaşımları bulunanlar olmakla birlikte, hepsi hayatın anlamının yalnızca bireysel his ve duygulara göre belirlenebileceği görüşünü benimsemiştir. Bu kimselere göre, söz konusu hayatın anlamı olunca sadece ve sadece insanların psikolojik durumları dikkate alınmalıdır. Örneğin bir masanın bizim algı ve hislerimizin dışındaki objektif özelliklerini sormak gibi bir yaklaşım, sübjektivistler tarafından yanlış olarak değerlendirilmiştir. Bu mantıkla incelendiğinde şunu söylemek mümkün olacaktır: Hitler eğer hayatını anlamlı gördüyse hayatı anlamlı, anlamsız gördüyse de anlamsızdır. Yani sübjektivistlere göre Hitler gibilerinin anlamlı hayatlar yaşamaları mümkün görünüyor. (Hayatın anlamı problemine sübjektif yaklaşımıyla örneğin Richard Taylor’ın teorileri, böyle bir sonuca olanak tanımaktadır.)
Görüşleriyle sübjektivizme itiraz eden bazı kişiler de, böyle bir yaklaşımın bizi çok mantıksız çıkarımlara götürebileceğini ifade eder. Yani eğer sübjektivizm doğrudur diyorsak, insanlar ne kadar tuhaf şeyler yaparsa yapsın öyle hissetmeleri halinde hayatları anlamlıdır dememiz gerekiyor. Charles Taylor, kafasında tamı tamına 3,732 tel saçı olduğu için hayatının anlamlı olduğunu ileri süren bir kişiyi bu duruma örnek gösterir. Benzer şekilde, Eric Wielenberg de kendi dışkısını yediği için anlamlı bir hayat yaşadığını iddia eden bir kişiden bahseder. Sübjektivizme karşı çıkanlar, bu tarz insanların anlamlı hayatlar yaşadıklarını iddia etmenin absürt olduğunu, onun yerine bu insanların hayatın anlamı konusunda ciddi yanılgılar içinde olduğunu söylemenin daha yerinde bir davranış olacağını belirtirler.
Bazı diğer teoristler, anlamlı hayatlar yaşamak için hem sübjektif hem de objektif değerlere ihtiyaç olduğunu savunur. Ancak gerekli gördükleri objektif değerlerin arasında ahlak olmadığı için, bu tarz görüşler de Hitler’inki gibi hayatların anlamlı görülmesine olanak tanımaktadır. Bu görüşü savunanların bazıları, ne yazık ki az önce söylediğimiz şeyin farkında bile değildir. Bazıları içinse durum daha farklı. Örneğin Paul Edwards, “Bir Nazi olduğum zamanlarda … hayatım bir anlam taşıyordu … ancak yaptıklarım başkalarına zarar veriyordu,” tarzı ifadelere dikkat eder. John Kekes de şöyle yazmıştır: “Ahlaksız hayatların anlamlı olabileceği görüşüne, sayısız Nazi ve Komünist cinayetinde tekrar tekrar rastlanmıştır. …kendilerini projelerine adayan, bu projelerden büyük haz duyan, yaşamlarını gerçek veya metaforik tanrılarının bir cezası olarak değerlendirenlerin, onu aynı zamanda anlamlı gördüğü de bilinmektedir.”
Şimdi, ahlaksız hayatların anlamlı olamayacağını size göstermeye çalışacağım. Daha önceki bir yazımda da değindiğim üzere anlam kavramı, bir değer ile ilişkilendirilir. Anlamlı hayatlar, içinde yeterli değeri barındırırken anlamsız hayatlar, bu özellikten yoksun olacaktır. Hayatımızı daha anlamlı kılmak için ona (bilgelik, sevgi, cesaret, yaratıcılık, ahlak gibi) değerler katabilir; halihazırda sahip olduğumuz değerleri geliştirebiliriz. Değer arz eden özelliklerin azaltılması, bir hayatı daha az anlamlı yapabilir. Bu değerlerin kaybı ise hayatı nihayetinde anlamsızlaştırabilir. Hitler’in hayatının değerli olmadığını söylüyorsak, ki eminim bu yazıyı okumakta olan herkes öyle düşünüyordur, o zaman onun anlamsız olduğunu da rahatlıkla dile getirebiliriz. Hatta Stephen Campbell ve Sven Nyholm’a göre böyle kötü hayatları yalnızca (içinde bir değer barındırmaması bakımından) anlamsız görmek yerine, onlara “anlam karşıtı” bile diyebiliriz. Bu görüş, hayatın anlamı hususundaki tartışmalara negatif değerler ile “anti maddenin” de katılması gerektiğini savunur. O yüzden hayatın anlamı skalasını sayı doğrusu üzerinde gösterecek olsak mesela 0 ile +100 arası demeyiz; -100 ile +100 arası dememiz gerekir. Bazı insanların hayatları çok anlamlıdır, bazıları kendi hallerinde, ama anlamlı bir şekilde yaşarlar. Diğerleri de anlamsız hayatlar yaşar. Bunlar arasında anlamsızdan da kötü, anlamsızlıktan daha aşağıda yaşayanlar vardır ki, bunlara “anlam karşıtı” demek daha doğru olacaktır.
Bütün bu söylenenlerden şunu çıkarabiliriz: Ahlaksız davranışlardan kaçınmak, anlamlı bir hayat yaşamanın önkoşuludur. Bilerek ve isteyerek pek çok insana zarar veren kimselerin diğer alanlarda nasıl başarıları olursa olsun, bizce bu kimseler kesinlikle değerli ya da anlamlı hayatlar yaşamamışlardır. Beethoven’i sevip takdir etmeyen yoktur. Peki ya ilham bulmak için küçük çocuklara işkence ettiğini öğrenseydik? İşte o zaman onun anlamlı bir hayat idame ettirdiğini söyleyemezdik.
Şuna da değinmeden geçmeyelim: Ahlaksız davranışlardan kaçınmak, anlamlı bir hayat yaşamanın gerekliliklerindendir. Ancak ahlaklı davranışlarda bulunmak, anlamlı bir hayat yaşamanın şartı sayılamaz. Sadece Rahibe Teresa’nın değil; ahlak ve inanç dışındaki alanlarda insanlığa hizmet etmiş bulunan Einstein, Rembrandt, Chekhov gibi kişilerin de anlamlı hayatlar yaşadıklarını belirtmemiz gerekir. Thaddeus Metz’in de dediği gibi, ahlaki bir değer taşımamalarına rağmen bilim ve sanat alanına katkıda bulunanlar da anlamlı hayatlar yaşamış kabul edilir. Yani salt ahlak amacı gütmeyen davranışlar ile de anlamlı bir hayat yaşamak mümkündür. Ancak ahlaksızlıklardan kaçınmak, bu yolda bir gerekliliktir.
Yazan: Iddo Landau
Çeviren: Nejla Nur Güney
Kaynak: psychologytoday
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.