Herkes mutlu olmak ister, değil mi? Kim istemez ki? Şüphesiz zevk için her şeyi feda etmek istemezsiniz, yine de hoş vakit geçirmek istiyor olduğunuz muhakkak. Depresyon problemlerini çözmek için çok sayıda ilaç var ve mutluluğu yakalama metodları, sıklıkla diğer her şeyden çok istediğiniz ve sahip olabileceğiniz bir şey olarak satılır ve tanıtılır.
Mutluluk arayışı, iyi yaşam fikrimizle öyle entegredir ki Thomas Jefferson’ca devredilemez bir hak olarak belirtilmiştir. Bu, Amerikan Rüyası’nı diğer fikirlerin yapamadığı şekilde özetler. Çoğu insan için hayatın kendisinin anlamıdır. Bazısı için, olabileceğin kadar mutlu olmayı en azından denemek istemediğini öne süren bir düşünce şekli olduğunu kavramak zordur.
Fakat, istediğiniz şeyin mutluluk olmadığını düşünen bir felsefeci var: Friedrich Nietzsche. Nietzsche, katıksız mutluluk arayışını (burada zevk veren şey olarak tanımlanıyor) insan hayatının sıkıcı bir israfı olarak gördü. “İnsanlar mutluluk için çabalamıyor; yalnızca İngilizler hariç”, der. İnsanların “mutluluğu ürettiği” bir zamanda yaşayan aptal kişi “Son Adam” isimli kısa öyküsüyle, karşı çıktığı İngiliz felsefesi Faydacılık’a ve bütüncül mutluluk odağına gönderme yapar.
Nietzsche, bunun yerine kendini yaşamda anlam bulma fikrine adadı. Son Adam’a alternatif olarak Üstinsan’ı ve onun yaşamda bulduğu anlamı öne sürdü ve örnek olarak, koydukları bir hedef uğruna büyük zorluklar çekmeye istekli insanlar fikrini sundu. Michelangelo’nun Sistina Şapeli’nin tavanına resim yapmayı keyifli bulduğunu hayal edebilir miyiz? Nikola Tesla’ya göre, bekarlığı çalışması için gerekli olandı, fakat Michelangelo hayatı boyunca yalnızlıktan şikayet etti.
Bu mutluluk mudur? Bunun gibi büyük beyinler mutluluğun kendisini istiyor olsalardı, yine de yaptıkları şeyle meşgul olurlar mıydı?
Hayır, diyor Nietzsche. Olmazlardı. Bunun yerine, anlamın peşinden gitmeyi seçtiler ve onu buldular. İnsanların gerçekte istedikleri şey budur.
Felsefe, çoğunlukla bununla hemfikir. Filozof Victor Frankl, devam etmelerinde yardımcı olmak için hastalarının acılarına pozitif anlamlar sunacak kadar ileri giderek, iyi yaşamın anahtarının, anlamı bulmak olduğunu ileri sürdü. Çok satan çalışması İnsanın Anlam Arayışı’nda yayınlanan fikirleri, bir toplama kampındaki zamanlarından ve hayal edilemez acılar çeken insanların nasıl mutluluk yerine anlam sayesinde devam edebildiği üzerine notlarından esinlendi.
Burada Nietzsche için bir Faydacılık matematiği sorusu da bulunuyor. Onun düşüncesinde, büyük şeyler yapanların acısı büyük olur. Küçük şeyler yapanlar önemsiz acılar çeker. Bu durumda, bir kişi Faydacılık hesapları yapmaya çalışırsa, kesin mutluluğun büyük olduğu bir senaryoya ulaşmak imkansız olmasa da zor olur. Son Adam’ın son derece aptal olmasının nedeni budur; ona mutlulukta net ödülü veren tek şey, ilginç bulduğumuz acıyı teşvik eden aktiviteler değil, oldukça aptal meselelerdir.
Bu problemin adı “mutluluk paradoksu”dur. Zevki doğrudan arttırmak için yapılan aktivitelerin büyük ödüller getirmesi ihtimal dışıdır. Nietzsche bu problemi kavradı ve “Keyif eşlik eder, harekete geçirmez” sözüyle bunu dile getirdi. Pul biriktirmekten keyif alan biri, bunu mutluluk verdiği için yapmaz; bunu yapmayı ilginç buluyordur. Mutluluk bir yan etkidir. Bir şaheseri yaratırken yıllarca zorluk çekmiş biri ondan mutlu olmaz, aksine keyfi sonrasında yarattığı güzellikten alır.
Nietzsche’nin fikrine itiraz edenler de var şüphesiz. Büyük İngiliz düşünür Bertrand Russell şaheseri Batı Felsefesi Tarihi’nde Nietzsche’yi kınıyor. Nietzsche eleştirileri arasında en önde geleni, ızdıraba acımasız ve aleni olarak bakmasıydı ve Nietzsche’in fikirlerini, onu gözünün önüne bağırırken getirerek, merhametli Buddha’nınkilerle karşılaştırdı:
“Neden önemsiz insanlar acı çekiyor diye neredeyse ağlamaklı olunur? Ya da aynı şekilde, büyük insanlar acı çekiyor diye? Önemsiz insanlar küçük acılar çeker ve büyüklerin acıları da büyük olur ve büyük acılardan pişmanlık duyulmaz, çünkü asildirler. İdealiniz bütünüyle negatif bir şey; var olmayışla tam anlamda güvenceye alınabilecek acı çekmeyiş. Bense, aksine, positif ideallere sahibim: Alcibiades, İmparator Frederick II ve Napoleon’a hayranım. Bu adamlar için, ızdırap çekmek zahmete değer. “
Russell, bunun zıttı olarak Buddha’nın fikirlerini iletir ve tarafsız bir gözlemcinin her zaman onun yanında olacağını ileri sürer. Nietzsche hakkındaki yorumları kusursuz olmaktan uzak olan ve çalışmak için yetersiz çevirilerin sıkıntısını çekmiş olan Russell, onun felsefesini faşizme atlama taşı ve acı odaklı olarak görür.
Bir şeye mutluluğun üstünde değer verirken, ona sahip olmak için acı çekmeye ne kadar isteklisiniz? Nietzsche daha yüksek bir değer için o şeyden vazgeçeceğinizi ileri sürer. Diğer filozoflar bu konuda hala hemfikir değiller. Mutluluğu takip edip, ona sahip olabiliyor musunuz? Ya da ardından gelecek tatmini umut etmek için bile farklı bir şeye, anlama odaklanmanız konusunda Nietzsche haklı mı?
Yazar: Scotty Hendrics
Çevirmen: Deniz Çakmak
Kaynak: Big Think
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.