Belki de onlar aramızdan ayrılmadan önce hikayelerini anlatmak için tek şans bu.
- Fotoğrafçı Joel Sartore ve National Geographic, okuyucuyu gezegenimizdeki yol arkadaşlarımızla yüz yüze getiriyor.
- Dünya türlerinin yarısının 2100’den önce yok olabileceği tahmin ediliyor.
- Bu görüntü koleksiyonu çok güzel ve içimize işliyor.
Muhtemelen Joel Sartore’un dikkat çekici fotoğraflarından bazılarını görmüşsünüzdür. Bu ödüllü fotoğrafçı, National Geographic dergisine düzenli olarak katkıda bulunuyor ve 2018 yılının Rolex National Geographic Kaşifi. Sartore’un, bir şelalede çekilmiş aç bir Alaska ayısının ağzına doğru fırlamış gibi görünen bir somon fotoğrafı ya da gün batımında çekilmiş bir Uganda aslanının akşam karanlığında şekerlemesinden uyanırken ki fotoğrafı ikonik olduğu kadar çarpıcıdır da.
Big Think’e telefonda konuşan Sartore, National Geographic’in Photo Ark’ı hakkında şöyle diyor: “Biz gerçekten bu sessiz hayvanlara bir ses vermeye çalışıyoruz, belki de aramızdan ayrılmadan onların hikayelerini anlatmak için bir fırsat bu.” Şu ana kadar 8.485 görüntü var, dünyanın yaklaşık 12.000 türünün yarısı neredeyse.
Çoğunlukla habitat kaybına ve kirliliğe bağlı olarak, şu anda hayatta olan hayvanların yaklaşık yarısının bu yüzyılın sonunda yok olacağı düşünülüyor.
13 Ekim 2018’den 13 Ocak 2019’a kadar Los Angeles’taki Annenberg Fotoğraf Merkezi, çarpıcı Photo Ark sergisine ev sahipliği yaptı. Photo Ark’a Sartore’un sitesinden online ulaşılabilir. Photo Ark kitabı satın alabilir, bu muazzam ve zamana duyarlı çabaya katkıda bulunabilirsiniz.
Sartore ve National Geographic, en sevdiğimiz Photo Ark fotoğraflarından birkaçını paylaşmamıza izin verdi.
Gri bacaklı kızıl langur
Sartore’un fotoğrafları hakkında nefes kesici olan şey konularında en derin düşünceleri ortaya koymanın bir yolunu bulmasıdır. Bir langurun bu üzücü görüntüsü, düşüncelerinde kaybolmuş bir varlığı tasvir ediyor ve gözlerimizi ondan ayıramıyoruz.
Pek çok hayvanla yakınlaşan Sartore bunun bir yanılsama olmadığını söylüyor; “Onlar bizim kadar akıllılar, en azından çoğunluğu. Onların da bizim gibi hisleri ve duyguları var.”
Şeritli iguana
Gözlerinde “Seni orada görmediğimi mi sanıyorsun?” ifadesi var. Bu, Sartore’un bir hayvanın gözlerini yakalamak konusuna verdiği önemin önemli bir örneği. İnsanı hayran bırakan portreleri çekmenin anahtarı.
“Bu gerçekten göz teması kurma meselesi. Primatlar olarak buna yanıt veriyoruz. Bu hayvanların gözlerine baktığımızda çok zeki olduklarını ve onların kurtarılmaya değer olduklarını anlaıyoruz.” diyor Sartore. İstediği pozu elde etmek için çok fazla fotoğraf çekiyor: “Hareketlerini dondurmak için flaş kullanıyoruz; tek yapmaları gereken bir saniye bana bakmaları, bu odaklanmak için yeterince uzun bir süre.”
Saçaklı ayaklı Rabbs ağaç kurbağası
Etkileyici ya da sevimli yaratıklara bakmayı seviyor olsak da, Sartore bize şöyle diyor; “Photo Ark illaki de sevimli hayvanlar için yapılmadı. Herkes gorillerin ve kaplanların nasıl göründüğünü bilir; ama nehirlerde yaşayan tatlı su balıklarının, buzullar tamamen eridikten sonra nesilleri tükenecek ya da yaprakların altında, toprakta, ağaçlarda yaşayan sümüklü böceklerden salyangozlara, semenderlere, kurbağalara, serçelere kadar bir sürü hayvanın nesli tükenecek. Photo Ark bütün bu hayvanları bir şekilde görebilmek için tasarlandı. Tabii bu hayvanlar çamurlu sularda yaşayabilirler; ama bir değişiklikle bu fotoğraflarda onları çok net bir şekilde görebiliyoruz.
Saçaklı ayaklı Rabbs ağaç kurbağası, göremeyeceğimiz hayvanlardan biri. Belki de bu en sonuncusu.
Photo Ark’ın arkasındaki fotoğrafçı; Joel Sartore
Sartore, yaklaşık 12 yıl önce, tıbbi bir aile krizini takiben –kriz çözüldüğünde–, National Geographic ile birlikte bir misyon üstlendi: dünyadaki yaşayan tüm türler yok olmadan önce onları fotoğraflamak. Çoğunlukla habitat kaybına ve kirliliğe bağlı olarak, şu anda hayatta olan hayvanların yaklaşık yarısının bu yüzyılın sonuna kadar nesillerinin tükeneceği düşünülüyor.
Birmanya yıldız kaplumbağası
Photo Ark’taki hayvanlar, dünyanın dört bir yanındaki hayvanat bahçelerinde Sartore’un taşınabilir stüdyosunda fotoğraflandı. Stüdyonun şekli her bir hayvanı barındıracak şekilde değişebilir –bazen bir çadır, bazen bir platform, bazen özel olarak döşenmiş bir oda. Çekimlerin yapıldığı arka plan dikkat dağıtmaktan kaçınmak için her zaman beyaz ya da siyahtır ve tüm hayvanların aynı koşullarda görüntülenmesini sağlar.
Sartore’a hayvanat bahçeleri ile ilgili neler hissettiğini sorduk; çünkü hayvanat bahçeleri genellikle hayvanlara yararlı olmaktan daha çok onları kullanmakla eleştiriliyorlar. Sartore şunları söylüyor: “Unutmayın ki ben gerçekten iyi hayvanat bahçelerinde çalışıyorum. Hiç kimse kötü bir hayvanat bahçesini sevmez. Çok dikkatli ve özenli hayvanat bahçelerinde çalışıyoruz ve bunlar gerçek ‘ark’ olan yerler. Bunlar sıradan hayvanat bahçeleri değiller; fotoğraflarını çektiğim türlerin çoğunun doğal alanlarında nesilleri tükenmiş durumda. Eğer hayvanat bahçelerinden vazgeçersek nesilleri tamamen tükenir. Hayvanat bahçeleri olmazsa eğer, doğa ile bağımızı kaybederiz ve bu, doğayı önemsememek demektir.”
Sartore şunları ekliyor: “Şunu unutmamalıyız ki hayvanat bahçeleri, gezegenimizi tekrardan canlandırabilmek için nesilleri tükenmekte olan türlerin sayısını arttırmaya çalışıyor. Umarım o gün gelecek ve eğitim açısından da muazzam bir iş çıkaracaklar.”
Malezya kaplanı
Sartore, “Bu türler azaldıkça insanlık da azalacak. Hepimiz birbirimize bağlıyız.” diyor. Fotoğrafları, “insanları koruma çadırına sokmaya yarayacak bir etki” olarak görüyor.
Duygusal açıdan etkileyici olan bu portlere baktığımızda, kaybettiğimiz şeyin büyüklüğü her bir görüntü ile daha da kaçınılmaz hale geliyor. Bunu kasıtlı olarak yapan Sartore şöyle diyor: “Her hayvan kendi başına ayakta durabilir; ama bir sonraki yüzyılın sonuna kadar tüm türlerin yarısının yok olduğunu düşünürsek eğer, kendi türümüz de büyük bir tehlike altına girer.”
Sartore, insanların ve hayvanların birbirlerine nasıl bağlı olduklarını şöyle açıklıyor: “Bütün ağaçları, yağmur ormanlarını yok edersek dünyadaki yağmur döngüsünü bozarak ekinleri yetiştiremeyeceğimiz noktaya geliriz. Bu kadar çok kimyasal kullanarak ve böceklerin yaşam alanlarını yok ederken tozlaşmayı sağlayan böcekleri de yok ederek meyve ve sebze üretemez hale geliriz.”
Jonathan Baillie, National Geographic Society’nin şu anki bilimsel başkanı, dünyanın %30’unu insan etkisinden 2030’a kadar ve yarısını 2050’ye kadar korumak için bir teklifte bulundu.
Coquerel sifakası
Sartore’a, nesli tükenmiş türlerin geride kalan DNA örnekleriyle onları yeniden yaratma fikrini ne kadar ciddiye aldığını sorduk. Cevap: Pek mümkün değil. Sartore şöyle diyor; “Bu iyi bir plan değil; çünkü biliyorsunuz, eğer ilk etapta onlar buradayken onları kurtarmaya gerçekten istekli değildi isek şimdi de bazı kuş veya memelileri geri getirmek için gerçekten milyon dolarlar mı harcayacağız? Bu durumda birileri sadece çok para kazanacak. Şu anda habitatı gerçekten düzenlemek ve korumak zorundayız, hemen şimdi.“
Borneo orangutanı
Sartore, “Bu türler yok oldukça insanlık da yok olacak. Hepimiz birbirimize bağlıyız.” diyor ve bu, Photo Ark’ın anlatmaya çalıştığı şey. Görüntülerin amacı içimizde bir yerlere dokunması. Sartore şöyle devam ediyor: “Eğer düşünmeye başlarsak, eğer halk da bunu düşünmeye başlarsa ki şu anda öyle değil; en nihayetinde kitaplarda daha iyi kurallar koyarız ve, umarım, bu gidişatı değiştirebiliriz. Bu nesillerce sürecek bir olay, tabii ki bir gecede çözülmeyecek. Karmaşık sorunlar var ortada; ama ilk adım komşularımızla tanışmak ve dışarıda kurtarılmaya değecek büyük bir dünyanın var olduğunu öğrenmek.”
Yazan: Robby Berman
Çeviren: Meltem Çetinsever
Kaynak: BigThink